3 Ekim 2016

Eylül Ayında Neler Yapıyorum?

Eylülde neler yaptığımı biraz geç anlatacağım ama yine güç olmasın. Öncelikle eylül ayı gerçekten çok sıkışık bir aydı benim için. O güzelim bayram tatili (evet) güzel geçti ama her gün dışarıdaydık ve sürekli oramıza buramıza bir şeyler oldu. Öncelikle ağustosun sonunda Almanya'dan teyzemler gelmişti. Bu yüzden bir hafta boyunca full kuzenlerimle gezicektik.
Bir sene boyunca beklediğim bisikletli Büyükada turumuzu yapmaya gittik. Açıkçası o gün çok güzel olduğu kadar felaket yorucuydu. Hatta o kadar ki dönüşte kadıköy vapurunda resmen kafamı oturduğum yere yaslayıp ters döndüm ve ayakkabılarımı bile çıkarıp bağdaş oturup uyudum. Tüm gün güneş ışığına maruz kaldığımız için herkes fena yandı ama ben sadece burun yanığıyla paçayı kurtarabildim. Ondan sonraki günlerde de yine annanemde bir araya geldik. Başka bir teyzem daha şehir dışından kısa süreliğine geldi. Bir hafta sonu nikah vardı, oraya gittik.
Sonra yine aynı kuzen tayfasıyla Karaköy tarafına gidip önce Galata Kulesi'ne çıktık. Açıkçası ben ilk defa çıktım ve keşke çıkmasaydım. Doğum tarihim tutmadığı için biletim daha pahalıya geldi ve öyle İstanbul'da hiç görmediğim yerleri de göremedim. Sonra Karaköy'de Dem'e oturmaya gidiyorduk ki aşırı kalabalıktı, bu yüzden Press'e gittik. Açıkçası gördüğünüz kahve çok pahalı olmasına rağmen sadece sudan ibaretti, bu nedenle tadını beğenemedim. Press'e gitmeyi uzun zamandır istiyordum ama öyle aham şaham değildi, ayrıca çok yüksek sesle müzik çalıyorlar. Daha sonrasında ani bir kararla Üsküdar'a geçtik ve Fethi Paşa korusunda oturup hamburger yedik. Sonra da evlere dağıldık. O gün baya bi güzeldi.
Tam ben dayımlara kalmaya gitmiştim ve o günler Pi kitabını okuyordum. Ve yine o günlerde bookstagram hesabımdan çok fazla unfollow yiyordum. Bu konuyla ilgili şakasına bir instasnap attım ve ardından birkaç saat içinde 10.000 takipçiye sonunda ulaştım. Elimde ne bir fotoğraf vardı ne başka bir şey. O yüzden ne o gün, ne de sonraki gün bunu kutlamak için fotoğraf çekebildim. Ne zaman ki teyzemler yola çıktıktan sonra eve döndük, sabahında kız kardeşimle beraber bir sürü fotoğraf çektik.

Sonra da zaten bayram başladı ve bu arada benim sol kulağım tıkandı. Ciddi anlamda sol kulağımdan duymuyordum ve özellikle yemek yerken tüm sesleri duyduğum için gıcık edici bir durumdu. En sonunda bir gün acile gittik ama sadece damla aldık. Birkaç gün kullandım ama geçmeyince bayramdan sonraya kulak burun randevusu aldık. Bayram ilk günü hariç çok hareketliydi. Bayram başladığında Shatter Me serisin okuyordum ama arabada kitap okumayı da sevmediğim için o seriyi de biraz geç bitirdim. Trafikten nefret eden bir babam olduğu için arabayla Üsküdar tarafına geçmek bizim için bir lütuf. Böylece karşıda önce mezarlıkları gezdik, ardından Küçük Çamlıca'ya gidip hamburger yedik ve o mükemmel kızarmış dondurmasını yeme şansı elde ettim.
O gün dün geceden beri dişi ağrıyan kız kardeşimin ağrıları fena halde ağırlaştı ve bayramda hastaneleri aramaya başladık. En sonunda Okmeydanı'na gittik ama orada da sadece iğne vurulunca gece sabaha kadar oturdu. Sonraki gün onu özele getirdik ve ardından pikniğe gittik. O sıralar da Bursa'dan başka bir teyzem çocuklarıyla geldi. Ondan sonraki günlerde bir kere Emirgan'a bir kere de Karaburun'a denize gittik. Bayram bizim için oldukça dolu doluydu. Ayrıca bu sene ilk defa kurbanı sonradan kavurma olarak kesmekte anneme yardım ettim. Çocukken hep ilgimi çekerdi ama öyle zevkle yapılacak bir şey değil kesinlikle!

Tam bayram bitti ki hemen Eminönü'ne gidip kuzenlerimin yaklaşan düğünlerine diktireceğimiz elbiselere kumaş baktık ve kumaşları kararlaştırdık. Sonra Beyza'ya kalmaya gittik ve bu sefer çok enerjik olamadığımız için gece sitede dolaşmaya çıkmadık. Ardından sonunda kulağımı temizlettim ve o okyanus sesine elveda dedim. Fakat ara ara kanayan burnumu da baktırınca doktorun burnuma bastırdığı acı bir ilaç sayesinde bir anda nezle oldum.
Bu halsiz günlerim de birkaç gün sürdü. Daha sonra bir gün İkea'ya gidip kitap fotoğraf çekimlerim için plastik çiçek baktım ve o gün ardından uzun zamandır merak ettiğim Cevahir'e gidip DR'de novel kısmını talan etmeye niyetliydim. Fakat kitap raflarına bakarken burnumun kanamasıyla beraber yanımdaki bir kızdan mendil istedim ve kız yabancı çıkınca böylece İngilizce bir sohbetimiz başladı, saatlerce konuştuk. Dizi film zevklerimiz konusunda ortak noktalarımız vardı. Kültür ayrılıkları ve İstanbul'da yaşam derken uzun uzun konuştuk. Bir ara bu kadar İngilizce konuşmak beynimi yaktı fakat benim için mükemmel bir karşılaşmaydı. Şu an kendisi Hatay'da, İstanbul'a döndüğünde tekrar buluşacağız inşallah.
Ondan sonra bir gün de bu kumaş alma olaylarının arasında Zorlu Center'a gidip uzun zamandır gezmek istediğim bir Remzi Kitapevi şubesini talan ettim. Carry On'u 15 liraya alacak kadar ballıydım. O gün hava çok soğuk görünüyordu fakat ipek gömlek üzerine montumu giyerek alev topuna dönüştüm. Zorlu Center DR şubesinde novel kısmını da detaylıca gezdim ve bugüne kadar gördüğüm en güzel DR'ydi. Sanırım akşamında kuzenim bize kalmaya geldi ve geceyi oturarak muhabbetle geçirdik.
Hayır, dolu günlerim henüz bitmedi. Ardından terziye gitme olaylarımız başladı. Kumaşlarımı aldıktan sonra iki kez terziye bir buçuk gün olarak gittim ve elbisem dikildi. Sonra kız kardeşiminki de dikildi, elbisemin üstteki pullu detayı ve belindeki kemerin modeli sayesinde benimki (bence) daha güzel oldu. Sağ yanımdaki de ünlü Beyza işte!  Oda bir daha ki ay evleniyor ve düğününde de kınasında da sürekli etrafında olacağız. Son olarak dikiş ve çizim derslerim bağladı. Ekim ayı benim için aşırı dolu bir ay olacak, bir daha ki yazımla görüşmek üzere!

2 yorum: