Kitap Adı: Sonat
Yazar: Işılsı Gültekin
Yayınevi: Müptela
Sayfa Sayısı: 458
Puanım: 3,5/5
Arka Sayfa;
"Pençelerini çıkarmış bir tilki, Aslan'ın karşısında ne kadar şansı olduğunu düşünüyor?"
Hazar ve Hazan... İsimlerinin arasındaki farklı olan tek harf, hayatlarını iki yaka gibi ayıran bir köprüydü; üzerinden geçen onlarca insanın suların derinliğini görmeyen binlerce gözüne şahitlik etmiş.
İkisinin dalgası aynı müziğin notasında çarpıştı.
Adam bir suçun tehlike çanlarını fısıldarken, kadın onun bileklerine kapanan kelepçenin sesi gibiydi. Ona tutundu. Kızıl saçların dolandığı bileklerde çiçekler açtı.
Mavi güller, kadının kulaklarına adamın sözlerini fısıldadı: “İmkansız, ulaşılmaz, eşsiz...”
Tahmin ettiğimden daha çok beğendim ama istediğim kadar
beğenemedim. Kitap boyunca anlatım tarzında, repliklerinde, karakterlerinde hem
çokça beğenemediğim unsur, hem de çokça beğendiğim kısımlar vardı. Öncelikle
şunu içtenlikle belirtmek istiyorum ki; kitabın yazarı gerçekten güzel,
detaylı, farklı ve okuyucuya samimi hisler geçirmeyi büyük bir istekle
geçirmeye çabalamış. Bunu hem okuduğu kitaplardan alıntıları kendi
hikayesindeki satırlarda pekiştirmesiyle, hem de değişik bir hikaye sunma
gayretinden anlayabiliyorum fakat alıntılar ve bazı büyük beğenimi kazanan
kısımlar haricinde bu farklılık bana ne kadar geçebildi diye sorarsanız yanıtım
çok olumlu olmayacak. Kitabı ilk baştan ele alırsak en çok kafamı karıştıran
Hazan ve Hazar'ın isimlerinin bu kadar çok tıpatıp olmasıydı. Sanki bu ikilinin
karmaşık isimleri yeterince çok geçmiyormuş gibi yazarın bir anda Hazan'ın
arkadaş listesini ve sınıftakilerin isimlerini üst üste yazması iyice kafamı
bulandırdı. Keşke erkek ve kız karakterlerin isimleri bu kadar benzemeseydi.
Estetik açıdan çok hoş durmuş olabilir ama bu benzerlik yazarın da hatalar
yapmasını sağlamış. En büyük ve beni en çok rahatsız eden örneği; Hazan ve
Hazar'ın isimlerinin geçtiği bir satırda pat diye Hazar'dan çocuk diye
bahsedilmesiydi. Bu çocuk öznesi bence kesinlikle sadece Hazar'ın ismini
öğrenmeyene kadar kullanılabilirdi ya da kız ve çocuk şeklinde çift olarak.
Yazılım tarzında diğer büyük hatalardan biri de Hazan'a ait bir konuşma
cümlesinin sonunda başka bir karakterin tepkisini okumamızdı. Bir diğeri de
Hazan'a ait bir paragrafta pat diye olayları Hazar'ın bakış açısından
okumamızdı. Konuşma satırları arasında çok fazla kısa cümleler vardı ve
kabullenilmeli ki çok da derin ve okuyucuyu şaşırtan betimlemelere sahip
değildi. Zorlama ya da değil bir şekilde az da olsa ağdalı cümleler kitabı daha
güzel kılabilirdi ve elbette benim de daha çok satırı işaretlememi
sağlayabilirdi.
Kitabı ilk okumaya başladığımda karakterlerin tepkileri
karşısında doğal bir tavırla argo kullanmalarını samimi bulmuştum. Fakat bir
zamandan sonra asla sansürlenmeyen bu kadar çok küfür içermesi beni rahatsız
etmeye başladı. Sonuçta bu tür kitapların hangi yaş aralığına daha çok hitap
ettiğini biliyoruz. Ayrıca kitaplarda bazı şeyler o kadar derine girmeden
üstünden anlatımla da üsturuplu yazılabileceği için yazarın ısrarla bu
küfürlere devam etmesi çok rahatsız edici olmaya başladı. Elbette erkekler
kendi aralarında sürekli böyle konuşabilirler ama bunu devamlı olarak önümüze
koymamak da yine yazarın elindeydi. Yakınlaşma sahneleri bakımından da yine
belirli bir yaşa hitap ettiğini düşünüyorum. İkili arasında geçenler yüzünden
değil, argo ve diğer lafların içeriğinin altında yatanın pis olması bakımından.
Ama beni en bariz rahatsız eden tabii ki sürekli devam eden çilli, saç, koku ve
tilki olayıydı. Bu kelimeleri ne kadar okuduk saymadım ama bir zamandan sonra
çokluğu sayesinde göz devirmeye başladım çünkü ne olursa olsun iki cümlede bir
"tilki" kelimesi görmek beni ifrit etti. Bunlara daha çok dikkat
edilseydi ve gözüme batmasaydı çok memnun olurdum. Hazar da Hazan da rahatça
kabul edilebilecek bir şekilde klişe karakterlerdi. Hazan'ın daha güçlü
olmasını beklerdim ama "ağlamaktan nefret ederim" diyen bir kızın
sürekli ve ısrarla her şeye ağlaması aslında yazarın kitabın başında karakter
tanıtımlarında yazdığı cümlelerin gerçekliğini çok da umursamadığını
kanıtlıyordu.
Ayrıca daha önce intihar etmekten hiç bahsetmeyen ve asla
ölmek istemeyen bir kızın, bir olay sonucu "bıraksaydın da ölseydim" gibi
gereksiz laflar söylemesi çokça geçti. Aynı bunun gibi örnek verebileceğim
keşke eklenmeseydi, ne gerek vardı diyebileceğim kitabın tadını kaçıran
alakasız olaylar da sürekli öne çıkıp sırıtıp durdu. Hazar desen tipik bir kötü
erkek modeliydi. Davranışları ve konuşması kesinlikle kendini sıyıracak türden
değildi. Kitapla ilgili beğendiğim kısımları araya koyarak sonu hakkında
düşündüklerimi de ardından ekleyeceğim. Beğendiğim en bariz kısım müziğin ve
alıntıların bu kadar güzel eklenmesiydi. Bu tadı yazar çok güzel verebilmişti.
Ayrıca hikayenin gidişatını ve ikili arasında doğacak hisleri merakla okudum.
Nedenini tam çözemesem de kitaba çokça değer verdim; öyle ki okurken arada bir
kitabı sadece bir kere okuyabileceğimi ve satırları bir kere okumakla hafızama
kazıyacağımı bildiğim bir his heyecanlanmamı sağladı. Hatta bu his öyle güzel
gitti ki sonunu beğenseydim kesinlikle daha yüksek bir puan verirdim. Kitabı
çok daha beğenebilirdim ama bazı olayları öyle saçma buldum ki elimde olmadan
üzülürek beğenim azaldı. Sevdiğim kısımlardan birisi de ilk başta lisede geçen
olayların doğallığıydı. Bunun dışında da her ne kadar klişe olsalar da
karakterleri de sevdirmeyi başaran bir kitaptı. Daha doğrusu bazı hareketleri
sonucunda dudaklarınızdan bir tebessüm çalabilmeyi başarabilen türdendi. İkili
arasında atışmaların sırıtmamı sağladığı da oldu. Kitabın sonuna gelirsek
gerçekten gereksizdi. Kitapta öyle şeyler gördük ki bunu da atlatabilirlerdi.
Yazarın imkansız aşkı yansıtmasını beğendim çünkü saçma nedenlere dayanmıyordu.
Ama sonunu ciddi anlamda beğenemedim. Sonsöz kısmını okurken içime ağır bir
hüzün yayıldı fakat son olayların karışıklığı ve kesinlikle hak etmediğini
düşündüğüm o sonu okurken öfkelenemedim bile. Ve elbette gözlerim yaşlarla da
dolmadı. Aslında kitaplara çok kolay ağlayan birisiyim ama duygu yoğunluğu
final kısmında satırlarla bana geçmeyi başaramadı.
Genel olarak bakıldığında beğenerek okuduğumu itiraf
etmeliyim ama hayır, tam istediğim tadı alamadım. Yazarın farklı bir şeyler
yazmak için uğraştığı çok ortada ama bazı yerler de öyle kötü gitti ki üzüldüm.
Samimiyetini de beğendim ama gözüme batan onca şey varken bayıldım diyemem.
Olay gidişatı olarak sonuna doğru giden kısım haricinde kesinlikle saçma
diyemem çünkü çoğu şey pat diye olmak yerine güzelce uzatılmıştı. Beklediğim
gibi ağır aksiyon arka planlı bir kitaptı ve bu olayların gidişatı beni
heyecanlandırmayı başardı. Türk romanlarında o aksiyon hissi hep bana fazla
yapmacık geliyor ama bu kitapta o hisse çok kapılmadım. Londra, Rusya, İzmir,
İstanbul gibi gezdikleri yerlere ve Hazar'ın rus geçmişine de çok hoş
değinilmişti. Fakat beğendiğim kısımlarla beğenmediklerimi toplayınca canı
gönülden ısrarla öneremiyorum. Unutmadan içindeki çizimler gerçekten harikaydı.
Kitabı en ufak merak ediyorsanız almanızı öneririm çünkü
karşılaştırabileceğiniz kitaplara göre herkese farklı hisler yaşatmayı
başarabilecek tatta bir roman. Kitabı kelimelere bölsem şöyle olurdu; samimi,
hoş, karışık, aşkı hiç tatmadığım farklılıkta olmayan, enstürmanla bezenmiş,
bol şiirli ve kızıl saçlarla sarı hareli gözlerle dolu. Ne kadar detaylı
eleştirsem de kitabı düşündüğümde aklımda ısrarla güzel düşünceler havaya
zıpladığı için çok fazla puan kırmıyorum. Merak eden herkese keyifli okumalar
diliyorum.
Mükemmel bir yorum olmuş <3
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil