Yazar: Marie Lu
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 351
Goodreads Puanı: 3.95/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
I am tired of being used, hurt, and cast aside.
Adelina Amouteru is a survivor of the blood fever. A decade ago, the deadly illness swept through her nation. Most of the infected perished, while many of the children who survived were left with strange markings. Adelina’s black hair turned silver, her lashes went pale, and now she has only a jagged scar where her left eye once was. Her cruel father believes she is a malfetto, an abomination, ruining their family’s good name and standing in the way of their fortune. But some of the fever’s survivors are rumored to possess more than just scars—they are believed to have mysterious and powerful gifts, and though their identities remain secret, they have come to be called the Young Elites.
Adelina Amouteru is a survivor of the blood fever. A decade ago, the deadly illness swept through her nation. Most of the infected perished, while many of the children who survived were left with strange markings. Adelina’s black hair turned silver, her lashes went pale, and now she has only a jagged scar where her left eye once was. Her cruel father believes she is a malfetto, an abomination, ruining their family’s good name and standing in the way of their fortune. But some of the fever’s survivors are rumored to possess more than just scars—they are believed to have mysterious and powerful gifts, and though their identities remain secret, they have come to be called the Young Elites.
Çok uzun zamandır okumak için kıvrandığım ama dili beni
zorlar diye amaçsızca elimden uzak her yere koyduğum bir kitaptı. Sonunda inat
edip başına oturdum ve ilk bölümü okumakla sadece bir günde bile
bitirebileceğim bir kitap olduğunu kavradım. Çok kısaca konusundan söz edersek
Adelina on sene önce ülkesine vuran kan humması hastalığından, siyah saçlarının
gümüş rengine dönmesi, sol gözünde ciddi bir hasar ve yaşadığı dünyaya ait
olmayan bir güçle sağ kurtulmuştur. Babasıyla arasında geçen bir husumetten sonra
hayatı bir anda değişir ve kendisini Hançer Cemiyeti denen kendisi gibi ülkede
dışlanan ve kötü şans getirdiği için bir türlü benimsenmeyen malfettolar
arasında bulur. Kitap üç kişinin anlatımıyla bize aktarılıyor. Çoğunluğu
Adeline'nın ağzından. Geri kalan az kısımlar da Raffeale ve Teren Santoro'nun
görüş açısından kısa bölümler okuyoruz. Baş erkek karakterin kim olacağı
başlarda meçhul olsa da daha sonra açık ara Hançer Cemiyeti'nin başı olan ve
aslında acımasız bir kadere sahip olan Enzo'nun baş karakter olduğunu
görüyoruz. Kurgu bakımından mükemmeldi. Olay gidişatı açısından eksikleri vardı
çünkü heyecanlı yerlerde bile bazen o heyecan size tam olarak aktarılamadı.
Konu ve tarih bakımından bayıldım çünkü aslında distopik havası olduğu halde
gelecekten ziyade geçmişte gibiydi. Kitabın ana konusunu barındıran bazı
olaylar bana çok fazla Küller ve Kor'u hatırlattı ama bu kitap ondan önce
yazıldığı için aynı hevesle okudum.Adelina karakterine ba-yıl-dım. Psikopat ve
böyle acımasız yaşamlara bayılan biri olarak babasıyla arasında geçenler,
Adelina'nın sevgiye aç hali beni kitaba bağlayan en derin nokta oldu. Özellikle
de son bölümde Violette ile arasında geçenler gözlerimi doldurmaya yetti. Marie
Lu'nun kalemini çok beğeniyorum. Distopik ve fantastik açısından zannımca çok
güçlü bir kalemi yok ama karakter hislerini, olay örgüsünde dram kokan duygu
silsilesini size çok iyi aktarıyor.
“Be true to yourself. But that's something everyone says and
no one means. No one wants you to be yourself. They want you to be the version
of yourself that they like.
İnternetten öylesine bakarken kitabın sonuna dair spoi
yemeseydim, gerçekleşen durum beni de baya şaşırtabilirdi. Fakat her ne kadar
önceden bilsem de içimi hüzünle doldurmaya yine de yetti. Adelina hem hastalığı
atlatması sayesinde kazandıklarıyla aşırı güçlü bir karakterdi hem de iç
dünyasında babasından görmediği sevgiyle birlikte çok zayıf bir karakterdi.
Diğer yandan Enzo ise benim çok severek okuduğum biriydi. Sert halleri ve
mantıklı tavırları takdire şayandı. Raffeale ile aralarındaki dostluk kavramı
da çok güzel yansıtılmıştı. Bir diğer yandan Teren'e değinirsek her ne kadar
iğrenç bir karakter gibi görünse de ben kendisinden nefret etmiyorum çünkü
kitabın sonlarına doğru gerçekleşen bir olayda "loss" diye bahsetmesi
aslında içinde her şeyin kararmadığını gösteriyor.Kitap genel olarak gerçekten
çoook güzeldi.Adelina'nın kendini Hançer Cemiyeti'ne kanıtlama çabaları ve
içinde gidip geldiği suçluluk hissi heyecanlı aktarılmıştı ama tabii ki
kitaptaki en büyük heyecan Raffeale için verilen mücadelenin sonuçlarıydı.
Kitapta şöyle bir eksik vardı ki; inanmayacağımız olayların illa yine de
anlatılması beni sıktı. Bir de işleniş bakımından ilk yüz sayfa aşırı sıkıcı
diyebilirim. Yüz sayfa dışındaki hiçbir şey tahmin edilemeyen mükemmel bir
havada olsa yarım puan kırmazdım. Enzo ile Adelina arasında geçenlerde ise
Efsane serisindeki ana konu olan aşk kadar baskın değildi, ama alın bununla
yetinin diyecek kadar bir iki sahne kadar az da değildi.
“To love is to be afraid. You are frightened, deathly
terrified, that something will happen to those you love. Think of the
possibilities. Does your heart clench with each thought? That, my friend, is
love. And love enslaves us all, for you cannot have love without fear.”
Dans sahnesi çok güzeldi gerçekten. Raffeale'nin alameti ne
olacak hiç bilmiyorum ama onun hislerinin de kime kaydığı bariz ortada. Hançer
Cemiyeti'nin diğer üyelerini ve Teren'in gidişatı ne olacak merak konusu.
Kitapta sadece birkaç cümleyle verilen duygu yoğunluğu bile yüksek puanı hak
ediyordu. Raffeale'nin Enzo için mühim konuyu reddediğini söylediğinde
Adelina'nın verdiği tepki ve tabii ki Adelina'nın yaptığı büyük sonucunda
kendini cezalandırırken Violette'nin ona söyledikleri benim duygularla
harmanlamamı sağladı. Yalnız beni deli gibi kıvrandıran bir konu var ki; nolur
bu Marie Lu, Adelina'nın babasına dair diğer kitaplarda en azından bir bölüm
yazsın, şu adamın görüş açısından bir şeyleri okumayı çok istiyorum. Bir an
önce okuyun, inanın dili öyle distopik olmasına rağmen zor değildi. İkinci
kitabı hemen okur muyum bilmiyorum ama bu ay bitmeden hemen yorumlayacağım.
0 yorum:
Yorum Gönder