3 Ekim 2016

, ,

Genç Elitler - Marie Lu | Kitap Yorumu

Kitap Adı: The Young Elites #1
Yazar: Marie Lu
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 351
Goodreads Puanı: 3.95/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
I am tired of being used, hurt, and cast aside.
Adelina Amouteru is a survivor of the blood fever. A decade ago, the deadly illness swept through her nation. Most of the infected perished, while many of the children who survived were left with strange markings. Adelina’s black hair turned silver, her lashes went pale, and now she has only a jagged scar where her left eye once was. Her cruel father believes she is a malfetto, an abomination, ruining their family’s good name and standing in the way of their fortune. But some of the fever’s survivors are rumored to possess more than just scars—they are believed to have mysterious and powerful gifts, and though their identities remain secret, they have come to be called the Young Elites.
Çok uzun zamandır okumak için kıvrandığım ama dili beni zorlar diye amaçsızca elimden uzak her yere koyduğum bir kitaptı. Sonunda inat edip başına oturdum ve ilk bölümü okumakla sadece bir günde bile bitirebileceğim bir kitap olduğunu kavradım. Çok kısaca konusundan söz edersek Adelina on sene önce ülkesine vuran kan humması hastalığından, siyah saçlarının gümüş rengine dönmesi, sol gözünde ciddi bir hasar ve yaşadığı dünyaya ait olmayan bir güçle sağ kurtulmuştur. Babasıyla arasında geçen bir husumetten sonra hayatı bir anda değişir ve kendisini Hançer Cemiyeti denen kendisi gibi ülkede dışlanan ve kötü şans getirdiği için bir türlü benimsenmeyen malfettolar arasında bulur. Kitap üç kişinin anlatımıyla bize aktarılıyor. Çoğunluğu Adeline'nın ağzından. Geri kalan az kısımlar da Raffeale ve Teren Santoro'nun görüş açısından kısa bölümler okuyoruz. Baş erkek karakterin kim olacağı başlarda meçhul olsa da daha sonra açık ara Hançer Cemiyeti'nin başı olan ve aslında acımasız bir kadere sahip olan Enzo'nun baş karakter olduğunu görüyoruz. Kurgu bakımından mükemmeldi. Olay gidişatı açısından eksikleri vardı çünkü heyecanlı yerlerde bile bazen o heyecan size tam olarak aktarılamadı. Konu ve tarih bakımından bayıldım çünkü aslında distopik havası olduğu halde gelecekten ziyade geçmişte gibiydi. Kitabın ana konusunu barındıran bazı olaylar bana çok fazla Küller ve Kor'u hatırlattı ama bu kitap ondan önce yazıldığı için aynı hevesle okudum.Adelina karakterine ba-yıl-dım. Psikopat ve böyle acımasız yaşamlara bayılan biri olarak babasıyla arasında geçenler, Adelina'nın sevgiye aç hali beni kitaba bağlayan en derin nokta oldu. Özellikle de son bölümde Violette ile arasında geçenler gözlerimi doldurmaya yetti. Marie Lu'nun kalemini çok beğeniyorum. Distopik ve fantastik açısından zannımca çok güçlü bir kalemi yok ama karakter hislerini, olay örgüsünde dram kokan duygu silsilesini size çok iyi aktarıyor.

“Be true to yourself. But that's something everyone says and no one means. No one wants you to be yourself. They want you to be the version of yourself that they like.

İnternetten öylesine bakarken kitabın sonuna dair spoi yemeseydim, gerçekleşen durum beni de baya şaşırtabilirdi. Fakat her ne kadar önceden bilsem de içimi hüzünle doldurmaya yine de yetti. Adelina hem hastalığı atlatması sayesinde kazandıklarıyla aşırı güçlü bir karakterdi hem de iç dünyasında babasından görmediği sevgiyle birlikte çok zayıf bir karakterdi. Diğer yandan Enzo ise benim çok severek okuduğum biriydi. Sert halleri ve mantıklı tavırları takdire şayandı. Raffeale ile aralarındaki dostluk kavramı da çok güzel yansıtılmıştı. Bir diğer yandan Teren'e değinirsek her ne kadar iğrenç bir karakter gibi görünse de ben kendisinden nefret etmiyorum çünkü kitabın sonlarına doğru gerçekleşen bir olayda "loss" diye bahsetmesi aslında içinde her şeyin kararmadığını gösteriyor.Kitap genel olarak gerçekten çoook güzeldi.Adelina'nın kendini Hançer Cemiyeti'ne kanıtlama çabaları ve içinde gidip geldiği suçluluk hissi heyecanlı aktarılmıştı ama tabii ki kitaptaki en büyük heyecan Raffeale için verilen mücadelenin sonuçlarıydı. Kitapta şöyle bir eksik vardı ki; inanmayacağımız olayların illa yine de anlatılması beni sıktı. Bir de işleniş bakımından ilk yüz sayfa aşırı sıkıcı diyebilirim. Yüz sayfa dışındaki hiçbir şey tahmin edilemeyen mükemmel bir havada olsa yarım puan kırmazdım. Enzo ile Adelina arasında geçenlerde ise Efsane serisindeki ana konu olan aşk kadar baskın değildi, ama alın bununla yetinin diyecek kadar bir iki sahne kadar az da değildi.
“To love is to be afraid. You are frightened, deathly terrified, that something will happen to those you love. Think of the possibilities. Does your heart clench with each thought? That, my friend, is love. And love enslaves us all, for you cannot have love without fear.”
Dans sahnesi çok güzeldi gerçekten. Raffeale'nin alameti ne olacak hiç bilmiyorum ama onun hislerinin de kime kaydığı bariz ortada. Hançer Cemiyeti'nin diğer üyelerini ve Teren'in gidişatı ne olacak merak konusu. Kitapta sadece birkaç cümleyle verilen duygu yoğunluğu bile yüksek puanı hak ediyordu. Raffeale'nin Enzo için mühim konuyu reddediğini söylediğinde Adelina'nın verdiği tepki ve tabii ki Adelina'nın yaptığı büyük sonucunda kendini cezalandırırken Violette'nin ona söyledikleri benim duygularla harmanlamamı sağladı. Yalnız beni deli gibi kıvrandıran bir konu var ki; nolur bu Marie Lu, Adelina'nın babasına dair diğer kitaplarda en azından bir bölüm yazsın, şu adamın görüş açısından bir şeyleri okumayı çok istiyorum. Bir an önce okuyun, inanın dili öyle distopik olmasına rağmen zor değildi. İkinci kitabı hemen okur muyum bilmiyorum ama bu ay bitmeden hemen yorumlayacağım.

0 yorum:

Yorum Gönder