30 Nisan 2016

,

Tatlı Şeytan - Wendy Higgins | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Tatlı Şeytan
Orijinal Adı: Sweet Evil (Sweet Trilogy #1)
Yazar: Wendy Higgins
Sayfa Sayısı: 536
Yayınevi: GO KİTAP
Çıkış Tarihi: 12/2014
Goodreads Puanu: 4.14/5
Benim Puanım: 2,5/5
Arka Sayfa;
On altı yaşındaki, lise öğrencisi Anna Whitt yaşıtlarından biraz farklı bir genç kızdır. Anna, renkler vasıtasıyla insanların duygularını görür, hatta isterse hisseder. Kilometrelerce ötedeki sesleri duyar, kokuları alır. Anna, farklı olduğunu bilir ama "ne" olduğuna dair en ufak bir fikri yoktur. Ta ki gizemli yakışıklı Kaidan Rowe ile tanışana dek. Kaidan, onun da kendisi gibi, iblis soyundan gelen bir Nefil olduğunu açıklayınca Anna'nın önünde karanlık bir dünyanın kapıları aralanır. Kaidan’ın büyüsüne kapılıp bu dünyaya adımını attığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hayatı boyunca "iyi bir kız" olan Anna, ya diğer Nefiller gibi iblislere boyun eğip kötülüğe hizmet edecek ya da kaderini baştan yazacaktır...
Bu seriyi ciddi ciddi çok merak ediyordum ve artık dayanamayıp okudum ilk kitabını. Öncelikle ben hayaletli veya melekli tanrılı kitapları okumayı sevmiyorum. O tip kavramlar geçtikçe beni basıyor kitap resmen. O yüzden kitaba bir eksiyle başlamış oldum. Anna ergen bir karakterdi o yüzden yaptıkları karşısında ne kadar aptalsın falan demedim. Kitaptaki karakterleri çok sevdiğimi söylesem yalan olur. Özellikle Kaidan'ı sevemedim çünkü bana çok itici geldi. Sonra birkaç yorumu okuyunca daha samimi gelmeye başladı gözüme. Yaşam biçimi ve kendini tuttuğu konular yine de değişikti. Anna desen birkaç kez suratımı domatese döndürdü çünkü yazar gerçekten onun hislerini çok güzel belirtmişti.
Kitap boyunca çok az heyecan yaşadım ve neden bu kadar uzun diye sorup durdum. İşaretleyecek anlamlı cümleler de bulamadım. Ben bu kitabı niye okudum :( Her zaman inat edip serilere ilk kitabı beğenmesem bile devam ettiğim için bu kitap her ne kadar beni tatmin etmese de hemen ikinci kitaba başlayacağım. Serinin gitgide güzelleşmesini umuyorum. Her ne kadar konu farklı fantastik olursa olsun baş karakterler için iyi kız kötü çocuk diyebilir miyiz? Aynen öyle! Kitap boyunca sevdiğim şeyler; Anna'nın içinde yaşadığı hüznü yazarın güzel ve keskin bir dille belirtip okuyucu sarsması. Kaidan'ın her ne kadar kendini tutsa da Anna'ya karşı farklı bir şefkat benimsediğini inanmamız ve yazarın dilinin sıkmamasıydı. Ayrıca yazar yakınlaşma sahnelerini çarpıcı yazmasaydı sanırım daha az puan verebilirdim. Young adult okumayı seven biriyim ve en azından yazar o sayfalarda detay kullanıp kitabı daha çarpıcı ve heyecanlı yapmış. O bakımdan beğendiğimi de belirtmeliyim. Akıcı bir kitaptı ama yine de çok beğenerek okuduğum veya bana çok farklı hisler yaşatan akıcı bir kitap değildi. Serinin ikinci kitabını daha çok sevmem umuduyla!
Continue reading Tatlı Şeytan - Wendy Higgins | Kitap Yorumu

Nisan Ayında Neler Yapıyorum

Artık her ayın sonunda bunu yazmayı rutin haline getirdim. Çünkü iki aydır çok fazla kitap okuduğum için ciddi anlamda Benden Nameler kısmına hiçbir şey ekleyemiyorum. Arada anca bir iki mim giriyorum çünkü çoğunlukla laptopu sadece kitap yorumu girmek ve çektiğim fotoğrafları düzenlemek için açıyorum. Bu ay benim için ufak bir hayal kırıklığıyla başladı çünkü büyük heveslelerle anlattığım Fransızca kursumu bıraktım. Neden betül neden? Çünkü aşırı sorumsuz bir kurs birimiydi. Defalarca kez bugün ders var mı diye aradım ama kimse cevap vermedi ve bir gün gidip bir saat kadar hocayı bekledim. O yüzden anladım ki buradan bir nane olmaz diyerek kursu bıraktım. Yalnız babamın Fransızca ders kitaplarım için verdiği parayla da kız kardeşime olan borcumu ödedim. Bir bakımdan da çok işime yaradı bırakmam :D Her neyse bu ay benim için çok güzel geçti gerçekten. Neden betül neden? Çünkü bir aydır babamın kredi kartı bizimle dostlar! Sayesinde ne kadar kitap aldığımı şu yazımda anlatmıştım zaten. Ama onun dışında da bir sürü şey aldım ve onları da özet geçeceğim. Bu ayın başında ilk önce kuzenlerimle Heybeli Ada'ya gittik ve çok hoş bir gündü. Ondan sonraki haftalarda her pazar istisnasız pikniğe gittik çünkü artık piknik sezonunu açmış durumdayız. Bir kere Beşiktaş Parkı'na iki kez de Cebeci tarafına gittik. O tarafta babamın ayrı iş yeri var. Mal alması gerektiği için sağ olsun iki kez de oraya gittik ama kuzenlerim geldiği için çok güzel geçti. Hele de bu ay ilk pikniğimizde son anda yine geleneksel yarışmamızı başlattığımız için kahkahalara boğuldum defalarca. Neymiş peki o? Tüm kuzenlerim ve ben de kapalıyız. Kapalıysanız iç başörtüsünün ne kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Ne zaman pikniğe gitsek tam arabalara binmeden önce birbirimize saldırıp kim kimin iç başörtüsünü çekecek diye yarışırız. Bu ay ben iki skor yaptım. Ama kimse benimkini bozamadı, kuzenim muhtemelen bu pazar intikamını alacak. Hüsna da bir skor. Dilara sıfır ve havvanur da benden alacağı öcü anca hüsnadan alabildi. Ne zaman bu yarışa koşsak yerlere yatıp gülesim geliyor, gerçekten manyak komik oluyor.

Anlayacağınız bu ay pikniklerimiz çok güzel geçti. Sonracığıma geçen hafta cumartesi günü kızkardeşim ve yine kuzenimle karşıya geçtik. Bulgurlu tarafında bir butiğe gittik. İlk defa Bulgurlu'ya gittim ve otobüs duraklarını bulana kadar ağladık resmen. Sonunda pes edip Bulgurlu'dan Küçük Çamlıca'ya kadar yarım saat yürüdük. Kız kardeşim istediği türde bir trench bulabildi sonunda. Ama gün hiç güzel bitmedi çünkü Hüsnala tartıştık, o yüzden kuzenimde sinirlenip bizde kalmadı. Zaten önceki gece de cuma günü onlarda kalmıştık ve süper bir akşamdı. Bu ay nafile oruç tutmak büyük sevap olduğu için iki üç gün oruç tuttum ve iftar çok güzel geçti. Ne yazık ki bu ay biraz kendimi saldım yemek konusunda. Henüz spora gidemiyorum çünkü sıra var. Yedeklerdeyiz ve benim iyice iştahım açıldı. İki hafta durulacağım yoksa yavaş yavaş verdiğim beş kiloyu geri alacağım :(
Bu ay toplamda 31 kitap okudum. Yine bookstagram hesabımla çok ilgilendim ve 3000 takipçiyi geçtim perşembe günü. Uçuyorum resmen mutluluktan. Bu ay yine bir şey izleyemedim pek. Sadece bir gün ütü yaparken Descendants of the Sun'ın iki buçuk bölümünü izledim. Bu arada ütü yaparken dizi izlemekte çok iyiyimdir. Bir de Marslı'yı okudum sonra kendimi her lisan dersimden sonra eve gelince bir film izleyeceğim diye şartladım ve bu hafta DeadPool'u izleyecektim ama torrent inmedi bir türlü. Bir daha ki ay daha fazla film izleyeceğim çünkü artık Film Köşemden Öneriler yazımın üçüncüsünü eklemek istiyorum bloguma. Anlayacağınız üzere baya eğlenceli bir ay geçirdim. Bu ay arkadaşlarımla çok görüşemedim. Muhtemelen salı günü biriyle görüşeceğim ve biriyle de cumartesi karşıya geçeceğim. Öyle yani. Bu ay da kuzenlerimle koptum yine.
Peki neler aldım? Normalde tüm harçlığımı kitaplara yatırıp geri kalanıyla arkadaşlarımla buluştuğumda harcadığım için kendime aylardır bir şey alamıyorum. En son bu yazımda yine çok güzel bir alışveriş yapmıştım. Bu ay foruma gidip bakım ürünleri aldık çünkü son zamanlarda yüzümde fazlaca siyah nokta mevcut. Onun dışında Eyüp'te yine festival vardı. Nisanın ilk haftası oraya uğrayıp iki tane plise şal, tek kelimeyle bayıldığım siyah bir trenç ve bir tane pudra plise etek aldık. Onun dışında kendime çok beğendiğim bir defter aldım ve şu pembe gülü de kitap çekimlerim için aldım. Orada siyah bir şey daha var. Aslında üç tane de H&M'den eşofman türü alt aldık ama diğer ikisinin bulamadım çekeceğim zaman. Bir de bu ay Sosyopix'ten resimlerimi çıkartmıştım. Yalnız aldığım siyah trence bayıldım o kadar ki üzerimden çıkarmıyorum resmen. Uzun olduğu için bazen altına H&M'den aldığım siyah eşofmanı giyiyorum. Plise şallara aşığım zaten. Ütüye hiç gerek yok, sabah derse giderken hemen kafama takıp çıkıyorum. Trenci Vesna Design'dan indirimden 100 liraya aldım. Plise etek 50 liraydı, plise şalların tanesi 30 liraydı. Bakım ürünleri 20-30 arasında değişiyordu. Son olarak da H&M'den aldığım eşofmanların tanesi 30 liraydı.

Sonuç olarak bu ay her bakımdan benim için harika geçti. Ayrıca blogumda neredeyse her gün yorum ya da mim girdim. Kendim için harika bir gelişme de var. Tırnaklarımı uzatıyorum sonunda. Ama stresten sürekli suratımı kaşıyıp her tarafımı yara ettim. Umarım olumlu sonuç olacağım tırnaklarımdan. O halde Mayıs ayında görüşmek üzere!
Continue reading Nisan Ayında Neler Yapıyorum
,

Kurtlara Söyle Eve Döndüm - Carol Rifka Brunt | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kurtlara Söyle Eve Döndüm
Orijinal Adı: Tell The Wolves I'm Home
Yazar: Carol Rifka Brunt
Sayfa Sayısı: 512
Yayınevi: Martı
Çıkış Tarihi: Kasım 2014
Goodreads Puanı: 4.03/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
aşk insanı büyütür;
önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk
sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla…
Günün birinde kimselere bahsedemeyeceğiniz türde bir sevgiye kapılırsanız?
En derine gömmeniz gereken ve ne kadar uğraşsanız da bir türlü peşinizi bırakmayan
Yok olup gideceğine zamanla daha da büyüyerek varlığınızı kaplayan ve sonunda ta kendiniz olup size dönüşen bir sevgiye?
Her bitişin yeni başlangıçlara açılan bir kapı olduğunu hatırlatan Kurtlara Söyle Eve Döndüm, önyargıların yalnızca gerçek sevgiye boyun eğdiğinin de güzel bir kanıtı...
Eğer çok param olsaydı dönümlerce orman satın alırdım. Etrafına bir duvar örer, içinde sanki başka bir zamandaymış gibi yaşardım. Belki orada benimle yaşayacak birini daha bulurdum. Şimdiki zamana ait hiçbir şeyden söz etmeyeceğine söz veren birini. Böyle birini bulacağımdan şüpheliyim. Henüz bu tür bir söz verecek birine hiç rastlamadım.
Bir kitap düşünün. Sevginin gücünü, derinliğini değinebileceği en farklı konuda uzun uzun anlatıp kalbinizde yer edinip gözlerinizden iri iri yaşlar döksün. Bana öyle bir dokundu ki gerçekten kalbimde yer etti. Bazı kitapları bitirdikten sonra aklıma bana dokunan birkaç satırı gelir de bir değişik olurum, bu kitap da onlardan biriydi. Kurtlara Söyle Eve Döndüm, her ne kadar hiç detaylı yorumunu okumasam da kulaktan dolma duyduklarım sayesinde az çok içeriğini tahmin ettiğim bir kitaptı. Ama kitabın içinde yüzmeye başladığımda beni tamamen farklı bir kurgu bekliyordu. Farklıdan ziyade alışığa gelmişin dışında gerçekten farklı diyebileceğim bir kitaptı.
Bunların hiçbiri hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Kalbime dövme gibi işlenmiş kapkara düğmelerim var. Ama kalbimin bir köşesinde de sözümü tuttuğumu bilen bir yer var. Sonuna kadar ona göz kulak olmuştum.
Öncelikle ilk yarının her ne kadar daralıp sıkılarak okumasam da beni çok tatmin ettiğini söyleyemem ama yarıdan sonra kitap o kadar güzelleşti ki isterse ilk yarı koca bir boşluktan ibaret olsa bile çok beğenirdim ama yine tam puan vermezdim. Kitabı yarıya kadar severek okudum ama elimden düşüremeyecek kadar büyük bir sevdayla değil. Yazar biraz yavaş ama yavaş olduğu kadar da açıklayıcı yazmıştı. Çok değişik bir kalemi vardı gerçekten. Ayrıca karakterleri ve değindiği sevgi kavramı beni mahvetti. Hiç tahmin etmeyeceğim bir karakter beni çok fena ağlattı. Kitapta ağlamayı hiç düşünmüyordum ama iki kız kardeş arasında geçen özellikle ablanın içten isyanı beni bir anda sarsıp gözlerimi iri yaşlarla doldurmaya yetti. Julie'yi sevdim ama dürüstçe söylüyorum biraz tuhaf bir karakterdi.
Belki de o yaprakların altında ben gömülüyümdür. Bu halim değil, sırtındaki fermuarı açık elbisesi içindeki o kız oradadır belki. Dünyanın en güzel çizmelerine sahip olan kız. Ya oradaysa? Ya ağlıyorsa? Çünkü onu bulduğum zaman ağlıyor olacak. Gözyaşları bildiklerinin öyküsünü anlatacak. Geçmişin, şimdinin ve geleceğin aslında aynı şey olduğunu, buradan ötesinin olmadığını, evin her zaman ev olduğunu söyleyecek.
Kitap zaten genel olarak ikisinin abla kardeş ilişkilerini baz almıyor. Bence okuyacaksanız kesinlikle kitabın detaylı konusunu okumayın. Kitabı okumaya başladığımda ne karakter isimlerini de ne de ne tür bir aşk hikayesini ele aldığını bilmiyordum. Kitapta geçen uzun konuya aşk hikayesi demek de ayıp olur. En doğrusu kelime kesinlikle sevgi diyebilirim. Çok da uzatmama gerek yok sanırım. Beni diğer yarıdan sonra manyak etkileyen ve bitirdiğimde oturup bir on beş dakika ağlamaya devam etmek istediğim son sayfalarda her tarafı işaretlediğim harika bir kitaptı.
Eğer ne aradığınızı ve nereye bakmanız gerektiğini biliyorsanız, o beş düğmenin hala görülebileceğini benden başka kimse bilmiyor. Eskiden oldukları gibi, beceriksizce çizilmiş, kalbimin üzerinde uçuşan, tutulmuş küçük aylar gibi.
İlk yarı az çok sıkıcıydı ama olayların ve karakterler arasındaki ilişkilerin daha çok birbirine bağlanmasıyla kitabı çok ama çok sevdim. Daha büyük bir merakla okumaya başladım ve bitirdiğimde tek kelimeyle bayıldığıma karar verdim. Kesinlikle farklı bir kitap okumak istiyorsanız Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü öneririm. Umarım benim kadar beğenirsiniz :)
Continue reading Kurtlara Söyle Eve Döndüm - Carol Rifka Brunt | Kitap Yorumu

27 Nisan 2016

, ,

The Distance Between Us - Kasie West | Kitap Yorumu

Kitap Adı: The Distance Between Us
Yazar: Kasie West
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 312
Çıkış Tarihi: Haziran 2013
Goodreads Puanı: 3.95/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Seventeen-year-old Caymen Meyers studies the rich like her own personal science experiment, and after years of observation she’s pretty sure they’re only good for one thing—spending money on useless stuff, like the porcelain dolls in her mother’s shop.
So when Xander Spence walks into the store to pick up a doll for his grandmother, it only takes one glance for Caymen to figure out he’s oozing rich. Despite his charming ways and that he’s one of the first people who actually gets her, she’s smart enough to know his interest won’t last. Because if there’s one thing she’s learned from her mother’s warnings, it’s that the rich have a short attention span. But Xander keeps coming around, despite her best efforts to scare him off. And much to her dismay, she's beginning to enjoy his company.
She knows her mom can’t find out—she wouldn’t approve. She’d much rather Caymen hang out with the local rocker who hasn’t been raised by money. But just when Xander’s attention and loyalty are about to convince Caymen that being rich isn’t a character flaw, she finds out that money is a much bigger part of their relationship than she’d ever realized. And that Xander’s not the only one she should’ve been worried about.
"Are you wearing contatcts?"
"What? That's your question?"
"Yes."
"No, I'm not. Why?"
"I've just never seen eyes as green as yours. I thought maybe they were colored contatcts."
Bu kitap da nisan ayı arasında okuyacaklarımdandı ama nedense bir türlü başına oturamadım. Bir aydır sırasını bekliyordu. Geçenlerde bir yorumunu okudum ve o şevkle ara ara iki günde bitirdim. Tahminimden çok daha güzel bir kitap çıktı. Yazarın değişik samimi bir kalemi vardı. Özellikle Caymen'i çok sevdim. Karakterlerini sevdiğim kitapları ayrı içime çekiyorum. Caymen çok mantıklı ve azla yetinen tatlı bir karakterdi. Biraz fazla sevmiş olabilirim kendisini. Hatta Caymen'in başına üzücü bir olay geldiğinde benim de suratım domatese döndü. Konu itibariyle de farklı olduğu için tahminimden daha çok beğendim. Tabii Xander'a da ayrı bayıldım. Böyle mütevazi erkek karakterleri okumayı çok seviyorum.
"Don't you want to see her? You haven't see her in seventeen years."
"I haven't seen you in seventeen years either."
My eyes sting and he gets blurry, but I'm able to bling back the tears.

İngilizcesi başta biraz değişikti. Bazen olaylara adapte olmakta zorlandım ama o da kısa sürdü. Özellikle Caymen ve Xander arasında günden güne katlanan bağı okumak hoşuma gitti. Böyle tatlı kitapları okumayı çok seviyorum. Beni başka alemlere götürüyor. Suratımda saf saf sırıtıp okudum tüm kitabı. Özellikle sonlarına doğru beni biraz fazla şaşırtıp daha da güzelleşti. O yüzden sade anlatımı, arada beni güldüren esprileri ve Caymen ve Xander arasında filizlenen aşkı okurken eğlendiğim bir kitaptı. Bir de konu az çok klişe olsa da yazarın bunu bastırara bastırara gözümüze sokmaması ve her türlü kitabı sıyırabilmesi de ayrı hoşuma gitti. Bu yüzden bu sıcacık kitabı okumanızı kesinlikle öneririm. Okurken çok hoş vakit geçirdim. İngilizcesi de kolaydı. Okuyabilirseniz öneririm :) Yazarın The Fill-In Boyfriend ve On the Fence kitaplarını da yakın zamanda okuyacağım çünkü kalemi çok güzeldi.
"I love you," I whisper.
"What was that? I didn't hear you."
"Don't push me."
"I love you, too," he says. He puts his cheek against mine. "So much."
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"As long as her daughter loves me I can face anything."
Even redrum? Because after this we're going to your house to watch The Shining."
"Now that my future is hotels, is that really a good idea?" I can feel his smile against my cheek.
"Don't worry, you can cover your eyes. I won't make fun of you... too much."
Continue reading The Distance Between Us - Kasie West | Kitap Yorumu
,

Beklenti - Maggie Stiefvater | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Beklenti
Orijinal Adı: Linger (The Wolves of Mercy Falls #2)
Yazar: Maggie Stiefvater
Sayfa Sayısı: 384
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: 11/2015
Goodreads Puanı: 3.93/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Kurt kafatasındaki insan gözleri bana suyu hatırlatıyordu: Bahar göğünü yansıtan berrak su mavisi, yağmurda bulanmış bir dere kahverengisi, yazın yosun tutmaya başladığında rengi değişen göl yeşili, karla kaplı bir nehrin grisi. Eskiden yağmurla ıslanmış huşların arasından beni izleyen sadece Sam’in gözleriydi fakat şimdi bütün sürünün bakışlarını üzerimde hissediyordum; bilinen şeylerin, söze dökülmeyen şeylerin ağırlığıyla.
The Wolves of Mercy Falls serisinin ilk kitabı olan Ürperti'yi aman aman beğenmemiştim ve üç puan vermiştim. İkinci kitabı olan Beklenti'yi de güya aylardır okuyacağım ama bir türlü elime alacak kadar heveslenemedim. En sonunda bu ay artık okumam gerektiği için dün gece başına oturdum ve kitaba tek kelimeyle bayıldım. Sanki ilk kitabı seriye ait değildi. İkinci kitabı ilk kitaba göre çok daha akıcı ve heyecanlıydı. Öncelikle şunu belirtmeliyim. Eğer yazar sadece Grace ve Sam'in hikayesini anlatmaya devam etseydi kitaba yine düşük puan verebilirdim ama Isabel ve Cole'un de hikayeye daha sıkı bir şekilde giriş yapmasıyla kitabı daha çok severek okudum. Cole zaten seriye yeni katıldı ama Isabel'i ilk kitaptan biliyorduk ve kendisi bana aşırı itici geliyordu. Oysa bu kitapla beraber Isabel'i çok sevdim çünkü birçok kez kitabı onun ağzından okuduk.

Bir zamanlar Grace Brisbane adında bir kız vardı.Sayılarla arasının iyi olması, çok iyi yalan söylemesi ve kitap sayfalarına gömüldüğünsa kendini evinde hissetmesi dışından özel bir yanı yoktu.Evinin arkasındaki bütün kurtları seviyordu ama özellikle bir tanesini çok seviyordu.

Grace ve Sam'i okumak ilk kitaba göre daha çok hoşuma gitti. Bu kitapta birbirlerine olan aşklarının ne kadar derin olduğunu daha iyi kavrıyoruz. Ayrıca yazarın soğuk kalemi bu kitapta beni sıkmadı. Kitap boyunca Grace'in hep hasta olması ve kurt gibi kokması bir şeylerden şüphelenmemizi sağlıyor ve sonunda zaten bomba patlıyor. Kitabı bitirdiğimde son sayfaya bakıp şaşkınlıkla sırıttım çünkü yazar gerçekten harika bitirmiş. İlk kitabın sonunda büyük bir şaşkınlıkla hemen ikinci kitabı okumak istemiyorsunuz ama ikinci kitabın sonunda hemen üçüncü kitabı okumak istiyorsunuz.

Benim için biraz farklı oldu çünkü ben bir seri okurken hep ilk kitabı çok beğenip ikinci kitabı daha az beğenirim ama bu sefer yazar beni fena ters köşe yaptı. İkinci kitabın ilk kitap gibi sıkıcı geçeceğini ve beni tatmin etmeyip yavan kalacağını sanırken sayfaları heyecanla çevirdim. Özellikle Cole ve Isabel'i seriye dahil etmesi harika olmuş. Çünkü Sam ve Grace'i her ne kadar okumayı sevsem de olaysız bir şekilde sürekli ilk kitapta onları okumak ilk kitabı benim için farklı bir şekilde sıyrılacak yapmamıştı gözümde ama ikinci kitap kesinlikle öyle değildi. Belki siz ilk kitabı bile benden daha çok beğenebilirsiniz. Bence seri gitgide güzelleşiyor ve son kitaba tam puan vereceğime de eminim. İkinci kitap için şöyle mükemmel böyle mükemmel diyemem ama benim gözümde ilk kitaba nazaran büyük farkla çok güzeldi. O yüzden üçüncü kitabı yani Forever'i seriye veda etmek için sabırsızlandığımdan İngilizce okumayı düşünüyorum. Maggie Stiefvater'in değişik ve soğuk bir kalemi var. Umarım İngilizcesini rahatlıkla okur ve bir an önce burada yorumumu sizlerle paylaşırım. Sonuç olarak bence ikinci kitap gerçekten çok güzeldi. Seriye başlamanızı tavsiye ederim :)
Continue reading Beklenti - Maggie Stiefvater | Kitap Yorumu

25 Nisan 2016

, ,

Aristotle and Dante Discover the Secrets of the Universe - Benjamin Alire Sáenz | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Aristotle and Dante Discover the Secrets of the Universe
Yazar: Benjamin Alire Sáenz
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 359
Çıkış Tarihi: Şubat 2012
Goodreads Puanı: 4.33/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Aristotle is an angry teen with a brother in prison. Dante is a know-it-all who has an unusual way of looking at the world. When the two meet at the swimming pool, they seem to have nothing in common. But as the loners start spending time together, they discover that they share a special friendship—the kind that changes lives and lasts a lifetime. And it is through this friendship that Ari and Dante will learn the most important truths about themselves and the kind of people they want to be.
"How could you have married that guy?"
She smiled and combed my hair with her fingers. That was always her thing. She looked straight into my eyes and said calmly, "Your father was beautiful." She didn't even hesitate.
I wanted to ask her what happened to all that beauty.
Yapmayın böyle güzel kitaplar. Bana fena dokunup ta kalbimi acıtıyor güzelliğiyle. Karakterler, konu, konunun işlenişi, yazarın sade ama manyak derin kalemi hepsi harikaydı. Beğenirim diyordum ama bu kadar beğeneceğimi hiç düşünmüyordum. Hele de ağlayacağımı hiç sanmıyordum. Kitabın henüz ortasına gelmeden gözlerim hafif dolmuştu ama kitap boyunca bana o kadarının yeteceğini sanıyordum. Ama son elli sayfa boyunca resmen sürekli ağlayıp durdum. Kitabın sonuna geldikçe bitmesin diye satırları tekrar tekrar okudum. Öyle güzeldi yani.

As Dante was watching me search the sky through the lens of a telescope, he whispered, "Someday, I'm going to discover all the secrets of the universe."
That made me smile. "What are you going to do with all those secrets, Dante?"
"I'll know what to do with them," he said. "Maybe change the world."
I believed him.
Ana konusunda iki erkek karakteri baz alan hiçbir kitap okumadım henüz. O yüzden sevecek miyim sineye çekebilecek miyim diye merak ettim. Ayrıca konu üzerinden bildiğim üzere farklı bir aşk hikayesine değiniyordu. Ama inanın, o aşk hikayesinden ziyade. İki insanın birbirlerine olan dostluğunun ne kadar güzel olabileceğini okuyoruz. O yüzden bu kitabı okurken kendimce yükselttiğim tabularımı da bazı konular hakkında yıkabildim az çok. Bana bir şeyler kattığı için ayrı mutluyum. Karakterler arasında seçim yapamam. Çünkü Aristotle yani Ari beni çok ama çok etkiledi. Onun yüzünden nasıl ağladım anlatamam. Hele de babasıyla arasındaki mesafeli ilişkiyi okumak her seferinde kalbimi acıttı. Dante'ye karşı olan dostluk kavramı ve buna karşılık yaptıklarını okumak çok güzeldi. Dante'yi ayrı çok sevdim çünkü gerçekten o Dante'ydi. Ari'nin dediği gibi kim Dante Qintana'yı sevmez ki? Dante'nin duygusal yapısı ve Ari'nin sert mizacı her ne kadar birbirine zıt olsa da ortaya çıkan dostluk kavramını okumak çok hoşuma gitti. Ayrıca sadece Dante ve Ari değil, aileleri arasında geçen diyolaglar kendini öyle güzel okutturdu ki o bakımdan bile farklı bir kitaptı.
So I remaned myself Ari.
If I switched the letter, my names was Air.
I thought it might be a great hing to be the air.
I could be something and nothing at the same time. I could be necessary and also invisible. Everyone would need me and no one would be able to see me.
Kitap başından beri beni etkilemeyi başardı. Ortalara doğru biraz durgunlaştı ve hatta bir puan kıracağım falan dedim ama sonra bir anda gözlerim dolup ağlamaya başladım olaylar karşılığında. Kitap beni gerçekten şaşırttı. İlk yüz sayfayı okuduğumda böyle devam edeceğini düşünmemiştim ama yazar sürekli şaşırttı. Özellikle yazarın kalemine aşık oldum. Bu kadar basit sade bir anlatımla okurun kalbine böyle dokunabilirdi. Bir sürü yeri işaretledim ve hepsi bana ayrı dokundu.
The problem is not that I don't love my mother and father. The problem is that I don't know how to love them.
Kitap bittiğinde suratımdaki salak tebessümü unutamıycam. Farklıydı, hem dostluk hem aşk vardı, yazarın kalemi çok güzeldi. Sonuç olarak beni derinden etkileyen her bakımdan beğenip tavsiye edebileceğim kendini diğerlerinden sıyarabilecek bir kitaptı. Kitabın dili çok basitti ve bölümler kısa kısa insanı sıkmayan türdendi. O yüzden İngilizceniz varsa kesinlikle Türkçe okuyun çünkü inanın yazarın orijinal kalemini daha çok beğeneceksiniz :) Kitap bittiğinde aynen böyleydim;
I wondered what that was like, to hold someone's hand. I bet you could sometimes find all of the mysteries of the universe in someone's hand.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
I knw that a port of him would never be the same.
They cracked more that his ribs.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
How could I have ever been ashamed of loving Dante Quintana?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"And are you always trying to find me?"
"Mostly I think I'm trying to find me, Dad."
"I'm sorry," he said. "I'm sorry I'm so far away."
"It's okay," I said.
"No," he said. "No, it's not."
I kept staring down at the floor. And then I heard my father's voice in the room again. "I have bad dreams too, Ari."
I wanted to ask him if his dreams were about the war or about my brother. I wanted to ask him if he woke up as scared as me.
All I did was smile at him. He'd told me something about himself.
I was happy.
Continue reading Aristotle and Dante Discover the Secrets of the Universe - Benjamin Alire Sáenz | Kitap Yorumu

24 Nisan 2016

, ,

Broken Juliet - Leisa Rayven | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Broken Juliet (Starcrossed #2)
Yazar: Leisa Rayven
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 336
Çıkış Tarihi: Nisan 2015
Goodreads Puanı: 4.22/5
Benim Puanım: 1/5
Arka Sayfa;
How do you fix a love that’s been broken beyond repair?
For years, Cassie Taylor tried to forget about Ethan Holt. He was the one great love of her life, and when he failed to return her love, a part of her died forever. Or so she thought. Now she and Ethan are sharing a Broadway stage, and he’s determined to win her back. Claiming to be a changed man, he’s finally able to say all the things she needed to hear years ago, but can she believe him? What makes this time different from all his other broken promises?
Ethan knows he can’t change their tumultuous past, but if he’s going to have any chance of being with the woman he loves, he’ll need to convince Cassie that her future belongs with him. 
İlk kitabını delice eleştirdiğimi hatırlayanlar el kaldırsın! Çünkü gerçekten hiçbir tutulur yanı yoktu ve kitaba dair hiçbir şeyi içime sindirip sevememiştim. Sadece şu son sayfalarda geçen 100 tane seni seviyorum yazısı hariç. Fakat daha sonra bu kitabı çok ama çok beğenenleri gördüm. Dürüstçe söylüyorum. Kendimle çeliştim ve acaba ben mi kitabı pat pat okuyup beğenemedim? Klasik bir Betül olarak suçu kendime atmak istesem de atmadım çünkü gerçekten ilk kitabı hiç beğenmemiştim. O yüzden belki ikinci kitap daha açık ve derin bir üslupla yazılmıştır diye umut ediyordum. Ayrıca ufacık şunu belirtmek istiyorum. Bu kitapların İngilizcesi çok ama çok kolaydı benim için. Hatta ikinci kitapta hiç sözlük kullanmadım. Yani kitaptaki bazı konuları anlamadığım için atlayarak okuduğumu sanmayın. Zaten ne çok konu vardı sormayın gitsin. İkinci kitabı beğenirim ve seriyi severim diye umut ediyordum ama batsın bu seri. İkinci kitap berbattı.

Kitaba tutunmak için çaba gösterdim. Bir şeyleri beğenmeye çalıştım ama o kadar amaçsız devam etti ki. Önce Cassie'ye bir şans daha verip sevmeye çalıştım ama sürekli salaklıkları sayesinde geri debti. Tamam, günümüz hali daha mantıklı olabilir ki ikinci kitapta o halinin de ne kadar mantıksız olduğunu görüyorsunuz. Ama ikinci kitapta bile özellikle de Ethan bunu terk ettikten sonra o kadar salak saçma kendisine zırnık saygısı olmadan hareket ediyor ki bir part daha kendinden soğuttu. Bırak çocuğun burnu sürtsün de sana geri dönsün ama yok yani illa peşinden koşacak. Çocuk dostça bir adım attı mı hemen üstüne atlayacak.
Ayrıca bu kitapla beraber belirtiyorum ki ben bu ikisinin aşk hikayesine aralarında geçen hislerin saf aşk olduğuna inanmıyorum. Sadece şehvet diyebiliriz. Hadi Ethan bir tık gerçekten aşık diyebiliriz. Çünkü çocuk üç yıl boyunca kimseyle çıkmamış. Ama Cassie'nin ağzından geçmişte okuduğumuz yerlerin hiçbirinde Ethan'a olan aşkının derinliğine inanamadım, hissedemedim. Aralarında en ufak bir samimi gerçek bir sahne geçmedi. Tek yaptıkları birbirlerinin üstüne atlamak ve sen benden daha iyisini hak ediyorsun, dün gece bir hataydı gibi salak saçma muhabbetlerdi. Okudukça sinir krizi geçirdim yani. Cassie'nin Ethan'a hissettiği şey sadece hiç tatmadığı ama tatmak için delirdiği şehvet hissiydi, o kadar.

Bir diğer konu ise yazarın dilinin absürt bir şekilde sade olmasıydı. Bu kitap boyunca bana ufak ta olsa ucundan duygu yoğunluğu yaşatan tek şey Ethan'ın ikinci kez Cassie'yi bıraktığında Cassie'ye üzülmem oldu. Bir ara tam üzülecektim hatta üzüldüm de ta ki yine birlikte oluncaya kadar. Ya çocuk seni ikinci kez terk etmiş, sen yine çocuğa karşılık veriyorsun son kez diye. Al böyle kitabı fırlat! Elimde olsa fırlatırdım ama tabletten okudum. Yazarın kalemi çok ama çok sadeydi. Bana dokunan içimi titreten ya da gülümseten hiçbir şey yoktu bu kitapta. İlk kitapta en azından Cassie ve Ethan arasındaki flört sahnelerini okurken atışmalara gülmüştüm ama bu kitap ondan bile yoksundu. Belki türkçeye çevrildiğinde yayınevine göre yazarın kaleminde ufak değişiklikler katıp zengin bir anlatım tarzı kazandırabilirler ama İngilizce yani orijinal hali kesinlikle çok ama çok sadedeydi.

Serinin konusu çok ama çok klişe. Ama yazar bu klişeliği böyle gözünüzü çıkaracak kadar derine sokuyor. Yani mübarek, konu klişe olabilir ama sen farklı bir üslup kullan. Ethan'ı o kadar klişe laflarla doldurma. Tamam, Cassie zaten görebileceğim en salak karakter ama en azından Ethan'ı biraz mantıklı yap da kitap bu kadar sırıtmasın. Ama yazar sanki 2 milyon kişi bu kitabı webden okudu. Artık bu klişe konuyu ne kadar klişe yazmaya devam edersem edeyim bir fark olmaz, bunlar yine okur beğenirler demiş bence. 

Sonuç olarak okuduğum en berbat young adult vs. new adult kitaplarından biriydi. Tutunabileceğim sevebileceğim hiçbir şey yoktu. Tam bir şeyler hissederken yine karakterlerin salaklığı yüzünden sinirlendim. Seriyi neden sevmediğimi detaylıca anlattığımı düşünüyorum. Siz kitabı beğenebilirsiniz ama ben o kadar ama o kadar çok bu türde kitaplar okudum artık gerçekten çok seçicilik yapıyorum. Sonuç olarak ilk kitabı beğendiyseniz ikinciyi de okuyun ama ilk kitabı benim gibi beğenmediyseniz yine uzak durun, kesinlikle hiçbir şey kaçırmazsınız.
Continue reading Broken Juliet - Leisa Rayven | Kitap Yorumu
,

Kafes - Josh Malerman | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kafes
Orijinal Adı: Bird Box
Yazar: Josh Malerman
Sayfa Sayısı: 330
 Yayınevi: İthaki
Goodreads Puanı: 3.96/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Görülememesi gereken korkunç bir şey...
Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. Ne olduğunu ve nereden geldiğini ise kimse bilmiyor.
Bu kitaba dair en ufak detaylı bir yorum okumamıştım. Kitabın gerilim ve gizem konulu olduğunu biliyordum ve bu yüzden geciktirebileğim kadar geciktirdim çünkü gerilim okumayı her ne kadar çok sevsem de beni çok fena etkiliyor. Senelerdir bir tane bile ne korku filmi ne de gerilim filmi izlememiş biri olarak ve bunu devam ettirmeye de niyetliyim, kitabı cesaret göstererek okudum. Belki sizin için normal bir gerilim olabilir ama ben kitabı gece okumak istemedim. Sadece ilk bölümle bile insanı kendine manyak bağlayan bir kitaptı. Çok büyük bir merakla okudum. Sayfalar ilerledikçe aklımda daha fazla soru işareti belirdi.

Nefesimi tutarak okudum ve gitgide kitabı daha çok sevdim. Harika bir kitaptı. Gerçekten çok güzel bir gerilim kitabıydı ama ne yazık ki beni bir kısımda tatmin etmedi. Sonuna kadar beklediğim sorular havada asılı kaldı. Tamam, olay mevcut ve kanıtlanmış ama neye dayanıyor neden oldu gibi sorular öylece kaldı. Kitap boyunca karakterlerin başına gelen olayları çok güzel bir üslupla aklımıza kazıdık ama yazarın kitabın konusunu oluşturan ana durumu böyle üzerinden geçmesi beni sinirlendirdi.
Rahatsız olduğum kısmı belirttim. O zaman biraz daha övmeye devam edebilirim. O kadar değişik ve güzel bir kalemle yazılmıştı ki cümleleri işaretlemedim çünkü aklımda kalacağına emindim. İçime dokunan çok yer oldu. Özellikle anne ile çocuklar arasındaki bağı okurken çok duygulandım. Sonunda da aynı duygulanmayı hissettim. Gerçekten çok güzel bir kitaptı ama sadece bahsettiğim durum yüzünden puanı kırıyorum. Çünkü o durumun açıklanmasını dört gözle bekliyordum. Ama yazar daha karmaşık bir dille anlatıp ana karakterlerin hikayesini bile bizimle paylaşmayabilirdi. O bakımdan yine de tatmin olduğumu belirtmeliyim. Yani kısacası bana çok dokunan ve büyük bir merakla, hatta baya tırsarak okuduğum bir kitap oldu. Okumanızı gerçekten tavsiye ederim. Ayrıca kesinlikle devam kitabı olmalı. Okuyunca neden böyle düşündüğümü daha iyi anlarsınız :)
Continue reading Kafes - Josh Malerman | Kitap Yorumu

22 Nisan 2016

,

Marslı - Andy Weir | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Marslı
Orijinal Adı: The Martian
Yazar: Andy Weir
Sayfa Sayısı: 416
Yayınevi: İthaki
Goodreads Puanı: 4.39/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Altı gün önce, Mark Watney Mars’a ayak basan ilk insanlardan biriydi. Şimdi ise, orada ölmesi neredeyse kesin.
Oksijen verisi bozulursa boğulurum. Su arıtıcısı bozulursa, susuzluktan ölürüm. Hab'da bir yırtık oluşursa, bir nevi patlarım. Bunların hiçbiri olmazsa, en sonunda yiyeceklerim biter ve açlıktan ölürüm.
Yani böyle. Sıçtım.
Bu kitabı uzun zamandır almak istiyordum ve yine fuarda alabildiklerim arasındaydı. Önce filmini izlemeyi düşündüm ama sonra önce kitabı okumam önerildi. Kitabın ilk üç yüz sayfasını kesik kesik iki gün içinde okudum. Her ne kadar kitabı beğensem de o kadar bilimsel bilgi beni boğmadı değil. Kitapta bir kısma kadar umduğum zevki alamadım. Hayal gücümde canlandırdığım Marsta'ki ortamla sürekli çakışıp durdum. Tabii buna rağmen Mark'ın harika espri yeteneği bazı yerlerde kıkırdamamı bile sağladı. Bazı satırları çok beğenerek işaretledim.
Acaba burada olanları bir gün öğrenebilecekler mi? Hayatta kalmakla o kadar meşgul olunca, ailemin yerinde olmanın nasıl bir şey olacağını düşünmedim hiç Şu anda, insanın aklına gelebilecek en büyük acıyı yaşıyorlar. Hâlâ hayatta olduğumu onlara söyleyebilmek için neler vermezdim ki.
Bunun acısını çıkarmak için sadece hayatta kalmam gerekiyor.
Sonra baktım kitap her ne kadar beğensem de istediğim kadar beni tatmin etmiyor o yüzden ben de hazırda bilgisayarımda varken hemen filmini izledim ve filmine BA-YIL-DIM. Defalarca kez gözlerim doldu ve saf saf sırıttım film boyunca. Çok ama çok beğendim. Ne zaman ki filmi izledim o zaman hayal gücüm fail vermeye son verdi. Böylece kitap gözüme daha güzel gelmeye başladı. Ama yine de tahminimden daha az beğendim. Zaten bilim kurgu türünde film izlerken bile az çok sıkılan bir insanım, bu kadar bilimsel bilginin barındığı bir kitabı okurken zorlandım. Suçu kesinlikle kendime atıyorum çünkü kitap tam olarak bana hitap etmiyordu. Ama filmi tek kelimeyle harikaydı. Kitaptan çok daha fazla etkilendim filminden.
Of, off...
Bir kere de bir şey planladığım gibi gitse keşke.
Mars beni sürekli öldürmeye çalışıyor.
Aslında... Pathfinder'i elektrikle öldüren Mars değildi. O yüzden şöyle düzelteceğim;
Mars ve salaklığım beni sürekli öldürmeye çalışıyor.
Kitabı da sevdim ama kendimce yeterince sevemedim. Yine de severek okudum. Özellikle arada Mark'ın önce sinir krizi geçirip sonra kendini sakinleştirmesini okumak gerçekten çok eğlenceliydi. Benim gibi bilim kurgu türünde kitap okumayı sevmiyorsanız ve henüz okumadıysanız o kısımları az çok göz ucuyla atlayarak okumanızı öneririm. Bunun dışında bence gayet güzel bir kitaptı. Okurken eğlendim ama umduğum kadar sevemediğim için puan kırdım. Umarım siz benden daha çok beğenirsiniz.
Continue reading Marslı - Andy Weir | Kitap Yorumu

21 Nisan 2016

, ,

Kaleidoscope Hearts - Claire Contreras | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kaleidoscope Hearts (Hearts #1)
Yazar: Claire Contreras
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 295
Çıkış Tarihi: Şubat 2015
Goodreads Puanı: 4.09/5
Benim Puanım: 3.5/5
Arka Sayfa;
He was my older brother's best friend. 
He was never supposed to be mine. 
I thought we would get it out of our system and move on. 
One of us did. 
One of us left. 
Now he’s back, looking at me like he wants to devour me. And all those feelings I’d turned into anger are brewing into something else, something that terrifies me. 
He broke my heart last time. 
This time he'll obliterate it.
This is a standalone.
Yorumum;
Bu kitabı Yabancı Yayınlarından yakın zamanda çıkacak kitaplar arasında görüp araştırdım ve huyum kurusun merak edip okudum hemen. Aslında bu kitabı bir daha ki aya bırakmaya niyetliydim ama merak edip durduramadım kendimi. Çünkü young adult ve new adult romantik kitapları okumayı çok seviyorum. Öncelikle kitabın konusu okuduğunuz üzere çok ama çok klişe ama aslında kitapta bu konu o kadar klişe işlenmiyor. O bakımdan hoşuma gitti. Bir de kitap boyunca aklımda hep bir sürü soru oldu ve kitabın bunu yavaş yavaş açarak belirtmesi de ayrı hoşuma gitti. Mesela ilk okumaya başladığımda Oliver ile Elle'nın geçmişte aralarında bir şey geçti mi geçmedi mi anlam veremedim. Çünkü Elle'nin nişanlısı ölmüş ama Elle bunun acısından ziyade Oliver ile karşılaştığında daha uzun düşüncelere boğuluyordu. Bu yüzden aralarında geçmişte ne geçti ya da geçti mi diye merak ettim yarıya kadar. Kitap çoğunlukla Elle'nin ağzından ama arada Oliver'in ağzından geçmişi dinliyoruz ve oralar da güzeldi. Bir de kitap boyunca karakterlerin verdiği kararlar beni sinirlendirmedi, gayet mantıklı karakterlere sahipti kitap.
"Shattering hearts," he comments, his teeth grinding. "It's fitting."
"They're not shattering hearts, they're kaleidoscope hearts," I correct him.
"What's the difference? You make them with broken pieces."
"The difference is that it's already broken, but I use the pieces to rebuilt it. The differecense is that the heart has a second chance, and maybe it'll get broken again, but it's already shattered, so maybe the fall won't be as bad."
Hem geçmiş hem şimdiki zamana az çok bölündüğü için normalde kafamı biraz karıştırması gerekirken gayet açık bir kitaptı. Karakterlerin birbirlerine olan aşkını -özellikle de Oliver'inkini- çok güzel belirtmişti yazar. Beni aman aman tatmin etmedi. Sadece okurken severek devam ettim ama tabii ki çok daha güzel olmasını beklerdim. Bu yaza kalmaz zaten Yabancı Yayınları'ndan türkçe çevirisiyle okuyucularla buluşur. Daha derin olsa çok sevebileceğim bir kitaptı. Her zaman belirtiyorum. Kitaplar klişe olsa bile yazar klişe konuyu yazarken karakterler sayesinde veya kaleminin güzelliği sayesinde o klişelikten kitabı sıyırabilir. Bu yazar da o bakımdan çok iyi olmasa da bugüne kadar okuduklarımın çoğuna nazaran iyiydi. O yüzden kitabı genel olarak beğendim. Her ne kadar romantik bir kitap olarak çok eksiği olsa da romantik kitapları seviyorsanız öneririm. Bana çok dokunsaydı puanı kesinlikle daha çok verirdim. Suratımda hoş bir gülümseme oluştu kitap boyunca ama bana göre yeterli değildi. Umarım siz benden daha çok beğenirsiniz. Seriye devam edecek miyim? Şu ana kadar bu serinin dört kitabı çıkmış ama uzun bir süre için seriye devam etmeyi düşünmüyorum. Elimdeki young adultlar bittikten sonra bana göz kırparsa belki bakabilirim :)

ÖNEMLİ NOT: Sevgili blogumu takip eden kitap severleri. Fark ettiyseniz bir ay boyunca neredeyse 30u aşacak sayıda kitap okuyorum ama yorumlarının yarısını anca buraya ekleyebiliyorum. Bu kararımdan vazgeçiyorum. Artık her ay en az 10 12 İngilizce kitap okuduğum için neredeyse hepsinin yorumunu buraya eklemeye karar verdim. Ayrıca bir daha ki aylarda çok fazla Türkçe ekitap okuyacağım. Hepsinin yorumlarını buraya özenle eklemeye niyetliyim :)
Continue reading Kaleidoscope Hearts - Claire Contreras | Kitap Yorumu
, ,

The Redemption of Callie & Kayden - Jessica Sorensen | Kitap Yorumu

Kitap Adı: The Redemption of Callie & Kayden (The Coincidance #2)
Yazar: Jessica Sorensen
Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 404
Çıkış Tarihi: 2013
Goodreads Puanı: 4.13/5
Benim Puanım: 3/5
Arka Sayfa;
From the New York Times bestselling author of The Coincidence of Callie & Kayden comes an emotional new story about two troubled souls sharing one all-encompassing love . . .
The dark secret Kayden has kept hidden for years is finally out. Worse, he's facing charges for battery. The only way to clear his name is for Callie to speak up-something he'll never ask her to do. Instead, he'll do whatever he must to protect her . . . even if it means letting go of the only girl he's ever loved.
Callie knows Kayden is going back to his dark place and desperately wants to save him. But that means facing her greatest fear and admitting her own painful secrets aloud. The thought of breaking her silence terrifies her-but not as much as the thought of losing Kayden forever.
Deep in her heart, Callie knows the time has come for her and Kayden to forget the pain of the past. With the help of her friends Seth and Luke she makes a plan to show Kayden the life they could have. But can she convince him they can make a fresh start together-or is she already too late?
Yorumum;
Bu serinin ilk kitabı olan The Coincidence of Callie & Kayden'i geçen hafta okudum ve klişe bulduğum için ve kitabın üzerimde farklılık oluşturacağı herhangi bir yere değinmediğini düşündüğüm için ne burada ne de bookstagram hesabımda yorumumu girdim. Bence klişe bir kitaptı, konu çok bilindikti ama kitap boyunca sevdiğim şey karakterlerin sadeliği ve birbirlerine olan umutsuzca ihtiyaçlarıydı. Aşk hikayesi bakımından bakıldığını güzel bir kitaptı ama ikisinin de geçmişinde yaşananlar aşırı klişeydi. Bunu kitabın 2013 yılında basılmasına da verebiliriz. Beni seriye başlamaya çeken goodreads'dan oldukça büyük bir oy oranıyla güzel bir puan almasıydı. Her neyse ilk kitaba 5 üzerinden 2,5 verebilirim. İkinci kitapsa ilk kitaba göre bir tık daha iyiydi. O da ikisinin arasında geçen aşk hikayesinin daha da derine bağlanmasıydı. Ama bir bakımdan kötüydü çünkü erkek karakter olan Kayden hakkında ortaya çıkan sır ne yazık ki çok bilindikti. O yüzden serinin ikinci kitabını da övemeyeceğim. Olur da karşılaşıp okumak isterseniz çok büyük beklentiye girmeyin. Serinin ilk kitabı Pena Yayınlarından Şansını Dene çevirisiyle çıkmış. Yazarın birkaç kitabı daha Pena Yayınları tarafından basılmış. Sorarsanız The Coincidance serisine devam edecek miyim? Hayır, elbette etmeyeceğim çünkü diğer yeni karakterlerin de aynı sadelik ve klişelikle seriye devam edeceğinden eminim. O yüzden bu seriye iki kitapla veda ediyorum :)



Continue reading The Redemption of Callie & Kayden - Jessica Sorensen | Kitap Yorumu

20 Nisan 2016

,

Akıl Çıkmazı - Michelle Hodkin | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Akıl Çıkmazı
Orijinal Adı: The Retribution of Mara Dyer (Mara Dyer #3)
Yazar: Michelle Hodkin
Sayfa Sayısı: 464
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: Mart 2016
Goodreads Puanı: 4.17/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;

Mara Dyer kendisine söylenen yalanların ardında daha fazlası olduğuna inanıyordu.
Ve haklıydı.
Gerçeğin peşinden giderken yolun sonunda ne bulacağını düşünmekten kendini alamıyordu.
Ama bundan vazgeçmeliydi.
İntikam için daha ne kadar ileri gitmesi gerektiğini bilmiyordu.
Yakında öğrenecekti.
Sadakat ihanete, suçluluk masumiyete dönüşürken Mara Dyer’ın hikâyesinin nefes kesici sonunda kader ile şans çatışıyor…
Yüzleşme zamanı geldi.
"Kahraman," dedi David, Noah'ya hayatında yaşadığı en büyük hayal kırıklığıymış gibi bakarak. "Ejderhayı öldürecek bir kahraman. Ama sen, ona aşık olmayı seçtin."
Şu an resmen hem kitaba aşık olduğum için saf saf sırıtıyorum hem de seriye veda ettiğim için ağlıyorum. İlk iki kitabını art arda aralıkta okumuştum ve üzerinden resmen beş ay geçti. Her ne kadar aklımda bir şeyler kalsa da üçüncü kitapta hangi sorulara cevap aramalıydım falan unutmuştum. İlk ve ikinci kitabın yorumlarını detaylı girdiğim için seriye dair çoğu şeyi geri hafızama kazıdım. Serinin ikinci kitabında aklımda çok ama çok fazla soru işareti kalmıştı zaten Mara Dyer serisi baştan sona bir karmaşa silsilesi. Seri boyunca o kadar çok şeyi merak ediyorsunuz ki artık not almak istiyorsunuz.
"Yani sıradan, yanağa kondurulan bir öpücüğün zararı olmaz," dedim.
"Muhtemelen öyle."
O bunu der demez ben de Jamie'nin yanağına bir intihar saldırısı düzenleyip öpücük kondurmuştum.
"HASİKTİR," diye bağırdı bir yandan yanağını silerken. "Ya öldürseydin!" Elindeki çikolatalardan birini üzerime fırlatmış ve beni anlımdan vurmuştu.
Genel olarak bir serinin son kitabından ne beklersiniz? Aklınızdaki soruların yanıtlanmasını, güzel bir sonu olmasını, size dokunmasını, sonunda salak salak sırıtmayı ve benim gibi duygusalsanız biraz da ağlatmasını. Son kitap tek kelimeyle MÜ-KEM-MEL-Dİ! Michelle Hodkin öyle bir yazmış ki, olayları öyle bir birbirine bağlayarak cevapları ortaya dökmüş gibi nefesimi tutup okudum. İlk kitapta meydana gelen olaylardan, Mara'nın neden böyle olduğundan, Noah'a ikinci kitaptan sonra neler olduğundan, Mara ve Noah'ın kaderinin neden birbiriyle alakalı olduğuna kadar her şey detaylıca verilmişti. Kitabın ilk yüz elli sayfayı kadarı bence sıkıcıydı. Arada baya heyecan zirvede olsa da bildiğiniz üzere bir kişi eksik olduğu için ve acaba gerçekten ortaya çıkacak mı diye beklemekten içim şişti. Bir ara ben de ümidimi kesecektim az daha.
"Bu senin hatan değil ama onunla olmayı sen seçmiyorsun." Ardından David Shaw bana acıma ve küçümseme karışımı bir bakış attı. "Sen böyle olmasan Noah seni sevmezdi."
Kaşlarını çatmasına sebep olduğu kırışıklığı düzeltmek, yüzünü tutup öpmek, onu iyileştirmek istiyordum ama aslında canını yakan da bendim.
Bu kitapta beni rahatsız eden birkaç olay oldu. Özellikle Mara'nın bu kadar soğukkanlı olması bence korkutucuydu. Yaptıkları karşısında hiçbir pişmanlık çekmemesi de ayrı bir durumdu. Mara'yı ilk kitaptan beri çok seviyorum ve ikinci kitapla beraber bu kıza artık ailesi nasıl inanacak, deli olmadığını nasıl kanıtlayacak diye kafayı yiyordum. Mara'nın yaptıklarını tüm çıplaklığıyla yazarın anlatması ama Mara'nın bunlardan rahatsız olmaması beni rahatsız etti. Aslında bunu biraz da şu sonradan vücuduna yerleşmiş olan kapsüllere de verebilirdik ta ki o tren sahnesine kadar. Bir de arada çok boş muhabbetler geçti. Jamie ile Mara'nın muhabbetlerine her ne kadar birkaç kere gülsem de bazı yerlerde fazla uzadığını düşünüyorum.
Günümüzde geçen olaylarda bölüm sonunu nefes kesip sonra büyük bir merakla sayfayı çevirdiğimizde geçmişe dönüp büyük annesini anlatması da ayrı bir heyecanlıydı. Büyük annesinin hikayesini de merakla okudum. Ama sonradan kitap öyle bir yere geldi resmen yazara tamam bitir bunların işini, bırak ağlayayım dedim. Yani artık karakterler kavuşmayacağı halde buruk bir sevince bile sahip olabileceğimi hissettiğim ilk kitaptı. Öyle bir şey yapsa yazara kızamayacaktım.
O anda nedense aklıma, onu ilk gördüğüm an geldi. İstediği şekerlemeyi bir türlü vermeyen otomatı tekmelediği gün. O güne dek, hayatımın her günü bir öncekiyle aynıydı. Bıkkınlık verecek derecede sıkıcı. Acı verecek derecede monoton. Ama sonra Mara, kabuslarımdan gerçek hayatıma girmiş ve ilk andan itibaren kocaman bir gizem olmuştu. Varlığı, çözmem gereken bir problemdi adeta. Nihayet ilgimi çeken bir problem. Ve sonra nasıl olduysa, kendimle de ilgilenmemi sağlamıştı.
Sonuç olarak serinin son kitabı harikaydı. Bir ara çok fena ağladım kitapta. Sonunda da gözlerim doldu yine. Keşke seriye veda etmesek ama elden ne gelir :( Artık Michelle Hodkin'in manyak kaleminden yeni çıkacak bebekleri bekliyorum. İlk ve ikinci kitabı okuyanlar zaten Akıl Çıkmazı'nı okumak için çıldırıyordur. Seriye hiç başlamadıysanız da kesinlikle bir an önce başlayın. Ağır bir spoiler geçip içimi dökeceğim. Umarım seriye başlarsanız çok beğenirsiniz. Kesinlikle benim en sevdiğim serilerin başında geliyor!
"Benim için mutluluğun tanımısın sen. Ve başka biriyle sonsuza dek yaşamaktansa, yalnızca bugünü seninle geçirmeyi tercih ederim."
Ağır Spoiler;
Şu kitabın bana yaşattırdığı manyak hisler! Öncelikle zaten ikinci kitapla beraber Noah'ın ismi merhum diye geçiyordu. Ama bunu kim yedi? Kimse yemedi elbette. Son kitapta Mara'nın üç kişiyi öldürmesi de haklıydı ama bunları çok soğukkanlı yapması beni korkuttu biraz. Sonradan neler olduğunu atlıyorum zaten. Asıl şoka uğradığım sayfalar Dr hanımın bunları nasıl deney olarak kullandığı ve Jude ile Mara'nın nasıl tanışmalarını sağlamasaydı. O binanın yıkılmasının ve Jude'un ellerini geri kazanmasının arkasındaki gerçeği öğrenince çok şaşırdım. Tabii asıl beni fena halde üzen sayfalar Noah ve Mara'nın babasının karşısında yüzleşmesiydi. Hele de Mara ne kadar tehlikeli olduğunu anlayınca "ben böyle olmak istemiyorum" deyip Noah'a onu öldürmesi için yalvarınca başladım ağlamaya. Sonra Jamie'den abisinin ona dair hiçbir şey hatırlamamasını sağlamasını rica ettiğini okuyunca devam ettim ağlamaya. Sonra Mara harbiden öldü sandım ama ölmedi. Sonra Noah güya öldü gösterdiler ve harbi yedim onun öldüğünü. Orada baya kötü oldum. Sonra Noah da ölmedi ve yazara bi yumruk geçirecektim, yeter kekleme bizi diye. Sonra Mara zaten Noah'la birlikte olduğu sürece onun gücünü kötü türlü etkileyeceğini herkesten duydukça artık yazara, tamam ayır bunları gerçekten kızmayacağım dedim. Oralarda da çok fena oldum. Çünkü herkes aynı şeyi söyledikçe artık birlikte olmalarını istememeye başladım. Sonuçta birbirlerine anca zarar veriyorlar. Hatta son söze kadar öyle olacağını ve Mara'nın Noah'ı terk edeceğini sandım ama kandırdım tatlı yarim oldu ve terk etmedi. Çok sevindim öyle bitmesine. Hatta salak salak sırıttım kitaba. Zaten o son sayfalarda nasıl aşk yaşadığımı tarif etmeme gerek yok. Sadece yazarın finalle beraber Mara'nın iyileştiğini en azından belirtmesini isterdim. Zaten bir iki seneye tüm olayları Noah'ın ağzından dinleyeceğimiz şekilde seri tekrar çıkacak. O zaman artık daha detaylı bilgi ediniriz umarım sonu hakkında!
Bu bir aşk hikayesiydi. Çarpık ve karmaşık. Kusurlu ve berbat. Ama yine de bizim hikayemizdi. Biz. Sonunun nasıl olacağını bilmiyor olsam da nasıl başlayacağını biliyordum. Bu yüzden kalemi alıp yazmaya başladım.
Continue reading Akıl Çıkmazı - Michelle Hodkin | Kitap Yorumu