26 Ekim 2019

Bu Sene Neler Yapıyorum?

Böyle bir yazıyı yazmak uzun zamandır aklımda vardı ama planlarım sürekli değişkenlik gösterdiği için bu senenin programı hali hazırda bir yerine otursun öyle burada gitmek istediğim kursları, programları ve hedeflerimi yazmak istedim. Öncelikle bildiğiniz üzere geçen sene Tekstil ve Moda Tasarım bölümü için uzun soluklu ve gayet boğucu bir üniversite hazırlık dönemi geçirdim. Sonucu üzücü olsa da ben yine de sosyal hayatımı neredeyse sıfıra indirerek sınavlara hazırlandım. Böyle olunca bu kış benim için o kadar değerli oldu ki bir an önce neler yapmak istediğime karar vermem gerekiyordu. Önce İngilizcemi daha ileri seviyeye taşımak için Dialouge kursuna başvurdum, almam gereken son iki kur vardı ama sonrasında Dialogue'a gitmeyi bazı sebeplerden ötürü geciktirdim. Ve tabii ki bu sene için şu anda yaptığım mesleğim olan özel dikim terziliğini öğrenmeme katkısı olan İsmek kurslarını tabii ki es geçemezdim. Blogumdaki yazılarda da gördüğünüz kadarıyla mutfağa da aşırı bir merakım ve el yatkınlığım var. Ben de aşçı çırağı tarzı kursları araştırdım fakat çok uzun süreli ve haftanın çoğunu kapladığı için pasta kurslarından vazgeçtim. İngstagram'da takip ettiğim birkaç hesabın sürekli muhteşem ekmekler pişirmesine uzun zamandır çok özeniyordum. Ekmek yapım workshoplarına katılmayı da çok istiyordum ama sadece iki günü için bin lirayı aşkın ücret isteyen kurslara pek sıcak bakamadım. Böyle olunca ben de bir süredir aklımda olan ekşi mayalı ekmek yapımını öğrenmek için İsmek'in Ekşi Maya Workshop ve Butik Artisan Ekmekçilik adlı bir buçuk aylık kurslarına kayıt oldum. Bunun yanı sıra da ikinci dönem için uzun zamandır öğrenmek istediğim ve kültürü hakkında aşırı meraklı olduğum Japonca'ya yazıldım. Ekmek kurslarına kayıt oldum ama mülakatı geçtikten sonra kaydım asile dönüşeceği için bloguma da bir şeyler kesinleşene kadar yazmak istemedim. Bir diğer geçen seneden devam ettiğim Tezhip kursuna da cumartesi günleri devam etmeye haftaya başlayacağım. Tezhip kursunda artık renkli boyalar kullanacağımız için şimdiden heyecanlıyım.
Peki ekmek kursları dışında neler yapıyorum? Öncelikle ekmek kursları gerçekten aşırı keyifli ve yaptığımız tüm ekmekler çok lezzetli. Eve haftada dokuz ekmek getirdiğim oluyor ve hepsi hazır fırınlardan aldıklarımız kadar lezzetli ve çok sağlıklı oluyor. Elbette kendi ekşi mayamı oluşturmayı öğrendim ve onun bakımıyla uğraşıyorum. Ekmek kurslarına gitmeye karar verdiğimde ilk niyetim kendim ve ailem için öğrenmekti ama sonrasında kurstan ekmekleri etrafa dağıttıkça sipariş almaya da başladım. Kurs bitiminden sonra evde pişirmeyi de biraz geliştirirsem evden de sipariş ekmek yapacağım. Her neyse, bir diğer aklımdaki şeyse bu sene pratik Arapça öğrenmek. Ortanca kız kardeşimin ciddi anlamda ileri derecede Arapçası var ve ben de onunla ufak bir anlaşma yaptım. Ben ona bir parça diktiğimde ne kadar saat veriyorsam o da bana karşılığında o kadar Arapça pratik ders verecek. Bunu ilk üç hafta çok güzel yaptık ve o da kendini dil öğretme konusunda geliştirdi. Fakat her sene olduğu gibi bu sene de sene başı adapte problemi yaşıyorum, bir dahaki ay düzeleceğini bildiğim için bir dahaki ay dersleri daha güzel bir düzene oturtacağım.
Ve tabii ki aktif bir şekilde kitap okumaya geri döndüm ama öyle kuru kuru dönmedim. Geçen senenin açlığıyla bir sürü etkinlik oluşturdum. Bookstagram hesabımdan iki adet okuma etkinliği kurdum. Bu etkinlikliklerde her ay bir tane Türk edebiyatı, bir tane de dünya klasiklerden okuyup booksgram hesaplarımız üzerinden yorumluyoruz. Beni asıl heyecanlandıran okuma etkinliğiyse bu sene kurduğum kitap kulüpleri! İlk kurduğumun üyelerini ben belirlemiş gibi oldum ama öyle tatlı bir ortam oldu ki buluşmaları dört gözle bekliyorum. Bibliyofil Kitap Kulübü'mde her ay bir ya da iki kitap belirleyip ayrıca bir de sanat filmi izliyoruz ve buluştuğumuzda bunlar üzerine bolca konuşuyoruz. Diğer kitap kulübümü ise arkadaş ortamımla kurdum. O kulübümde ise her ay bir tane Türk edebiyatından ünlü bir ismin kitabıyla, daha İslamı konu bazlı kitaplar okuyoruz. Mesela ekimin kitapları Puslu Kıtalar Atlası ile İslamın Dirilişi..
Bunun dışında bu sene kendime büyük bir hedef koydum. Şu anda geçen seneden dikiş dikmemi bekleyen arkadaşlarımın siparişlerini yetiştirmeye çalışıyorum. Ayrıca yeni girdiğim ortamlarda ya da diktiğim parçaları giyen arkadaşlarımın reklamları sayesinde yeni müşteriler ediniyorum. Tabii ki kendime de bol bol dikmeye çalışıyorum, bendeki hayal gücü asla suyunu çekmiyor. Bu sene istediğim bölümü tutturamayınca ben de ailemin yardımıyla kendi modellerimi fason bir atölyeye diktirip bir marka kurma kararı aldım. Bu işte en başta çok hevesli ve heyecanlıydım ama sonrasında bir araştırma yapınca yüklü miktarda bir meblağa ihtiyacımız olduğunu fark ettim. Ayrıca annem bana sürekli dikim sektörünün arka planını öğrenmem gerektiğini söylüyor. Dikim sektöründe özellikle özel dikim yapıyorsanız en çok istek abiyede olduğu için ben de annemin de mantıklı ısrarıyla ekmek kurslarım bittikten sonra part-time çalışabileceğim kendi dikim ve kesim atölyesi olan, kalıplarını, haute coutre nasıl çalışıldığını yakından izleyebileceğim bir gece elbisesi&gelinlik dikim atölyesine girmek istiyorum. Böylece hem markam için ihtiyacım olan meblağı biriktirmeye başlarım hem de çok merak ettiğim sektörün arka planını incelemiş olurum. Açıkçası bu çalışma işinde hala kesin emin değilim çünkü yerinde duramayan bir insanım ve bu sene daha gitmek istediğim başka sanat kursları var. Özellikle bir arkadaşımın önerisi olan seramik kursuna gitmeyi çok istiyorum. Kendi kafama göre bir atölye bulabilirsem belki çalışırım diyorum ama zora gelmeyeceğimi de biliyorum. Geçen sene sosyal hayatım bu kadar kısıtlanmışken bu sene de aynı şeyleri yaşayamam.
Bunların dışında bu sene farklı seminerle katılmaya çalışıyorum. Bisav'ın güz seminerlerinden iki tanesine yazıldım. Bunun dışında düzenlenen sergilere de gitmek istiyorum ama ekmek kursları beni biraz engelliyor. Ve son olarak önümüzdeki sene üniversite sınavını tekrar deneyeceğim. Bu sene ikinci dönemde aralıklarla ders çalışarak aklımdaki birkaç bölümden birini tutturmaya çalışacağım. Kendimi belirli bir seviye çerçevesinde her geçen sene geliştiriyorum ama akademik alanda eksikliğim olmazsa olmuyor. Bu yüzden sanat tarihi, sosyoloji, Fransızca tercümanlık, Türk dil edebiyatı gibi birçok bölüm var aklımda. Tekstil ve moda tasarım için özel bir üniversitenin sınavına ikinci kez girmeyi de düşünüyorum. Hiç biri olmazsa da artık açıköğretimden bir şeyler yazmaya çalışacağım. Çünkü bu sene hangi geziye katılsam, nereye gitmek istesem önüme öğrenci indirim engeli çıkıyor, böylece toslayıp yetişkin ücret ödemek zorunda kalıyor.
Bu seneyi gerçekten dolu dolu ve çok güzel geçirmek istiyorum. Aklımda bir English Speaking Club projesi de vardı ve bazı ayarlamalar yapıldı ama tam rayına oturmuş değil o etkinlik. Umarım bu sene Tüyap kitap fuarında da çalışabilirim, o ortamı çok ama çok özledim. Hem de kendime yeni ve ultra sessiz bir dikiş makinesi almak istediğim için harçlığa ihtiyacım var. Evet, bu sene yapmaya niyetlendiklerim bu kadarcık.. Umarım size de ufak bile olsa ilham olabilmişimdir. Kendim çok alanlı bir insan olduğum için benim gibi her şeye yetişen insanlarla çok karşılaşmıyorum ve bu sene cıvıl cıvıl hissediyorum kendimi. Kumaşlarla, fırçalarla, yeni öğrenilecek dillerle, kitaplarla, buluşmalarla sarılı olmak harika bir duygu. Bu sene muhtemelen şu anki yapmayı düşündüğüm bazı şeyler değişecek ama değişmeler olursa ya da beni çok sevindiren bir şeyler tekrar bir blog yazısı kaleme alırım.
Continue reading Bu Sene Neler Yapıyorum?

19 Ekim 2019

,

Değersiz Bir Hayat - Hanya Yanagihara | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Değersiz Bir Hayat
Orijinal Adı: A Little Life
Yazar: Hanya Yanagihara
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 864
Goodreads Puanı: 4.30/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Üniversiteden tanışan dört erkek arkadaş: Nazik, yakışıklı ve oyunculukta kariyer yapmak isteyen Willem. Sanat dünyasına hızlı bir giriş yapmak isteyen, zeki ama bazen kalpsiz davranabilen JB. Hayallerini gerçekleştirememiş, aileden zengin mimar, Malcolm. Bu arkadaş grubunun merkezinde duran, tam bir kapalı kutu olan avukat Jude. Yıllar içinde dörtlünün dostlukları bağımlılık, şöhret ve kibirle dönüşür ve derinleşir. Üç arkadaşın karşılaştıkları en büyük zorluk, hem bedensel hem de duygusal olarak ağır yaralı arkadaşları Jude’un yanında yer almak olacaktır. Jude’un üstesinden gelemediği çocukluk travmaları tüm yaşamını etkileyecek ve dostları onu hayatta tutmak için ellerinden geleni yapacaklardır.
Dostluk, aşk, kalp kırıklığına dair dokunaklı, müthiş bir hikâye...  
İlk patladığından beri hep İngilizce okumak istediğim bir kitaptı. Ama İngilizce okuyacağım kitaplara Türkçe okuyacaklarım kadar hızlı atılamadığım için hep ertelemiştim ve birkaç yıl sonra çevrildiğini görünce hemen okuma listeme ekledim. Daha çevrilmeden önce bile insanların nasıl deli gibi övdüğünü görmüştüm ve sadece kapağıyla bile içinde nasıl bir hüzün barındırdığına dair ikna eden bir kitaptı. Beni acı dolu bir girdabın beklediğini bildiğimden resmen derin bir nefes alarak kitaba başladım. Ayrıca gerçekten çok uzun da bir kitaptı ki yine de 860 küsur sayfa olmasına rağmen ben çok kısa sürede okudum çünkü elimden ciddi anlamda bırakamadım. Kitabın sadece arka kapağını okumak bile karakterleri aşırı merak etmemi sağlamıştı. Hadi Willem, Malcolm ve JB karakterleri neyse de Jude nasıl bir karakterdi ki bu arkadaşlık çemberi onu hayatta tutmak ve geçmişini aydınlatmak için kendilerinden feragat edeceklerdi? Daha ilk sayfalarda bile Willem'in alçakgönüllü tavrına, Jude'un naif tarafına bayıldım. Malcolm ve JB'yi sorarsanız o konuda yazarı ciddi anlamda eleştirmeliyim çünkü orijinal kitap kapağında bile dört karakterden öyle bir söz ediliyor ki sanki en başında nasıl dördünü detaylı okuduysak kitabın sonuna kadar dördü bir arada olacaklar ya da bir arada olmasalar bile yazar her birinden tek tek söz edecek sanıyorsunuz ama çok kısa bir süre sonra sadece Willem ve Jude'un dostluğunu okumaya devam ediyoruz. JB yine ilgiyi biraz üstüne çekerek hikayeye arada sırada dahil oluyor ama Malcolm'un resmen hakkı yenmiş. Oysa ilk başlarda onun bakış açısından birkaç bölüm okuduğumda hayatı nasıl devam edecek çok merak etmiştim. Bu dörtlü karakterler için en net şunu söyleyebilirim ki; Jude'un bizim okuduğumuz günümüz kısmına gelene kadar geçmişe dokunulduğunda Malcolm ve JB'ye çok fazla değiniliyor fakat sonrasında ikisi birden silikleşiyor. Bu da kitapta büyük bir kurgu hatasına yol açmış.
Kitabın kendi haline dönersek bir kere bu kitabı gerçekten kalbi kaldıramayan kesinlikle okumasın. Eğer okuduğunuz karakterle kendinizi içselleştiriyor ve empatinin dozunu biraz kaçırıyorsanız kesinlikle sağlam bir kalbe sahip olmak zorundasınız. Bugüne kadar birçok kitap okudum ama hiçbirinde bu kitaptaki gibi artık yazılan acı dolu satırlara dayanamayıp kitabı bir kenara bırakıp ara verdiğim hiç olmadı. Açıkçası bana sorarsanız yazarın mazoşist bir kalemi olduğunu inkar edemeyiz. Jude gibi geçmişi gerçekten çok büyük acılarla dolu bir karaktere günümüzde de bunca fenalığa boyun eğmesini sağlayan bir yazarın kalemini ağzım açık okudum. Artık feraha, mutluluğa ulaşmasını beklerken Jude'un daha da dibe çökmesini okumak içimi inanılmaz bir daralmayla doldurdu. Kitap boyunca kesinlikle her okurun merak ettiği en net şey Jude'a neler olduğuydu ve tüm geçmişi ortaya çıkınca aslında bunları keşke öğrenmeseydim diyecek kadar mahvoluyorsunuz. Kitap ilerledikçe Jude'un özellikle hayatında hiç yaşamadığı anne-baba ilişkisi ilk defa tatmasını ve çocukluğunda hiç yaşamadığı şımarıklığı ilk defa yetişkinliği bile geçmiş bir yaşta yaşamasının sıcaklığı okurken beni mahvetti. Birçok yerde gözlerim dolsa da birkaç bölüm kadar sürecek şekilde ağlamam bir kez oldu. Onun dışında okuduklarımın etkisiyle sarsılırken hüzne boğulup ağlamak yerine o hüznün keskinliğiyle öfkem daha da arttı.
Okumak konusunda ufak bir adapte sorunu yaşadım ki o da karakterleri on sekizlerinde tanıyıp altmış yaşlarına kadar okuyor olmaktı. Benim kafamda hep hazır biçilmiş bir Jude ve Willem suratı vardı; o yüzden ne zaman onları kırkını dayanmış karakterler olarak okumaya çalışsam hayal gücümde bir şeyler birbirleriyle çatıştı. Kitap boyunca Jude ile empati kurmanın yanı sıra nasıl bir insan böyle şeyleri düşünür ve kaleme alır diye yazar üzerine de uzun süre kafa patlattım. Kitabı çok severek okudum demek doğru bir tabir olmaz çünkü insanın sevineceği veya mutluluk duyacağı satırlara çok az rastlanan bir kitaptı. Daha çok etkileyici bir şekilde okuru mahvetmeye kurulmuş bir bomba gibiydi. Büyük bir heyecanla okuduğum ve hiç unutmayacağım bir kitap oldu. Sanki gerçekten yaşamış gibi aklımın hep bir köşesinde Jude diye bir karakter belki sonsuza dek yerinde duracak. Tüm kitap boyunca o sayfaların içine uzanıp bir karakteri avutmayı hiç bu kadar istememiştim. Aslında bir yandan da kitaptaki tüm karakterler de başından sonuna kadar bunun için uğraşıyordu. Ve son olarak bence bu kitap hayatın gerçekleri hakkında bir tokat gibi acı ve keskin. Geçmişte hatta geçmişin daha da gerilerine gidersek çocuklukta yaşanan bazı olayların telafisi olmadığı, insanın ruhuna, zihnine, duygularına, kişiliğine nasıl büyük zarar verdiğini ve öyle filmlerde gördüğümüz gibi büyüdükçe ya da yetişkinliğe ulaşıldığında geçmişin zehrinden kolay kolay hatta belki de hiç kurtulunmadığını göstererek hayal gücümüzde canlanan pembe rüyayı alaşağı ediyor. Belirttiğim gibi kaldırabilecek okurların okumasını öneririm. Benim asla unutamayacağım bir kitap olacak, bakalım sizde nasıl bir iz bırakacak..
Continue reading Değersiz Bir Hayat - Hanya Yanagihara | Kitap Yorumu