21 Ekim 2015

,

Senden Önce Ben - Jojo Moyes | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Senden Önce Ben
Yazar: Jojo Moyes
Orjinal Adı: Me before You
Sayfa Sayısı: 480
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 4,29/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu...

Yaşamın ince detayları Lou'dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.
Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lou'nun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur? 
Mucizelere inanmıyorsanız durup bir kez daha düşünün...
Evet, farkındayım. Bu fotoğrafıma ben de bayıldım. Günlerden cumartesiydi. Üç kişi toplanıp yazdan beri istediğimizi gerçekleştirmeye Büyükada'ya gidip bisiklet sürecektir. Vapurun oraya varması baya zaman alacağı için çantama bir kitap atayım dedim. Eksik Parça'yı okumak istemedim çünkü hafta içi çok meşgul olacaktım ve dayanamadan ikinci kitabı okumaya başlayacağıma emindim. Yani vapurlarda oradan oraya giderken elimde bir bu kitap vardı. Kitabın yorumlarını okuduktan sonra iki hafta kadar önce D&R'dan almıştım. Öylece uslu uslu kitaplığımda duruyordu. Biraz daha dursa mıydı? Bu soruya cevap vermek çok zor. Kitap beni çok derinden etkiledi. Biraz daha sakin kafayla okumayı tercih edebilirdim ama bir günde pat diye okuduğuma o kadar da pişman değilim.

Kitap o kadar sürükleyici bir dille yazılmış ki hiç anlamadan başladı bitti oluyor. Neredeyse tüm gün boyunca elimden hiç bırakmadım. Okumayı düşünen herkese şiddetle öneririm.
Ağır spoiler;
Şimdi izin verin de şu garibim Betül bir içini döksün. Kitabın ilk 300 sayfasını büyük bir merakla okudum. Will ile Lou'nun yavaş yavaş yakınlaşması o kadar güzeldi ki. Öncelikle Will, özetten de belli olduğu gibi kötürüm genç bir adam. Kötürüm olmadan önceki hayatı mükemmel. Sıkı bir kitap okuyucusu olduğum gibi küçüklüğümden beri büyük bir film izleyicisiyim. Jevier Bardem'in İçimdeki Deniz filmini bilenler vardır belki de. İki sene önce kadar izlemiştim ve gayet beğenmiş ve sonunda da hüzünlenmiştim. Ayrıca daha bu yaz tatildeyken Dalgıç ve Kelebek ve Daniel Day‑Lewis'in başrolünde olduğu Sol Ayağım filmini izlemiştim. Kitap da konusu itibariyle bu filmlere andırdığı için içinde bu filmlerin isimleri de geçti. Her neyse, öncelikle başından beri kitabın sonunun hep güzel biteceğini düşündüm ama sürekli nasıl iyi bitebilir ki diye kafa patlatıp durdum. Beni çok ağlatan bir kitap oldu. Benim için ne kadar ağlatırsa o kadar iyi bir kitap olur ama bu seferki canımı hayli yaktı. Sonlarına doğru neye üzüleceğime şaşırdım. Lou'nun ne olursa olsun Will'i kötürüm olduğu halde hayatının sonuna kadar sevmeyi büyük bir tutkuyla kabullenmiş olması mı? Yoksa Will'in Lou'nun aşkını kazandığı halde gene de ölüme en basit yoldan kavuşmayı istemesi mi? Ciddi anlamda hangisine üzüleyim derken duygularım karman çorman oldu. Dur Betül, bir sus, biraz daha bekle diye diye boğazımdaki yumruyu yutmaya çalıştım sürekli.
"Ne var biliyor musun?"
Bütün gece yüzüne, göz kenarlarındaki kırışıklıklara, boynunun omuzlarında birleştiği yere bakabilirdim. "Neymiş?"
"Bazen sabahları uyanmak istememin tek nedeni sen oluyorsun Clark."
Hani kitap okurken gözlerin dolar da satırlar bulanıklaşır ya bu kitapta onu çok fazla yaşadım. Kitabın o kadar insana dokunan yeri vardı ki. En çok zoruma giden sahne Lou'nun aşkının itirafına karşılık Will'in Lou'nun kendi iyiliği için onu reddedip kendini öldürmeye gideceği yerde Lou'nun kendisine eşlik etmesini istemesi oldu. O satırlara kadar içimde git gide azalan mucize paramparça oldu resmen.
Onsuz yaşamaktan korktuğumu fark ettim. Benim hayatımı yıkmaya ne hakkın var, demek istiyordum. Benim senin hayatın üzerinde hiçbir şey söylemeye hakkım yokken bunu yapmaya ne hakkın var?
Jojo Moyes'in birkaç kitabını daha satın almak isterim ama biraz araştırma yapmam gerek. Kitap çoğunlukla Lou'nun ağzından ama tüm karakterlere de bir bölüm verilmiş, Will hariç. Onun ağzından iki sayfa bile okumayı çok isterdim. Böyle işte. Kitap biraz psikolojimi de bozdu. O günlerde hafiften bozuk olan ruh dengemi de mahvetti. Fakat ne kadar beğendiğimi kelimelere sığdıramam. Ne zaman kitap hakkında düşünmeye başlasam içimde bir hüzün çöküyor ama ben o hüznü bile çok seviyorum.

İşte böyle. Kalbimde iz bıraktın Clark. Komik kıyafetlerin, kötü esprilerin ve en küçük bir duygunu bile saklamak konusundaki beceriksizliğinle odamdan içeri girdiğin ilk andan itibaren bende bir iz bıraktın. Sen benim hayatımı, bir paranın senin hayatını değiştireceğinden çok daha fazla değiştirdin.
Beni o kadar da sık düşünme. Seni sulu gözlü bir şekilde hatırlamak istemiyorum. Sadece iyi yaşa.
Sadece yaşa.
Sevgiyle,
Will.
Gördüğünüz üzere bu da kitaplığım son hali. Üç yeni kitap satın aldım ve bir daha ki ay alacağım kitapların da listesini çıkardım. Yani kasımı iple çekiyorum. Bir daha ki sefere blogumda yorum yapacağım kitap muhtemelen John Green- İlk Aşk olacak.

Senden Önce Ben'i okuyun ve bol bol hüzünlenip derin düşüncelere kapılmanız dileğiyle :)
Continue reading Senden Önce Ben - Jojo Moyes | Kitap Yorumu

13 Ekim 2015

,

Şeker Portakalı - Jose Mauro De Vasconcelos | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Şeker Portakalı
Yazar: Jose Mauro De Vasconcelos
Orjinal Adı: My Sweet Orange Tree
Sayfa Sayısı: 200
Yayınevi: Can Çocuk Yayınları
Goodreads Puanı:4,31/5
Benim Puanım: 5/5

Arka Sayfa:

Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos'un başyapıtı Şeker Portakalı, "günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos'un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze'nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı "yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler.

Evet, blogum olalı neredeyse iki sene tam olacak. Bu zamana kadar sadece bir tane kitap tanıtmışım. Onun dışında hiç kitabı yorum yapmadım çünkü iki senedir neredeyse hiç kitap okumadım. Bunun başlıca bir sebebi yok. Kendimi çevirilere o kadar verdim ki hobilerim de yok olmaya başladı. Hatta bir ara yeni bir hobi bulma amacına girmiştim ama kitap okumak aklımın ucundan geçmemişti, neden ben de bilmiyorum. Her neyse, bu yazın başı itibarıyla deli gibi e-kitap okumaya başladım. Şu ana kadar 111 kitap okudum. Gerçekten bu yazımın şansına böyle bir sayıya gelmişim resmen :)
Haftada bazen beş bazen on kitap bitiriyorum. Bu tamamen kitapların sürükleyici olmalarına bağlı.

Evet, kabul ediyorum büyük bir cahilim. Açıkçası bu zamana kadar Şeker Portakalı'nı okumadığım için utanmıyor değilim. Hele de bu yaz o kadar kitap okuduktan sonra bu kitabı bu kadar geciktirdiğim için. Aslında pdf olarak da okuyabilirdim ama gidip satın aldım elbette. Bu zamana kadar hep bu kitaptan övgülerle bahsedildiğine şahit oldum. Hele de zamanında aktif bir tumblr kullanıcısıysanız emin olun defalarca kez bu kitaba ait replikler görebilirsiniz. Ben de defalarca kez gördüm elbette. Genel olarak çocuk kitabı olarak görünebilir ama eminim annem okusa o da büyük bir zevk alır kitaptan.

Tüm yaz boyunca kitaplarımı bitirdikten sonra puanlandırdım. 10 üzerinden puan veriyorum ama buna pişmanım biraz da. Ayrıca eğer bir kitap beni ağlatırsa anında 10 puanı çakıyorum. Zaten bu kitabın aşağı kalması imkansız.

Tamam, biraz fazla duygusalım filmler ve kitaplar konusunda. Sadece bir kez ağlamadım. O kadar samimi ve dokunaklı yazmış gibi yazar elimde değildi.

"Bak, Minguinho."
Kuşumun, cılız göğsümden koptuğunu hissettim.
"Uç, küçük, kuşum, yükseklere uç. Uç da Tanrı'nın parmağına kon. Tanrı seni başka bir çocuğa yollayacak. Benim için şarkı söylediğin gibi onun için de söyleyeceksin. Hoşça kal, benim güzel kuşum!"
İçimde büyük bir boşluk hissettim..
"Bak, Zeze. Bulutun parmağına kondu."
"Gördüm."
Başımı Minguinho'nun göğsüne dayadım ve bulutun uzaklaşışını seyrettim.
"Ona hiçbir zaman kötü davranmadım."
Başımı dala doğru çevirdim.
"Xururuca!"
"Ne var?"
"Ağlamak kötü bir şey mi?"
"Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. Neden soruyorsun?
"Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes..."


"Önemi yok, onu öldüreceğim!"
"Ne diyorsun sen, küçük; babanı mı öldüreceksin?"
"Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek."


Kitabı bitirdiğimde tarif edilemez bir beğeni vardı içimde. Bakın, kelimelere dahi dökemiyorum. Demem o ki çok ama çok beğendim. Ardından hemen filmini izledim lakin filmi kitabı kadar güzel değildi. Gene de duygulandığım yerler oldu. Filmini de çok beğendim fakat kitabı kadar değildi. Zeze'nin devam maceralarını anlatan Güneşi Uyandıralım ve Delifişek kitaplarını da okuyacağım. Delifişek'i satın aldım lakin Güneşi Uyandıralım'ı sipariş ettim ve hala almaya gitmedim. İçimdeki kitap sevdasını bastıramıyorum. Bir daha ki yaza kadar şimdiki rekorumu katarak üç yüze kadar kitap okumuş olurum. Ayrıca asıl ağladığım replikleri atmadım. Bir ihtimal hala okumamış olanlar vardır. Satın alacağım daha çok kitap var. Tüm kitapları e-kitap olarak okumak istemiyorum. Aklımda alacağım bir sürü kitap var fakat kitapçıya gitmeye bir türlü niyetlenemiyorum. Kocaman olmasa da bizim de odada bir kitaplığımız var. Biri sürü dünya klasiklerinin yanında benim zamanında satın aldığım romanlar da mevcut. Aslında daha çok kitabım var ama kime verdiysem bir kaçını bulamıyorum.
Bu sadece kitaplığımın bir kısmı. Bir zamanlar twilight hayranıydım ama artık o konuları açmak istemiyorum. Bu kış boyu kitap yorumlu yazılarım bol bol olur diyerek veda etmek istiyorum. Son olarak okumayanlar şu repliği okumasın ama bu yazıma koymadan edemeyeceğim.
Continue reading Şeker Portakalı - Jose Mauro De Vasconcelos | Kitap Yorumu

6 Ekim 2015

,

Bir Güzel Hint Filmi / Dil Dhadakne Do

Evet, bu köşemde yazdan sonra önereceğim ilk hint filmi; Dil Dhadakne Do.
Bu filmi afişini gördüğümden beri çevirmek istiyordum. İki ay kadar çeviri yapmadım ve bir ay boyunca kim ne çevirdi, hangi filmin kaynağı çıktı, hangi film vizyonda haberim bile yoktu. Sonra İstanbul'a döndüğümde bu filmin kaynağının çıktığını gördüm. Hatta başka bir arkadaş daha çevirmeye başlamıştı ama o kadar hevesliydim ki onun çevirmesini umursamadım. Bugüne kadar çevirdiğim filmler arasında en uzun satır sayısı olan filmdi muhtemelen. O kadar çok satır birleştirme yaptım ki başım döndü artık. Şimdi film hakkında konuşmaya gelirsek ben gayet beğendim. Çevirirken çok nadir sıkıldığım sahneler oldu. Ayrıca film beni bir yönden baya şaşırttı. Bugüne kadar Ek Villain ve Aahiqui 2 haricinde tüm ost parçalarını beğendiğim bir film olmamıştı ki Dil Dhadakne Do da o kervana katıldı. Bir filmin her ost parçası mı bıkmadan dinlenir?!
Filmin konusundan ziyade beni ilk çeken harika kadrosu ve Türkiye'de uzun süren çekimleri oldu. Film zengin bir ailenin kendi aralarındaki çatlaklarını uzun uzadıya anlatıyor. Bu sırada araya yan karakterler ve aşklar da giriyor. 
Benim film boyunca özellikle hayran kaldığım şey; Ranveer Singh'in oyunculuğuydu. Aslında bu filme kadar kendisine karşı özel bir ilgim yoktu ama bu filmle oldu desem yeridir. Onu önceki filmlerinde hep uzun saçları ve bıyıklarıyla tanıyordum. Hatta bazen bana itici geliyordu. Ama bu filmdeki görünüşü ve sevimli halleri beni kendine hayran bıraktı.

Ayrıca bir diğer hayranlığım da Priyanka Chopra'yaydı. Bu kadını Barfi filminden beri çok severim. Ayrıca filmde Ranveer ile abla kardeş ilişkileri çok hoş ve samimiydi.
Evet, bir de Ranveer'in aşkı vardı. O role de Anushka Sharma'yı koymuşlar ama bu kız bana estetik yaptırmadan önce de sevimsiz geliyordu. Hala da öyle geliyor. Belki ilerde ki rolleriyle gözüm alışır.
 Ne kadar Ranveer'e bu filmde tutulsam da benim dikkatimi diğer çiftler çekti.

Bu ikisini de izleyin ama onlar hakkında spoiler vermeyeyim :)
Son gifleri de dans sahnesinden ekliyorum :)
Filmi genel olarak beğendim ve izlemenizi öneririm. Zaten o kadar çok çiftin hikayesini barındırıyor ki birinden sıkılsanız eminim diğerini beğenirsiniz.
Ayrıca inanın tüm şarkıları çok güzel. Filmi çevireli bir aydan fazla oluyor ama hala dinliyorum
şarkılarını.





İyi seyirler dilerim :)
Continue reading Bir Güzel Hint Filmi / Dil Dhadakne Do