İlk defa blogumda bu tarz bir dizinin yorumunu yapıyorum. Aslında kitap hesabım üzerinden ufak bir yorum girecektim fakat aklımda sadece spoiler içeren yorum bile birkaç paragraf süreceğinden bir blog yazısında yazacaklarımı derlemek istedim. Öncelikle diziyi daha geçen seneden arşivlemiştim fakat izlemek bir şekilde aklımdan çıkmıştı. Geçen günlerde bir film sayfasının diziden paylaştığı "Please don't tell mama." repliğini paylaşması ve bu repliğin izleyicileri şoka uğrattığını not etmesiyle bir anda aklımdaki tek şey diziyi izlemek oldu. Böylece hemen akşamında diziyi arşivlediğim tozlu klasörden çıkarıp izlemeye başladım. İlk bölümdeki karanlık hava ve bulunan cesedin geldiği hal sayesinde gereğinden fazla etkilendim. Aslında korku emaresi zerre taşımayan bu dizi benim tüm korkularım şaha kaldırmış oldu. Her neyse, ilk bir buçuk bölümü izlediğim gece hiç uyuyamamakla beraber sonraki gün güzelim sabah ışığında kalan altı buçuk bölümü izlemeye koyuldum.
Amy Adams'lı çok fazla yapım izlemesem de oyuncuya karşı hep bir sıcaklık hissederim. O nedenle diziye biraz daha hevesli başlamıştım. Dizi ise karanlık ve sarsıcı bir geçmişe sahip olan Camilla'nın mesleği olan muhabirlik gereğince işlenen cinayetleri araştırmak üzere doğup büyüdüğü kasaba Missouri, Wind Gap'a dönmesini konu ediniyor. İlk bölümden Camilla'nın genç kızlığına ait kısa görüntülerle neler yaşadığına dair merak hissi en başından yükseliyor. Missouri ise dedikoduculuğu, domuz ticareti ve burjuva aileleriyle tanınan çok da kalabalık olmayan bir kasabadan ibaret. Camilla ise o burjuva aileler arasından en şaşalı eve ve dışarıdan da öyle görünen bir aileden gelme. İlk bölümden Camilla ile küçük kız kardeşinin cana yakın ilişkisine şahit oluyoruz. Ama kız kardeşinin öldüğü gerçeği daha ilk bölümden de gösteriliyor.
Ve tabii Camilla'yı bekleyen bir diğer sürpriz ise kaçıp kurtulduğu ailesinde yetişen üvey kız kardeşi Amma ile tanışacak olmasıdır. Amma kendini Camilla'ya kız kardeşi olarak tanıttığı sahneden itibaren garip karakteriyle seyirciye göz kıstırıyor. Camilla bir yandan cinayetleri çözmek için öldürülen kızların aileleriyle görüşürken, diğer yandan uzun yıllar uzak olduğu bu kasaba sürekli ona geçmişini hatırlatır. Ayrıca Camilla'nın kendi bedenine ait bile oldukça büyük sırları vardır. Dizinin her bölümünü yükselen bir heyecanla izlediğimi söyleyebilirim fakat ilk dört bölümden sonra cinayetlerin peşini kovalamak konusunda biraz ağırdan alınmaya başlandı ve olay daha çok Camilla ve ailesinin gerçek yüzüne dönmeye başladı. Cinayetleri kimin işlediği konusunda da aklımdan geçen yakın bir tahmin hiçbir zaman olmadı çünkü öldürülen kızların ağızlarındaki tüm dişleri katil şahıs tek tek çekmiş. Bu nedenle tıbbi incelemeler böylesine bir gücü ancak bir erkeğin gösterebileceğini belirtiyor. Öyle olunca da muhtemel suçlular ölen kızlardan birinin babası ve diğerinin de abisi gibi düşünülüyor. Fakat ben bu ihtimali pek aklımın ucundan geçirmedim, daha ziyade sürpriz bir katil bekliyordum.
Diziyi izlemeye devam ettikçe öldürülen kızların katilini merak ederken bir yandan Camilla'nın geçmişi ve ailesinin sır perdesi daha büyük bir gerilimle ilerliyor. Ve nihayetinde bizleri gerçekten soldan vuran bir final sahnesi bekliyor. Benim de etkilenip izlemeye karar verdiğim alıntının dizide geçmesiyle ağzım açık kaldı ama beni daha ziyade şaşırtanlar Camilla'nın ailesinin arka yüzüydü. Hatta o gerçek böyle bir tokat gibi patladı diyebilirim. Diziyi izlemeyi düşünenlere kesinlikle öneririm fakat dikkatli bir izleyiciyseniz bazı mantık hataları olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca ilk bölümde gördüğümüz bazı şeylerin cevabını hep beklesem de bir türlü yanıt da alamadım. Bunları saymazsak gerçekten heyecandan tırnaklarınız dudaklarınızın kenarında izleyeceğiniz bir diziydi. Bu arada dizi aslında Gillian Flynn'ın aynı isimli kitabından uyarlama. Gillian Flynn'ın yine dünya çapında patlayan Gone Girl'in asıl kitabını yazan yazar olarak gözünüz bir yerden ısırabilir. Sharp Objects kitabı dilimize de Artemis Yayınları'ndan çevrilmiş fakat kitabın kapağında jilet olması bile beni okumak konusunda tereddüte düşürüyor. Ayrıca kitapta dizinin aksine olayların devamı da yazılmış. Okumayı kesin düşünüyorum ama kitabından daha fazla etkileceğimi düşünüyorum. Nihayetinde sizlere bol keyifli ve heyecanlı seyirler dilerim. Ve aşağıya aklımda kalan soru işaretlerini ve bulduğum mantık hatalarını ekleyeceğim. Diziyi izleyip bana katılan varsa aşağıya yorumunun başına spoiler olduğunu belirterek düşüncesini bırakırsa sevinirim. Keyifli seyirler tekrardan..
SPOİLER: İlk bölümde Camilla'nın ormanda gezerken içine girdiği kulübenin tuhaflığı benim hiç aklımdan gitmedi. Hadi o oldukça fazla cinsel içerikli fotoğrafları oraya liseli ergenler koydular, peki kurumuş ete benzeyen ama her tarafından kan damlayan o değişik uzun ince şeylerin etrafta ne işi vardı, onların anlamı neydi? Bu sorunun cevabını hep cinayetlerle bağlantılı sanarak bekledim fakat ellerim bomboş kaldı. En büyük hayal kırıklıklarımdan biri buydu. Bir diğer anlam veremediğim kısımlardan biriyse Camilla'nın tüm gün en az bir şişe 50'lik votka içmesine rağmen tüm günü sanki hiç alkol almamış gibi gayet kafası yerinde, titremeden, sendelemeden geçirebiliyor olmasıydı. Camilla'nın üvey babasıyla annesinin neden bu kadar berbat bir karı koca ilişkisine sahip oldukları, kendi öz kızına resmen zehirlendiği bilerek karısına nasıl izin verebildiğine şaşkınlıkla izledim. Eğer bilmediğini düşündüyseniz o halde son bölümde "çok abartma" tarzı bir şey demesini yoracak başka bir şey olamaz. Amma'nın tüm bu cinayetlerin faili olmasına aslında bu kadar şaşırıyor olmama ben de şaşırdım çünkü ilk bölümden beri o şımarık, hoyrat ve insanın boğazını sıkmak isteyen tavırlarından bu kız normal olmadığını bas bas bağırıyordu. Fakat Amma'nın katil olması mı yoksa annesinin munchausen by proxy sendromu mu daha beklenmedikti diye sorarsanız ben kesinlikle annesinden yanayım çünkü küçük bebeğinin hastalıklı olduğu için Tanrıya dua etmesi ve bebeğin yanağını ısırdığı sahne gerçekten inanılmaz ürkütücü ve şok ediciydi. Ve bence yine mantıksız olan durumlardan biri kız kardeşinin ölümünden sonra Camilla'nın ölümünden kendini suçlarmış gibi hayatını zehir etmesiydi. Ayrıca bir de Amma'nın dişleri çektiği penseyi evde tutması, her an tutuklanacak olma ihtimalinden delice zevk almasından mı yoksa katil olarak şüpheli olacağı ihtimaline asla inanmamasından mı bilemiyoruz. Ablası Camilla ile yaşadıktan sonra siyahi kızı öldürmesinin sebebi de bariz bir şekilde artık kıskanmaya başladığı kişinin ablası olmasıydı. Camilla'nın John ile basıldıktan sonra Richard'a gitmemesi için yalvardığı sahne çok dokunaklıydı. O sahneden sonra kesinlikle aralarında ciddi bir şeyler olacağını sanmıştım fakat Camilla'nın annesi hapse girdikten sonraki yeni hayatında Richard'ın silinip gitmesi de üzücüydü. Sonuç olarak kitabının daha net olacağını düşünüyorum. Okumak için sabırsızlanıyorum..
Sevgili Betül ne yapıyorsun nasılsın? Baya özlemişim seni aklıma düştün bloguna bir bakayım dedim harika yazmışsın.
YanıtlaSilGerçekten güzel olmuş. Ben epeydir yazamıyorum. Ama bloggerlar hala canlı maşallah ❤
İyiyim canım umarım sen de iyisindir. Ben de buraları ve tabii ki seninle eski yorumlaşmalarımızı özledim. İnstagram hesabım sağolsun blogu çok boşlamıştım ama son zamanlarda özlemim ağır basınca üşengeçliği bırakıp yeniden yazmaya başladım :)
SilBen de pek yazmıyorum. Ama yakında döneceğim. İnstagramı bıraktım. :)
SilBaya da yazı birikti ama olsun.
Dönmeni bekliyorum o zaman :)
Sil