31 Mart 2016

,

Şampiyon - Marie Lu | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Şampiyon
Orijinal Adı: Champiyon (Legend #3)
Yazar Adı: Marie Lu
Sayfa Sayısı: 360
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: 04/2015
Goodreads Puanı: 4.39/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Day bir efsane. June ise bir deha. Peki, kim ŞAMPİYON olacak? June ile Day, Cumhuriyet halkı ve birbirleri için çok fazla fedakârlıkta bulunmuşlardır. Şimdi vatanları bir dönüm noktasındayken June bir kez daha Cumhuriyet’in gözüne girmiş ve hükümetin seçkin çevresinde bir Princeps adayı olarak hizmet vermeye başlamıştır. Day de yüksek rütbeli bir asker olmuştur. Bir barış antlaşması yürürlüğe girmek üzereyken ortaya çıkan ölümcül bir salgın, Koloniler arasında paniğe yol açmış ve Cumhuriyet’in sınır kentlerini savaş tehdidi sarmıştır. Sadece June bu tehdide karşı ülkesini nasıl savunacağını bilmektedir. Ancak binlerce insanın hayatını kurtarabilmeleri için sevdiği tek erkekten, her şeyini feda etmesini istemek zorundadır. Marie Lu’nun heyecan dolu, macera ve gerilim yüklü üçlemesi şaşırtıcı bir finalle sonlanıyor…
Yorumum;
Ah dostlar! Hıçkırıklarımı duyuyor musunuz? Bu kitap beni mahvetti parçalara ayırdı. Beklentimi elimde olmadan ayyuka dağlarına çıkarmıştım. Ama ne biliyim? Bu kadar mükemmel olacağını düşünmemiştim. Manyak ağladım. Sadece bizim ana karakterlerle ilgili değil. Zaten bizim ana karakterlere bir posta ağladım ama kitabın ortasına gelmeden asıl beni Metius mahvetti. Onun ölümünün arkasındaki gerçek Thomas'ın ağzından dökülürken boğazım nasıl düğümlendi bir görseydiniz. O kadar derin bir kitaptı ki böyle bu gece sarılıp uyumak istiyorum.
Sessizce arkamı dönünce, Faline ani karar değişikliğim karşısında kaşlarını çattı. "İyi misin?" diye sordu.
Rahatlatıcı bir şekilde gülümsemeye çalıştım. "Ah, kesinlikle. Endişelenme." Bu aristokların arasında, banka hesaplarının ve şatafatlı tavırlarının karşısında o kadar yersiz hissediyordum ki. Cumhuriyet bana ne kadar para verirse versin, ben her zaman sokaklardan gelen o çocuk olacaktım.
Ve sokaklardan gelen bir çocuğun, geleceğin Princeps'ine layık olmadığını unutmuşum.
Distopya türlerinde drama ölüp biten biri olarak Şampiyon benim için mükemmel bir kitaptı. Bilim kurgu bakımından biraz eksikleri vardı. O konuda son derece tatmin olamadım ama o dram sahneleri bana yetti. Ben payımı aldım kitaptan resmen. Şu an yazarken saf gibi sırıtıyorum çünkü aşık oldum sanırım. Sonu beklediğim gibi bitseydi daha tuhaf bir ruh haline girerdim ama öyle mutluyum ki sonundan dolayı herkese sarılasım var. Spoiler kısmımı yazıp içimi dökmek istiyorum. Biraz da ağlamak istiyorum o spoiler kısmını yazarken. Çok sevdim, çok! Bana böyle dokunmasını, bitmesin diye satırları kıyarak okumayı özleyeceğim. Bu seriye dair her şeyi özleyeceğim. Karakterlerinin benim için özel oluşunu, konusunu ve yazarın mükemmel kalemini çok özleyeceğim.
"Özür diliyorum çünkü sen benim her şeyim olmak zorunda kalmamalısın. Sen hayatımdaydın ama kendime de sahip olduğumu unutmuştum." Derin bir sohbete dalmış olan Vatanseverlere bakmak için durdu. "Bu yeni bir duygu, hala alışmaya çalışıyorum."
Ve böylece ikimiz de tekrar çocuk olmuştuk. Çocukluğumuzu, yıkılmış bir gökdelenin kenarından bacaklarımızı sarkıtıp güneşin her akşam ufukta okyanusa batışını izlediğimiz zamanları hatırladım. O zamanlardan bu zamana ne kadar çok şey görmüş, ne kadar çok yol katetmiştik.
Uzanıp burnuna bir kere dokundum, tam da eski günlerdeki gibi. İlk kez gülümsedi.
Efsane serisinin bana göre artı yanı dram sahnelerinin bu kadar derin yazılması. Yazar distopya türünde bir gıdım eksikti. Sadece bilim kurgu kısmı bile beni manyak gibi heyecanlandıran kitaplar okudum ama bu seri beni ana karakterlere öyle aşık etti ki sürekli June ve Day'in yan yana geçirdiği sahneleri aradı gözlerim. Bu yüzden bilim kurgu olarak eksik kalmasını hiç ama hiç sorun etmiyorum. Gönlümün efendisi bir seriydi. Hatta son yüz elli sayfayı okumaya kalktığım zaman tüm işlerimi bitirdim, telefonumun bildirimlerini kapattım ve bir tomar peçeteyle odaya kapandım.
Saçlarıma doğru, "Beni deli ediyorsun, June," diye mırıldandı. "Sen benim tanıdığım en korkutucu, en zeki, en cesur insansın ve bazen sana yetişmek için çabalamaktan nefesim kesiliyor. Hiç kimse senin gibi değil, Bunun farkındasın, değil mi?" Yumuşak bir sesle, "Bu dünyaya milyarlaca insan gelip gidecek," dedi. "ama sana benzeyen bir kişi bile olmayacak.
Efsane serisi benim için mükemmel bir seriydi. Bunu söylemekten ve millete övmekten bıkmayacağım. Çok güzeldi ve yazar sonunda öyle bir şaşırttı ki yazara sarılıp teşekkür etmek istiyorum. Yoksa kalbim paramparça olacaktı gerçekten. Efsane serisini hala okumadıysanız ve distopya türünde sevmiyorsanız bile bu seriyi kesinlikle okuyun. Çünkü sadece Amerika'nın sonunun nasıl geldiğini anlatmıyor. Hatta bence kesinlikle ana konu o değil. June ve Day'in ailelerinin başına gelen şeylere rağmen bütün duyguları doruklarda yaşayarak, tüm korkularıyla yüzleşerek birbirlerine nasıl delice muhtaç olduklarını okuyoruz. O kadar sevdim ki arada Şampiyon'u açıp işaretlediğim yerleri okuyup gözlerimin dolmasına izin vereceğim.
Double Spoiler:
Ah bu kitap var ya. Deha'da Day'in hastalandığını ve ciddi anlamda yakında öleceğini öğrendiğimden beri boğazım düğümlü kalmıştı resmen. Deha'nın sonunda sinirden oturup ağlayacaktım. O kadar berbat bitti ki hemen Şampiyon'a başladım ve ikilinin sekiz aydır görüşmediğini öğrenince isyan edecektim. Thomas'ın ilk kitapta Metias'ı öldürdüğünü öğrendik ama ikinci kitapta Metias'ın aslında zamanında Thomas'ı sevdiğini öğrendiğimden beri Thomas'a bir türlü kızamıyordum. June satırlarda nefretini kusuyordu ya da daha ziyade nefret ettiğine dair kendini ikna etmeye çalışıyordu. Thomas'a bir veda sahnesi verirler demiştim ama bu kadar dokunaklı bir şey hayal etmemiştim. Thomas'ın ağzından o gün Metias'la arasında geçen olayı okumak beni mahvetti. Thomas'ın Metias'ı öldürdükten sonra nasıl kahrolduğunu okuduğumda resmen gözyaşlarım yarışa geçti. Bu yüzden üçüncü kitapta Thomas'ın ölmesi beni fena üzdü. Şampiyon'u okurken hep kesin sonu kötü bitecek, kesinlikle Day ölecek diyordum. Ama ölse de sonunda beraber olmalarının ardından bunun gerçekleşmesini istiyordum. Day'in sürekli ailesinin ölümünün arkasında June olduğunu unutmaması beni deli etti. June'nun bundan ağırlanıp sürekli canının acımasına öyle üzüldüm ki. June'nun da tüm aile bireyleri cumhuriyet tarafından öldürüldüğünden ve cumhuriyeti dost bilip onlar adına her şeyi yapıp Day'in ailesine zararı dokunmasını Day'in bu kadar uzatması çok canımı sıktı. Hele de June'nun da ne kadar yaralı olduğunu ve artık kendisinden başka kimsesi olmadığını bildiği halde hala birlikte oldukları fikrini kabullenemiyor olması kitabı fırlatma isteğimi coşturup durdu. Tam virüsten kurtulucaklarken Day vuruldu. Kesin öldü dedim ama ölmedi. Hatta uyanıp tamamen iyileşmeye başladı. Ama tabii pürüz olmadan olur mu? June'nu hatırlamıyor olmaması boğazıma taş oturtturdu. Garibim June zaten Day'in ailesinin ölümünden dolayı suçlu hissediyordu. Baktı Day de bunu hatırlamıyor onu daha çok üzmemek için Day'e kendini hatırlattırmadı. Aradan bir de on yıl geçirmediler mi öyle sinirlendim öyle öfkelendim ki deli olacaktım. Hadi Day ne halt yerse yesin de June'nun öyle kimsesiz tatsız bir şekilde on sene yaşımasını nasıl sineye çekmemizi bekledi yazar? O bakımdan yazara çok öfkeliyim. Öyle bir raddeye geldi ki artık kitap kesin kötü bitecek ve bu iki gıcık aşık birbirlerine bir şey demeyecekler dedim ki.. kitap güzel bitti. Güzel bitti diye de bir post da rahatladığımdan ağladım. Yani mükemmeldiiii.
Continue reading Şampiyon - Marie Lu | Kitap Yorumu

Mart Ayında Neler Yapıyorum

Küçükken doğum günümü sorduklarında ilkbaharın ilk günü derdim. O zaman da insanı düşündürmeyi seven çok zeki bir kızmışım dermişim :) Evet, bildiğiniz üzere bu ayın başı doğum günümdü. O yüzden zaten bu ay benim için çok güzel geçecekti. Üstüne bir de kitap fuarı denk gelince coştum mutluluktan. Bu ay benim için geçen şubat ayı gibi oradan oraya koşturduğum manyak meşgul bir ay değildi. Daha çok kafamı dinledim. Pek çevirim yoktu, spora bu ay on beş gün gittim. Geriye Arapça lisan derslerim kaldı zaten. Onun dışında belirttiğim gibi geçen hafta salı Fransızca kursuna başladım. Bu ay benim için bir sürü kitap okuduğum harika bir aydı. Ama bu harika kitaplar bana biraz pahalıya patladı. Hele de fuardan son olarak dayanamayıp aldığım Ruhlar Üçlemesi sayesinde küçük kız kardeşime elli lira borçlandım. Tam nisan ayında artık İngilizce kitap almaya başlarım diyordum ki yayınevleri aylardır beklediğimiz kitapları sırasıyla nisanda çıkaracaklarını söylemeye başladılar :( Bu ay aylığımdan çok para atmamıştım kenara. Annemden gıdıklamamaya çalışsam da sürekli farkına varıp bir daha ki ay asla kitap almayacaksın demeye başladı. Ben de bilmiyorum yeni çıkan kitapları nasıl alacağımı. O yüzden bu ay biraz sefilleri oynadım. Bir de çok yakın bir arkadaşımın doğum günü olunca harçlığımın bir miktarı da oraya uçtu.
Evet, üstteki kız benim. Kendimi ifşa ediyorum artık. Zaten google hesabıma kendi fotoğrafımı koyduğumu görmüş olmalısınız. Blogumu açtığımdan beri baya gizli takılıyordum buralarda. Artık bu blogun sahibi Betül'ü düşünürseniz  bu çehre gelsin aklınıza :)

Bu ayın asıl bombası YGS ve lise açıköğretim sınavlarımdı. YGS'ye gıdım çalışmadım. Sözel çözer geçirim diyordum ve gıdım kala geçtim. Ama şöyle geçtim; LYS'ye giremiyorum çünkü açıköğretimden iki senelik bölümler için yeterli olan barajı geçtim. Ee dostlar benim de amacım buydu zaten! Seneye inşallah burada denkliği olmayan bir üniversitede arap dil edebiyatı ya da ingiliz dil edebiyatı okuyacağım. O yüzden asıl  amacım akademiye girmek için bu sene aolden (kahrolası) liseyi bitirmem gerek. Yoksa akademiye giremiyorum. O yüzden son kredilerimi topluyorum. Bu sefer Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi seçtim ve beynim yandı resmen. Hiç kolay değildi. Ben türk edebiyatı ve dil anlatım çalışmayı daha çok seviyorum. Mayısta gireceğim açıköğretim sınavıyla birlikte artık kredimi tamamlamam gerek. Yoksa annemle babam bıçakları sıvazlamaya başlayacak :D

Dişçiye gittiğimi söylemiştim Fransızca kursuna başladığımı belirttiğim yazıda! Sonunda annemi ikna edip Güngören'e gidebildik. Uzun zamandır gidecektik güya ama annemin işleri bitmek bilmedi. Benim de haftaiçi kurslarım olduğu için sonunda müsait olduğumuz bir gün bulduk ve dişçi biraz pahalıya patlayacağı için parayı da babamdan kaptık. Ağzımdaki tüm dişler sağ ve sollu olarak birbirinin aynısı sadece büyük dişlerimin yanında sol tarafta mısır tanesi kadar minik gıcık bir dişim var. Uzun zamandır ona dolgu yaptırmak istiyordum. Sonunda hallettik. Metroyla dönerken anneme otuz iki diş gülüp durdum.
Mart ayının bir diğer mükemmel tarafı ise bookstagram hesabımım günden güne büyüyor olması. Daha yirmi gün önce yeni bin takipçiye ulaşmışken bir yarısını daha kazandım bugünlerde. Övgü dolu yorumlarım beni öyle mutlu ediyor ki. Hele de çok kitap okuduğum için baya şaşırıyorlar. Youtube kanalı açmak konusunda anneme baskı yapıyorum. Kendimi göstereceğim videolar çekip youtuba'a koymama karşı çıkıyor. Zaten önce bookstagram hesabımda büyüyüp sonra youtube kanalı açmak istiyorum. Hatta ona 5.000 takipçiyi geçince kanal açacağımı söylüyorum. Takipçim arttıkça bağırıp kaça çıktığını söylüyorum, hatta bazen yolda arayıp ne oldu bilmeyeceksin deyip yeni takipçi sayımı söyleyip dellendiriyorum. Annem çok kararlı ama ben de bir o kadar kararlıyım. Umarım açabilirimm.
Bu ayın son günü benim en yakın arkadaşımın doğum günü. Biz de geçen hafta cumartesi doğum gününü kutladık. Sosyopix'i bilenler var mıdır bilmiyorum ama oradan özel anılarımıza dair güzel fotoğraflarımızdan 36 tanesini çıkarttırdım. Bir de pasta aldık kendisine. Kayaşehir'de oturdukları sitenin harika bir parkı var. Orada çardağı süsleyecektik güya ama şansımıza yağmurdan ıslanmışlardı. Hayallerim ufaktan suya düşse de Beyza hediyemize bayıldı. Zaten kendisi nişanlandığı için bugünlerde bohça hazırlandığından bir sürü giysi alıyor kendine. Biz de zaten bu sene evleneceği için daha çok samimi bir hediye hazırlamak istedik. Elbette benim fikrimdi. Sosyopix'ten çok memnun kaldım. Hatta bu ay bir kez daha kendi fotoğraflarım için sipariş vereceğim. O zaman Sosyopix hakkında detaylı bir yazıya blogumda yer vereceğim.
Eh öyle işte dostlar! Mart ayı benim için çok güzeldi. Tamı tamına otuz iki kitap okudum. Bir sürü İngilizce kitap okuyarak gitgide kendimi geliştirdim. Bu ay sadece bir tane film izledim sanırım. O da Sanam Teri Kasam idi. Her ne kadar manyak klişe bir film olmakla beraber bazı sahneleri çok klişe olsa da garip bir şekilde gözlerimi dolduran hoş bir dramdı. Onun dışında umarım nisanda biraz film izlemeye zaman ayırırım. Kız kardeşimle annemi de Prison Break'a başlattım. Annem takıntılı derecede Criminal Minds hastası. 11 sezonu bitirdi ve baktım ilk sezondan tekrar başlayacak, Prison Break'a başlamasına ikna ettim ben de. Kız kardeşim ikinci sezona çoktan geçti ama annem Criminal aşkından hala dördüncü bölümde sayıyor.

Umarım nisan ayında aklımdaki kitapları alıp istediğim fotoğraflarımı bastırabilirim. Ayrıca yarın çok yakın bir arkadaşıma kahvaltıya gidiyorum. Kız kardeşimi Arapça lisan dersini ekmeye zor ikna ettim ama bayadır görüşmüyorduk onunla. Asıl bomba... ve gitmek için sabırsızlandığım yerse kuzenlerimle haftaya cumartesi Büyükada'ya pikniğe gidecek olmamız. Eminim mükemmel bir gün olacak. Eve geldiğimde o güzel günü burada özet geçerim umarım. Bu arada ramazan bayramından beri uyguladığım diyet ve bir aydır gittiğim step sonucunda tam tamına beş kilo verdim. Onun hakkında da bir yazı yazacağım burada ama üç kilo daha verdiğimde artık. Niye o kadar uzun sürede anca bu kadar verebildiğimi sorarsanız kendime işkence etmek istemedim, canımın çektiği her şeyden az çok yiyip yavaş yavaş kilo vermek istedim ve sonuçtan çok mutluyum!
Continue reading Mart Ayında Neler Yapıyorum
,

Deha - Marie Lu | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Deha
Orijinal Adı: Prodigy (Legend #2)
Yazar: Marie Lu
Sayfa Sayısı: 360
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: 11/2014
Goodreads Puanı: 4.30/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
USTACA TASARLANMIŞ BİR DÜNYA, SİYASİ OYUNLAR VE BİR ENTRİKA AĞI…
EFSANE’NİN NEFES KESİCİ DEVAM KİTABI

June ile Day’in yaralı bir halde Cumhuriyet’ten firar etmelerinin üzerinden yedi gün geçmiştir. Bu sırada en akla gelmeyecek şey gerçekleşir:
Seçmen Primo ölür ve yerini oğlu Anden alır. Cumhuriyet kaçınılmaz bir şekilde kaosa sürüklenirken ikili, Day’in erkek kardeşini kurtarmak ve onları Koloniler’e götürmek için yardım etmeye gönüllü bir grup Vatansever isyancıyla güçlerini birleştirir. Ancak Vatanseverlerin bir talebi vardır: June ve Day yeni Seçmen’e suikast düzenlemelidir.
Bu eylem, uluslarına değişimi getirmek ve çok uzun süredir susturulan bir halka sesini geri kazandırmak için ellerindeki tek şanstır. Ancak June bu yeni Seçmen’in, babasına hiç benzemediğini fark ederek kararsızlığa düşer. Ya Anden yeni bir başlangıcın anahtarıysa ve Vatanseverler yanılıyorsa? Ya devrim yolu kayıp vermekten, intikam almaktan ve kan dökmekten geçmiyorsa?
Merhabalar! Bu yazıyı aslında sonradan yayınlayacağım çünkü üst üste koymak istemedim. Yine bir Karanlık Zihinler serisi sendromu yaşıyorum. Distopya üçlemesi olan bu seride de ilk kitaba ölüp bittim hatta ağladım fakat bu kitap biraz daha yetersiz geldi bana. Belki de beklentiyi ayyuka dağlarına çıkardığım için böyle oldu. Öncelikle kitabı yine çok sevdim. Zaten Marie Lu'nun kalemini beğenmemem mümkün mü? Ekimden beri kitap alışverişi yapıyorum ama bu seriyi almayı bu kadar ertelemiş olduğuma çok pişmanım. Bu kitap beni ağlatmayı başaramadı. Hatta yazarın duygusal sayfalarda biraz kastığını düşündüm. Hele de son sayfalarda aldığımız haber mükemmeldi zaten.
"Bu işte birlikteyiz, değil mi?" diye fısıldadı. "Sen ve ben? Burada olmak istiyorsun, değil mi?"
Sorularında suçluluk duygusu vardı. "Evet," diye cevap verdim. "Bunu ben seçtim."
Burunlarımız birbirine değecek kadar yakınına çekti beni. "Seni seviyorum."
Sesindeki arzu kalbimin heyecanla çarpmasına neden oldu fakat aynı zamanda da beynimin teknik kısmı hemen harekete geçti. Pek mümkün değil, diye alay etti. Bir ay öncesine kadar varlığımdan bile haberi yoktu. Ben de, "Hayır, sevmiyorsun. Henüz değil." deyiverdim.
Day, onu incitmişim gibi kaşlarını çattı. Dudaklarıma doğru, "Ciddiyim." dedi.
Ben bu seriye bayıldım çünkü her zaman belirtiyorum. Distopya türünde kitapta değinilen duygusal sayfaları ve karakterler arasında kısa kısa anlatılan ve büyük merakla okunan aşkı çok seviyorum. Bu seri de öyleydi işte. June ve Day'in aşkını öyle sevdim ki distopya kısmını o kadar bağlamadım. Ama bence distopya kısmı da yeterliydi. Tamam bir Altın Oğul değildi bilim kurgu bakımından ama her distopya türünde olduğu gibi değiştirmek istedikleri ayrımcı sistemi bence gayet güzel işlemişlerdi bu kitapta da.
Yine çok akıcıydı. Bir iki kere elimden bırakarak bitirdim hemen. Bir gün içinde silip süpürdüm. İlk kitabı daha heyecanlıydı çünkü karakterler arasındaki nefret ve aile sorunlarını dört gözle okumuştum. Bu kitap heyecan bakımından bir gıdım aşağıdaydı. Bir de baş karakterlerin başına gelenler ve Tess'de meydana gelen değişiklikler beni baya üzdü. Üçüncü kitapta eminim çok ağlayacağım. Aha da buraya yazıyorum. Ama bir ufak ihtimal ağlamam, o da yazar eğer sırf okuyucuları ağlatmak ve dramdan dem vurmak için canımızı yakarsa o zaman tam puan da vermem. Kitabın sonu kötü bitecekse bile bana dokunsun istiyorum.
"Vatanseverlere istediğim için katılmadım ben." Tess yataktan kalkıp önümde durdu, sırtı gerilmiş, yumruğunu sıkıp açıyordu. "Vatanseverlere senin için katıldım. Çünkü June seni götürüp tutukladıktan sonra sana ne yapacaklar diye deli gibi korktum. Onlarla konuşup seni kurtarmalarını isteyebilirim diye düşündüm ama bende June'daki pazarlık gücü yok. June sana ne isterse yapıyor ama yine de onu sevmeye devam ediyorsun. June Cumhuriyet'e de ne isterse yapıyor ama onlar da June'u hâlâ kabul ediyor." Tess sesini yükseltti. "June ne zaman bir şey istese elde ediyor ama benim istediklerimin kahrolası bir değeri yok. Belki ben de Cumhuriyet'in gözdesi olsaydım beni de severdin."
Aslında bu seri ortalarında biraz daha az puan vermek canımı sıkmıyor çünkü son kitaba kendimi daha fazla hazırlıyorum ve yazarın ilk kitapla birlikte bu kadar manyak okuyucuyu kendine bağlamasına hayran kalıyorum. Kısacası Deha da çok güzeldi. Oradan buraya koştukları satırlar ne kadar heyecanlıysa, ikisi yalnız kaldığında da gözlerimden kalpler fışkırdı. Üçüncü kitabı da bir günde bitirip mart ayını harika kapamaya niyetliyim!
Continue reading Deha - Marie Lu | Kitap Yorumu

30 Mart 2016

,

Efsane - Marie Lu | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Efsane
Orijinal Adı: Legend (Legend #1)
Yazar: Marie Lu
Sayfa Sayısı: 305
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: 
Goodreads Puanı: 4.20/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;

Gerçek, Efsane’ye dönüşecek
Los Angeles, Kaliforniya Cumhuriyeti, 2130
Nüfus: 20,174,282
Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri’nin batı kıyısı olarak bilinen yerde şimdi Cumhuriyet adında, komşularıyla sürekli savaşan bir ülke vardır. Cumhuriyet’in seçkin sınıfından gelen on beş yaşındaki üstün yetenekli June, askerî bir dehaya sahiptir. İtaatkâr, hırslı ve kendini ülkesine adamış bu genç kız onun uğruna her şeyi yapmaya hazırdır. Fakir bir aileden gelen on beş yaşındaki Day ise ülkenin en çok aranan suçlusu ve bir devlet düşmanıdır. Kendisi gibi asker olan ağabeyi Metias öldürülünce June, Day’in peşine düşer. İnandıkları şeyler uğruna savaşan bu iki gencin kesişen yolları, onları Cumhuriyet’in karanlık sırlarına götürecektir.

Kalkmamı söyleyen bir sus duydum. Yan tarafıma baktığımda bana elini uzatan bir çocuk gördüm. Açık mavi gözleri, kirli bir yüzü ve yıpranmış bir şapkası vardı; sanırım hayatımda gördüğüm en güzel çocuktu.
"Hadi," diye ısrar etti. Elini tuttum.

Toz ve kargaşanın içinden sokağı aceleyle geçip akşamın uzayan gölgelerinde kaybolduk.
Herkese merhaba! Kül'ü bitirdikten sonra distopya okumayı ne kadar çok özlediğimi fark ettim ve bir anda Bad Romeo'dan sonra kendimi Efsane okurken buldum.305 sayfayı bir oturuşta bitirdim. Niye mi? Çünkü tek kelimeyle mükemmel bir kitaptı. Bazı kitap yorumlarında hunharca eleştirildiğini ve abartıldığını falan okumuştum ama beni o yorumlar hiç etkilemedi. Ben bu kitaba tek kelimeyle bayıldım. Serinin ilk kitabında sadece 305 sayfayla yazarın böyle bir konuyu mükemmel işleyip bu kadar beğenmemi sağlamasına hayran kaldım. Olay örgüsü o kadar heyecanlıydı ki kitabı elimden bırakamadım.
Bütün kızgınlığımı, korkumu ve endişemi kafasının arkasında yoğunlaştırdım. Onu takip ettiğimi anlamasın diye aramızda mesafe bırakmaya çalışıyordum. Bir yanım onun beni Skiz dövüşünden nasıl kurtardığını, yanımdaki bu yaranın iyileşmesine yardım edişini, ellerinin ne kadar nazik olduğunu hatırladı. Ona bağırmak istedim. Kafamı bu kadar karıştırdığı için ondan nefret etmek istiyordum.
Aptal çocuk! Hükümetten bu kadar kolay kaçabilmiş olman bir mucizeydi ama artık ailen ve arkadaşların bu kadar risk altındayken kaçamazsın. Bir suçluya acımayacağım, diye kendime hatırlattım sertçe. Sadece ödeşeceğiz.
Kitap hakkında bir sürü harika şey mevcut. Öncellikle karakterlere bayıldımm. Hem June hem de Dan'e ikisine de ayrı bayıldım. İkisi de öyle derin karakterlerdi ki içime çekip sarılasım geldi. Çok güzel bir kitaptı. O kadar ki sonunda çok fena gözlerim doldu. Konu o kadar güzel işlenmişti ki hayranım yazara. Bir sürü satırı işaretleyip durdum. Çok uzun bir yorum olmayacak. Bana her türlü duyguyu yerinde yaşatan çok güzel bir distopyaydı. Hele de aşk konusunda böyle derin olması beni o kadar sevindirdi ki anlatamam. Distopya diyerek bilim kurguyla çok fazla dem vurmadı. Dram ve aşk dolu sayfalarını bayılarak okudum.
Daha sonra yerde kıvrılırken Day'e "Garip," dedim. Dışarıda kasırga tüm şiddetiyle sürüyordu. Birkaç saat içinde yola çıkmamız gerekecekti."Seninle burada olmak çok garip. Seni çok az tanıyorum. Ama... sanki aynı kişiymişiz de iki farklı dünyada doğmuşuz gibi hissediyorum."
Umarım Karanlık Zihinler serisi gibi ilk kitapta ağlayıp o kadar beğenip ikinci kitapta beğenim düşmez. Umarım en az Efsane kadar serinin ikinci kitabı olan Deha'yı da beğenirim. Sonuç olarak içinizde en ufak bir distopya aşkı varsa kesinlikle okuyun. Zaten kitapkurtlarından çok fazla okumayan kalmamıştır ama yine de olur da yorumuma denk gelip kitabı almaya karar vereceksiniz kesinlikle alın! Serinin diğer kitaplarını hemen art arda okuyup Marie Lu'nun kaleminde kaybolmak istiyorummm.
Continue reading Efsane - Marie Lu | Kitap Yorumu

29 Mart 2016

, ,

Sahte Romeo - Leisa Rayven | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Bad Romeo (Starcrossed, #1)
Yazar: Leisa Ravyer
Sayfa Sayısı: 417 sayfa
Çıkış Tarihi: Aralık 2014
Goodreads Puanı: 4.16/5
Benim Puanım: 2/5
Arka Sayfa;
When Cassie Taylor met Ethan Holt at acting school, sparks flew. She was the good girl actress. He was the bad boy about campus. But one fated casting choice for Romeo and Juliet changed it all. Like the characters they were playing, Cassie and Ethan's romance seemed destined. Until he broke her heart and betrayed her trust. Now the A-list heartthrob is back in her life and turning her world around. One touch at a time. 

Cast as romantic leads once again, they're forced to confront raw memories of the heartbreaking lows and pulse-pounding highs of their secret college affair. But they'll also discover that people who rub each other the wrong way often make the best sparks.
Herkese merhaba! Şu yorumu girerken kahkahalar atıyorum çünkü sinir krizine girdim resmen. Şu anda psikopat gibi gülüyorum bir görseniz. Ah dostlar, ah! Bu kitabı gördükçe kalbim sıkışıyordu, İngilizce övgülerini okudukça kalbim çarpıyordu, nisan ayında ilk hafta çıktığı gibi sipariş edecektim. Öyle manyak gibi bekliyordum. Sonra kitap alışverişimin gecikeceğini anlayınca millet okur ortadan çatlarım diye dayanamadım dün gece oturup İngilizce okumaya başladım. Dördüncü bölümden itibaren de öğleden beri başına oturup bitirdim. Bir de kitap ilerledikçe güzelleşir diye kendimi avutup bu kitap için Fransızca dersimi ektim. Sormayın ne kadar akıcı olduğunu övmeye doyamam :D Dalga geçiyorum tabii ki!
Bu kadar düşük puan verdiğimi gördüğünüz için şaşırmış olmalısın. Ben ki öyle psikopat bir kitapyurduyumdur ki bir kitabın hakkını vermek için detaylı okuyup kitapta en ufak bir yere tutunup sevmeye çalışırım. Gerek anlatım, gerek karakterler ya da sadece bana dokunan tek bir sahne yüzünden çok beğendiğimi söylerim. Ya da kendimi beğendiğime dair zorlarım ama bu kitap var ya beni öyle büyüüüüüüüük bir hayal kırıklığına uğrattı ki sinirden ağlamak istiyorum.. Öyle güzel bir konusu var ki deli gibi merak ediyordum kitabı. Böyle fıs oldu işte beklentilerim. Her zaman için kitaptaki karakterle çok çabuk benimsediğimi ve hemen ısındığımı söylerim. Ama bu kitaptaki kız karakteri Cassie o kadar değişik bir karakterdi ki deli oldum. Kitabın genç yetişkin kısmına girdiğini belirtmeme gerek yok sanırım. Ee o yüzden elbette yakınlaşma sahneleri mevcut. Ama öyle böyle değil, resmen tüm kitap o konularla alakalı. Ben genç yetişkin okumayı çok seviyorum. İstedikleri kadar yakınlaşma sahneleri koysunlar hiç gözüme batmaz, tabii karakterlerinin aşkına beni inandırırlarsa ve gerçekten  o yakınlaşma sahneleri dışında mantıklı ve derin satırlara yer verildiğinde.
Ben böyle arsız bir kız karakteri görmedim. Gerçekten hafif midemi bulandırdı. Ne kendine öz saygısı var ne de utanması. Anna Todd'un After serisinde herkes Tessa'ya salak diye sövmüştü ama asıl salak kız karakteri sizi Bad Romeo kitabında bekliyor. Kitaplarda kız karakterlerini çook severim ama bu Cassie öyle salak öyle beyinsiz öyle... Normalde kitap yorumlarımda argo bile kullanmayan ben ne hallere düştüm görüyorsunuz. O kadar saçma o kadar amaçsız bir kitaptı ki sinirlerim bozuldu. Erkek karakter kıza bin basardı. En azından bir kişiliği vardı. Ne istediğini ve ne istemediğini biliyordu. Kitap ikiye ayrılmış şekilde. Bir günümüz, bir de altı yıl öncesi. Tabii altı yıl öncesine çiftimizin (bu iki salağın) nasıl tanıştığını anlatıyor daha çok. Oğlan kıza ne yaptıysa kalbini çok kırmış ve üç yıl aradan sonra da artık ondan af dilemeye geliyor. O kadar boş bir kitap ki alıntı yapabileceğim satırları bile yok diyebilirim. Aşk kitabı dediğin bu mudur yani? Yakınlaşma sahneleri olur da milletin bu kadar beğenip öve öve doymadığı ve goodreads'dan 11,089 oyla 4.16 gibi harika bir puan almış kitap bu mu? After serisine kurban olun. En azından After serisinde derin duygular hissetmiştim. Bu kitapta ne kız ne de oğlan bana bir şeyler hissettirebilirdi. Bu kitapta bir ara sadece şu Juliet ve Romeo oyununda sergiledikleri oyunu beğendim. O sırada yakınlaşmaları dışında 
hiçbir şekilde öz saygısı olmayan bir kızın kötü çocuk dediğimiz erkek karakteriyle 417 sayfa boyunca ne halt yediğini anlatıyordu. Bir tek kitabın sonunda çok hoş bir yer vardı aha da ona puan verdim işte.

Seri üç dört kitaptan oluşuyor ve ikincisi de Broken Juliet. Sizce okumayacak mıyım? Elbette okuyacağım çünkü bazen seriler gitgide güzelleşebiliyor. O yüzden bir şans daha vereceğim ama yine de kesinlikle bu Bad Romeo yani Türkiye'de Yabancı yayınlarından çıkacak adıyla Sahte Romeo kitabından şimdilik uzak durun. İkinci kitabından da hiç ümitli değilim ama birinci kitap kocaman bir boşluk olduğu için olayları oraya mı saklamışlar bekliyorum.
Not: Umarım bu manyak yorumumu okurken siz de benim kadar gülersiniz.
Continue reading Sahte Romeo - Leisa Rayven | Kitap Yorumu

28 Mart 2016

,

Kül - Shani Petroff & Darci Manley | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kül
Orijinal Adı: Destined #1
Yazar: Shani Petroff & Darci Manley
Sayfa Sayısı: 464
Yayınevi: Novella Dinamik
Çıkış Tarihi: 11/2015
Goodreads Puanı: 4.06/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Kader önceden belirlendi.
Yönetim tarafından sıkıca kontrol ediliyor.
Değiştirilemez.
Madden Sumner bir Mor olarak doğdu. Sistemin en yüksek halkası.  Kaderi Yediler Bakanı olmak.
Dax halkanın alt tabanı olan Kül, bir Renksiz. Kaderinde gerçekleştirmesi gereken hiçbir şey yok. Buna rağmen hayatından vazgeçmiş değil. Statüsünün onu tanımlamasına izin vermeyecek.
Dax ve Madden’ın yolları, özgürlüklerini
kazanmak için verecekleri mücadelede hiç beklemedikleri bir şekilde birleşecek.
Peki, kaderleri için savaşmaya gerçekten hazırlar mı?
Herkese merhabalar! Shani Petroff ve Darci Manley'in kaleminden Kül kitabını CNR festivalinde sonunda alabilmiştim. Distopya türünde olduğu için okumak için sabırsızlanıyordum ve sonunda ben de bitirdimm. Öncelikle genel olarak kitabı baya beğendim. Daha iyi olabilir miydi? Kesinlikle daha çarpıcı olabilirdi. Ya da duygusallıktan daha fazla dem vurup mükemmel bir kitap olabilirdi ama bir gıdım daha normal düzeyde bir distopya türüydü.
Bir kere ben bu sınıflara veyahutta renklere ayrılma olayını çok seviyorum. Bu kitaba da o yüzden hemen ısınabildim. Yalnız Dax ve Maddon karakterlerinden hangisi kız hangisi erkek merak ederek üç bölüm kadar okudum ve sonunda ikisinin de kız olduğunu anladım. İngilizce okuyunca he she terimlerinden insan elbette anlıyor ama Türkçe okuduğumuz için yazarların başta kafamı öyle karıştırmasına sinir oldum açıkçası.
"Kader, kurtlar tarafından kullanılan bir koyun gütme sanatı."
Bir kere seride neyi en çok sevdim? Ben distopya türlerinde baş kız karakterlerini çook seviyorum. Özellikle Karanlık Zihinler serisindeki baş kız karakterini çok sevmiştim. Tabii bunun mühim unsurlarından biri kızların ağzından daha duygusal anlatılması. Ee böyle iki tane kızın ağzından ayrı ayrı okumak daha güzel oldu elbette. Hele de ikisinin de ayrı ayrı sevdiği çocuklar olunca. Açıkçası ben distopya türünde yazarın duygusal ve romantik kaleminin derinliğine daha çok önem veriyorum. Distopya okumayı sevmemin baş nedeni bu diyebilirim. Çünkü hem bir yandan bilim kurgu okurken o araya serpilen duygusal sayfaları büyük bir zevkle okuyorum. Örneğin Kızıl Yükseliş serisi en ufak bir dram veyahuttta romantizm barındırmasa o kadar ağır bir distopya içerdiği için kitaba tam puan vermemeyi tercih ederdim ama elbette kitabı bana ziyadesiyle sevdiren şeylerin başı duygusal sayfalarıydı.
O bakımdan bu kitabı da baya beğendim. Çok akıcı bir dili vardı. Bir günde bitirdim. Bu kitaba dair hiç spoiler yememiştim o yüzden güzel bir merakla okudum. Ortaya çıkan olaylar karşısında başa şaşırdığım oldu. Okuyucuları şaşırtma yönünden artılara sahip bir kitaptı. Ama özellikle neyine bayıldığımı sorarsanız... sonuna tek kelimeyle bayıldım. Öyle bir bitti ki sıradaki kitabı dört gözle bekliyorum. Umarım ikinci kitabın İngilizcesi çıktığı gibi Novella Dinamik yayınları bir an önce bizi bu güzel seriden mahrum eylemez.

Sonuç olarak benim severek okuduğum bir kitap oldu. Aman şöyle aman böyle mükemmel diyemem ama okurken zevk aldığım ve  beni gülümsetmeyi başaran bir kitaptı. Şayet ilginizi çekerse okumanızı öneririm :)
Not: Puan sistemimi yine değiştirdim. Hayırlı olsun :D
Continue reading Kül - Shani Petroff & Darci Manley | Kitap Yorumu

25 Mart 2016

,

Benimle Asla Tanışamayacaksın - Leah Thomas | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Benimle Asla Tanışamayacaksın
Orijinal Adı: Because You'll Never Meet Me
Yazar: Leah Thomas
Sayfa Sayısı: 400
Yayınevi: Novella Dinamik
Çıkış Tarihi: 02/2016
Goodreads Puanı: 3.99/5
Benim Puanım: 3/5
Arka Sayfa;
Ollie ve Moritz...
Onlar bizden çok farklılar.
Hayal bile edemeyeceğiniz özellikleri olan bu iki yakın arkadaşın buluşması imkânsız. Çünkü Ollie’nin elektriğe olan alerjisi hayatını tehdit ediyor, Moritz’in zayıf kalbi de bir pil sayesinde atıyor. Bir araya gelmeleriyse ikisinden birinin ölümüne neden olacak.
En karanlık zamanlarında birbirlerine yazdıkları mektuplarla hayatı, hissetmeyi ve sevmeyi öğrenen Ollie ve Moritz için
tüm dengeler ortak geçmişlerinin açığa çıkmasıyla değişiyor.Acaba arkadaşlıkları bu değişimi kaldırabilecek
kadar güçlü mü?
Herkese merhabalar! Bloguma yorum girmeyeli bir haftayı geçti çünkü öylesine bir tane okuyayım diye başladığım bir historical aşk romanından sonra kendimi tutamayıp dört beş tane daha okudum. Ama elbette bu kitabın elimde sürünmesinin tek nedeni bu değildi. Hem azıcık meşguldüm hem de kitap akıcı değildi. Konusuyla ve harika baskısıyla beni kendine çeken bir kitap olmuştu. CNR kitap fuarından çok büyük bir hevesle almıştım. Fakat kitap ancak beni ortalarına doğru kendine bağlamaya başladı ama yine de elimden bırakamayacağım bir hale hiç gelmedi.
Joe'nin verandasındaki küçük kız, eski bir kamyonun arkasında çömelip onu gözetlediğimi görmedi. Ama ben bunu henüz bilmiyordum. Yamuk bir piknik masasında oturmuş dudağını ısırıyordu ve devasa bir tuğlaya benzer bir şeyi dürtüyordu. Tuşlara her bastığında parmak uçlarının etrafında toplanan yeşil enerji çizgilerinin farkında değildi. Ekranın beyaz ışığı gözlerinden yansıyordu. bu bana onun Ay' baktığını düşündürdü.
Ekran da kızı yansıtıyor muydu?
Eğer kıza yaklaşırsam midemin düğümleneceğini biliyordum. Şakaklarımdaki damarlar şişecekti. Sarsılıp düşecektim ve başımı tahta basamaklara çarpacaktım.
Ama belki o ekranda her ne görüyorsa onu görmek, bir nöbet geçirmeye değerdi.
Eskiden kimseyi sevmezdim. Şimdi bile etrafımdaki insanlardan ne bekleyeceğimi bilmiyorum, Oliver. Kalabalıkta yalnızdım. Şimdi ise kalabalık önümde açılıyor ve hayatla, dehşetle ve harikalarla dolu.
Bütün bunlar bana dik durmamı söylediğin için oldu, Oliver Paulot.
Senin sayende bir hiçten fazlasıyım. Eğer üzüntü veya acı içindeysen, lütfen bunu bil: Hayatım temelli olarak düzeliyor.
Lütfen. Bana ne anlatacaksan, değerinden asla şüphe etme. Sana sırtımı çevireceğim konusunda endişe etme.
Beni gerçek kıldın, Ollie.
Farklı bir kitaptı. Mektuplaşma olayı ve Ollie ve Moritz karakterlerinin asla görüşemeyecek olmaları kitabı ilginç kılıp farklılıkla sıyrılmasını sağlıyor fakat tüm kitap boyunca çok sevdiğim bir tatmin duygusu yaşayamadım. Özellikle Ollie'nin esri anlayışı oldukça komikti. İki karakterin başlarından geçen olaylar insanın içini yakıyor. Bu kitapta Moritz'in hikayesini biraz Mucize kitabına benzettim. Mucize kitabını çok beğenip tam puan vermiştim ama ufak bir benzerlik dışında çok büyük ortak yönler bulamadım. Aslında böyle kitaplar okumayı severim ama bu kitap beni kendine bağlayamadı. Belki de suç bende ama ne biliyim suratımda saf bir tebessüm bile zor buldum kitap boyunca.
Oliver, keşke senin dışındaki insanlar da beni mutluluğu hak eden bir şey, biri olarak görebilseydi? Ama kahraman olarak değil. Sadece "diğer bütün çocuklar gibi."
Bu fikir beni korkutuyor. Çok korkağım. Kötüye giden bilim ver hırstan doğdum ben. Bana yazıncaya dek bu yanlışlığı her gün hissettim. Bana harikulade, umutlu saçmalıklar bulaştırıncaya dek.
Bayan Pruwitt bana kör bir süperkahramana ilgili bir çizgi roman verdi. Artık değersizden başka bir şeymişim gibi hissediyorum.
Bana ne yaptın, Oliver Paulot?
Kitapta geçen bazı sözler çok dokunaklıydı. İki karakterin mektuplar sayesinde günden güne birbirlerinin dostluklarına daha çok sarılmalarını okumak güzeldi. Beş altı yerini işaretledim ama yeteri kadar sevemedim. Bu kitap için şöyle özetleyebilirim; Hani ağzınıza çürük fındık attığınızda üstüne hemen başka fındıklar yiyip o acı tadı atmaya çalışırsınız ya bu kitap da benim için öyleydi. Sürekli elime başka bir kitap almak istedim. Böylece elimde uzayıp durdu. Novella Dinamik yayınlarını bu harika baskıyı bizimle ciltli olarak uygun fiyata buluşturdukları için şükranlarımı iletiyorum. Her zaman söylediğim gibi bu benim görüşüm. Belki siz beğenip benden daha ziyade beğenirsiniz ki umarım beğenirsiniz.
Continue reading Benimle Asla Tanışamayacaksın - Leah Thomas | Kitap Yorumu

22 Mart 2016

Fransızca Kursuna Başladım!

Salut millet! Blogumu biraz takip ediyorsanız Fransızca aşkımı biliyorsunuzdur. Özellikle bu aşkımı bu ve şu yazımda belirtmiştim. Hatta yazılarımdan birinde Eylül ayında kayıtları kaçırdığım için kendime çok sinirlendiğimi söylemiştim. O yüzden şubat ayında başlayacak Fransızca dersine kayıt yaptırmıştım ve sonunda dün bana ulaşıldı! Pazartesi ve salı akşamları altıdan sekize kadar olacağını sanıyordum ama bugün derse gittiğimde altıdan dokuza kadar süreceğini öğrendim. Kurs bizim evden yirmi dakika kadar uzaklıkta ama akşamları tek başıma dönmem ufak bir sorun olabilir. O yüzden 19 yaşında bir yetişkin olarak anneciğim çıkışlarda beni almaya gelebilir :D

Böylece tüm haftaiçim ağzına kadar dolmuş oldu. Pazartesi ve salı günü akşamları Fransızca, çarşamba ve cuma akşamları step, çarşamba perşembe cuma öğleden sonra Arapça pratik derken tüm günümü evde yayıla yayıla geçirdiğim iki güne de veda etmiş oldum ama çok mutluyum. Uzun zamandır Fransızca öğrenmek istiyordum. Aslında bu kurstan pek ümitli değildim hatta yazın A1'e başlamayı düşünüyordum ama şimdi hazirana kadar Fransızca A1 kursunu bitirmiş olacağım. İngilizce ile grammerlerinin benzer olduğunu sanıyordum. Şayet öyle olsaydı benim için grammeri oturtmak çok kolay olurdu fakat bugün öğrendiğim kadarıyla İngilizce ile alakaları yok. Bir kere Fransızca hiçbir şekilde yazıldığı gibi okunmuyor, sürüsüne kural var. Ve beni en çok üzen ise :((( Aynı Arapça gibi her şeyi kadın ve erkek olarak ayırıyorlar. Aslında bu kurala Arapça pratik kursum sayesinde alışığım ama yeni bir dilde bunu pekiştirmek beni biraz zorlayacak.

İngilizce ve Arapça pratik kurslarına gittim ama iki dilde de az çok altyapım vardı. Fransızca'ya sıfırdan başlayacağım için hiç boşlamadan şevkle derslere odaklanmayı istiyorum. Hatta Paris'te yaşayan arkadaşımla yavaştan Fransızca konuşmaya başlayacağım. Bunun dışında zaten internetten bir şeyler öğrenme konusunda iyi olduğum için gün geçtikçe Fransızca'yı hayatımda kullanmayı pekiştireceğim. Kız kardeşime benimle gelmesini söylüyorum ama kendisi Arapça pratiğin A2 kursunda şu anda uçuşa geçmiş durumda. Sınıfın en iyisi. Beni sorarsanız A1 sınıfında çok iyiydim. Baya çalışıp dersi çok iyi dinliyordum ama bu A2 sınıfında iyi değilim. Çünkü hocamız değişti ve kendisi erkek ve hala sınıfa ısınamadım. Bana ne zaman bir şey sorsa yanaklarım pancara dönüyor. Bir de A1 kursundaki hocamız harikaydı. Öğrendiğimiz her şeyi yazarak kafamıza kazımayı amaçlıyordu ama A2 hocamızın öğretim şekli biraz daha farklı. Bu yüzden ben de A2 kursunda saydım kayıra. Derste kendimi kanıtlamak gibi bir amacım da yok. A1 kursunda öğrendiğim şeyleri de yavaş yavaş unutmaya başladım, o yüzden bugünlerde biraz üzerinde durmam gerek.

Sonuç olarak yaza kadar Almanya'daki kuzenimle atışacak kadar Fransızca'mın gelişmesini istiyorum. Yazın dikiş kursuna gitmek istiyorum. O yüzden Fransızca kursumun yaza kalmaması benim için çok iyi oldu. Veee dün benim için harika bir gündü. Birincisi; Fransızca kursuna dair telefon aldım. İkincisi; dişçiye gittim! Aslında bunu Mart ayında Neler Yapıyorum adlı yazımda daha detaylı da anlatabilirim. Ön dişlerimden sol taraftaki dişim sağ taraftakine göre minicik. Ve bu beni uzun zamandır rahatsız ediyordu. En sonunda dolgu sayesinde sol dişimi sağ dişimle aynı ölçüde büyüttüm. Artık sadece sağ tarafımdan değil sol tarafımdan da rahatlıkla gülebileceğim. Dişleri güzel olan insanlara aşırı özeniyordum ve artık rahat rahat gülümseyebileceğim için çoook mutluyum! Buradan benimle Güngören'e kadar gelen anacuğumun alnından öpüyorum!
Continue reading Fransızca Kursuna Başladım!

21 Mart 2016

,

İngilizce Kitapları Nasıl İndiriyorum?

Merhabalar! Gördüğünüz üzere birkaç aydır zaman buldukça merak ettiğim İngilizce kitapları ebook olarak yabancı sitelerden indirip tabletten ya da telefonumdan okuyorum. İnstagram hesabımda aktif olmaya başladığımdan beri İngiliz kitapları nasıl okuduğuma dair sürekli soru alıyorum ama oradan sadece üstünden hangi siteyi kullandığımı söyleyebiliyorum. Ben de birkaç alternatif yolla kitapları nasıl indirdiğime dair detaylı bir blog yazısı yazayım dedim. Indirdiğim sitelerin hepsi ücretsizdir. O halde ilk olarak sitelerden direk olarak nasıl indirebileceğinizi anlatıyorum.

Öncelikle İngilizce bir kitabı ilk olarak bildiğim sitelerde aratıyorum. O siteler ise ibookpile ve epubscope. Açıkçası ben bu siteleri pek sevmiyorum çünkü çok derin bir ebook arşivi yok. Ayrıca alternatif linkleri bazen sorun çıkarıyor. Ama diyelim ki istediğiniz kitabı arama butonunda arattınız ve çıktı. O halde ne yapmanız gerek?

Popüler kitaplardan biri olan Red Rising'i ele alalım. Gördüğünüz gibi arama kutusuna yazmamla birlikte Red Rising Trilogy üçlemesinin üç kitabı da karşımıza çıkıyor. Read More seçeneğine tıkladığınızda serinin tüm kitapları ebook olarak tanıtımlarıyla beraber karşınıza çıkıyor. İndirmek istediğiniz kitap için;
Büyük kutucuklara değil aşağıda iki linkten birini kullanmanız gerekiyor. İlk olarak Hulkload linkini kullanmanızı öneririm çünkü bana sorarsanız daha kullanışlı. Hulkload linkine yani altını çizdiğim yere tıkladığınızda sizi başka bir sayfaya atıyor. Bu işlem sırasında beklerken sizi attığı diğer reklam sayfalarını çabucak kapamanızı öneririm.

Hulkload linkinin ardından çıkan sayfada biraz aşağı indiğinizde bu kutucuğu görüyorsunuz. Biraz bekledikten sonra yazıyı size gösteriyor ve kutucuğa giriyorsunuz. Ardından kırmızı işaretle belirttiğim Create Download Link'ine tıklıyorsunuz.
Sizi attığı sayda turuncu olan Download Now kutusunu tıkladığınızda kitabınız inmiş oluyor. Epub olarak indirmişse - ki öyle olmalı- bilgisayara indirdiyseniz telefonunuza aktarıyorsunuz. Epub olarak telefonuzdan ya da tabletinizden okumak istiyorsanız telefonuza Google Play Store'dan ebookreader uygulamasını indirmeniz gerekiyor. Epub dosyasında bilgisayardan okuyamazsınız, şayet pdf olarak bulursanız onu okuyabilirsiniz :) Ama İngilizce kitaplar yüzden doksan ebup oluyor.

Diyelim ki Hulkload linkiniz hata veriyor ki bazen verebiliyor. O halde ikinci seçenek olan Senspace'e tıklıyorsunuz ve AdF.ly'in birkaç saniye sonra sizi attığı sayfaya geçiyorsunuz. Bazen linki vermeden önce herhangi bir kutucuğa birkaç rakam girmenizi isteyebilir. O işlemden sonra yenilenen sayfada download'a tıklayarak kitabı indirmiş olursunuz.
İşte böylece Senspace linkinden indirmenizi tamamlıyorsunuz. 
Epubscobe sayfasından kitap indirmenizi pek önermeyeceğim çünkü zaten ibookpile'da bulunan linklerin aynısını daha kolay bir şekilde orada mevcut. İbookpile'da bulamayıp orada bulacağınız kitap sayısı azdır ama bulamadaysınız yine de epubscobe'a bakmalısınız. Epuscobe sitesi beni dellendiriyor çünkü arama çubuğuna bir kitap ismi girip arattığınızda sizi oradan oraya atıp reklam sayfalarına yüklüyor(sinir bozucu)

Evet iki tane alternatif yol belirttim ama bu iki sitenin de çok geniş bir kitap arşivi yok. O yüzden aradığınız kitabı bu iki sitede bulamazsanız hayal kırıklığına uğramayın çünkü torrenta kurban olayım. Cidden hem dizi film anlamında torrent kullanmayı çok seviyordum ki artık ebooklar konusunda da baya ballıyım. Öncelikle şayet hiç torrent kullanmadıysanız gezginlerden bittorent indirmeniz gerekiyor. İndirme işlemini burada anlatmama gerek yok, internetten bulabilirsiniz ki hiç araştırmadan direk indirseniz de anlarsınız. Pekala! İngilizce kitapları ebook olarak temin ettiğim iki tane torrent sitesi var. Bunlardan biri fatorrents sitesi. Çok geniş bir ebook arşivi var. Aradığım kitabın şayet İngilizce ebup veya pdf dosyası internette varsa büyük ihtimalle fatorrents sitesinde bulabiliyorum fakat... bu sitenin bir sorunu var ki bazen verdiği torrentlar indirilmiyor. Yani bilgisiyarınızda torrent programına bağlanmıyor. Bu da bulunan torrent dosyasının aslında bozuk olduğunu gösteriyor. Peki buradan torrent olarak kitapları nasıl indiriyorum?
Basit olarak Anna Todd'u aradığımda gördüğünüz gibi yazara ait fatorrents'daki tüm dosyalar çıkıyor. Çarpı koyduğum yerdeki linklere tıklamayın çünkü onlar boş. İşaret içine aldığım yere tıklıyorsunuz.
Burada iki alternatif seçeneğiniz var. Download torrrent seçeneğine tıklarsanız torrent dosya olarak indirilir ve dosyayı alıp bittorent'ı açıp programın üstüne atarsınız ve eğer dosya bulunursa indirmeye başlarsınız. Ben Magnet Link'e tıklıyorum genellikle. O zaman da;
O zaman da gördüğünüz üzere dosya bulunursa Tamam tuşuna basıp kitabı indirmeye başlarsanız. Ama eğer bu dosya bulunmazsa yani dosya gördüğünüz gibi çıkmazsa torrent hatalı demektir. On, on beş dakika kadar bekleyin ama hala dosyayı bekletmeye devam ediyorsa hatalı demek oluyor. O yüzden diğer torrent sitesine geçin.

Torrent kullanıcılarından kickass sitesini bilmeyen yoktur. Bizim internet filtreli olduğu için bazen bu siteyi kendine göre engelliyor. Ama ben tabii ki başka bir yöntemini buldum girmenin. Kickassunblock sitesinden giriyorum ben de. Öncelikle şunu belirteyim. Son zamanlarda hiçbir yerde bulamadığım çoğu ebook dosyasını kickass sayesinde buldum ve ne yazık ki kickass'da ebook olduğunu daha iki hafta önce öğrendim :( Baya geç kaldım. Bana sorarsanız arşiv bakımından fatorrent ile kapışır ama kickass'ın ebook dosyalarında neredeyse hiç hata çıkmıyor. O yüzden ballıyız yani.
Arama kutucuğuna yazarın adını veyahutta kitabın adını yazdığınızda gördüğünüz gibi detaylı bir arşiv çıkıyor önünüze. Aynı fatorrent'tan nasıl indirileceğini anlattığım gibi burada da aynı işlemi yapıyorsunuz. Bana sorarsanız önce siteleri deneyin ardından torrent sitelerinde arama yapın. Ama emin olun aradığınız kitap biraz bile popüler ise bu dört alternatiften birinde kitabı bulursunuz. Ayrıca kesinlikle dört yolu da deneyin. Burada yoksa orada da yoktur demeyin. Sadece birinde olup üçünde de olmayan bir sürü kitap buldum bu sitelerden.
Ve en vahim duruma geliyorum. Şayet bu dört alternatif yol da kitabı bulmanızı sağlamadı. O halde elinizde tek bir şans kalıyor ve çok ufak bir ihtimal. Misal olarak "Colleen Hoover- Confess epub" yazıp deli gibi google'da arayın. Çok ufak bir ihtimal olsa da girdiğiniz siteleri detaylıca araştırıp belki bulabilirsiniz. Ama söylediğim gibi ufak bir ihtimal. Bu dört yolu da kullanıp bulamamışsanız o kitaptan ümidi kesmenizi öneririm.
Umarım bu detaylı anlatımlarım sizi İngilizce kitap okumaya da şevklendirmiştir. Bu sitelerden sadece İngilizce kitapları ebook olarak bulabilirsiniz. Türkçe aramayı hiç denemedim açıkçası zaten gerek yok, bir sürü Türkçe ekitap sitesi mevcut. Umarım merak edip bana nasıl indirdiğimi soranları aydınlatmışımdır. İngilizce kitapları ebook olarak okudukça zamanla yeni sitelerle tanışıyorum. Şayet bu kitap indirme yollarına artı bir alternatif eklersem bu yazıyı da güncellerim. Sağlıcakla ve bol İngilizce kitapla kalın canlar!

Not: İngilizce kitaplar nasıl okuyabileceğinize dair bir yazı yazmak istiyorum ama henüz o seviyede değilim. Ne zaman ki distopya kitapları İngilizce okursam o yazı da sizi bekliyor olacak. 
Continue reading İngilizce Kitapları Nasıl İndiriyorum?