Kitap Adı: Isla ve Mutlu Son
Orijinal Adı: Isla and the Happily After
Yazar: Stephanie Perkins
Sayfa Sayısı: 328
Yayınevi: Yabancı
Çıkış Tarihi: 04/2016
Goodreads Puanı: 4.14/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Isla ve Mutlu Son, hem tatlı bir aşk hem gerçekçi bir dostluk hem de John Green ve Rainbow Rowell sevenlerin ellerinden bırakamayacağı bir “ilk aşk” hikâyesi.
Aşk onları bir yaz günü, asla uyumayan şehrin sokaklarında yakalamıştı… ama ya ona sahip çıkmak düşündükleri kadar da kolay değilse?
Romantizme umutsuzca inanan Isla, lise birinci sınıftan beri kendini çizdiği karikatürler arasında kaybetmiş Josh’a âşıktı. Yaz tatili esnasında Manhattan'da yaşanan tesadüfi bir karşılaşma sonrasında Isla belki de aşkın o kadar da uzakta olmadığını fark etmişti. Ancak yeni okul yılının başlamasıyla Isla ve Josh, her genç çiftin karşılaştığı güçlüklerle yüz yüze gelmek zorunda kalmışlardı: ailevi sorunlar, gelecek kaygısı ve birbirlerinden ayrılmak zorunda kalabilecekleri gerçeği.
Bu içinizi ısıtacak, tatlı aşk hikâyesi New York sokaklarını, Paris’in büyülü havasını ve Barcelona’nın ateşli atmosferini yansıtırken, sevilen başka iki çifti de yeniden okurla buluşturuyor: Anna ve Etienne, Lola ve Cricket.
Josh sırıtıyor. "Sadece elini uzat."
"N-ne?"
"Elin," diye tekrarlıyor. "Elini uzat."
Titreyen sağ elimi uzatıyorum. Yüzlerce hayalin gerçekleştiği bir anda, Joshua Wasserstein parmaklarını benimkilere kenetliyor. Sersemletici bir enerji şoku doğrudan damarlarıma gidiyor. Doğrudan kalbime.
"İşte," diyor. "Uzun zamandır bunu yapmayı bekliyordum."
Benim beklediğim kadar uzun zamandır olamaz.
Şu an cidden çok mutluyum bu yorumu girerken çünkü ciddi anlamda haftalardır çok beğendiğim bir kitap okuyamadım ve bu kitabı çok beğeneceğimi hiç düşünmüyordum. Benim için eh işte falan kalır sanıyordum çünkü özellikle Anna and the French Kiss'i okuduktan sonra bu yazarın kalemi favorilerime girmeyecek diye kabullenmiştim. Bu yazarın kaleminde Lola ve Komşu Çocuk ve Anna and the French Kiss'de de beni rahatsız eden unsurlar çok fazlaydı. Ya kız karakter ya da erkek karakter bir garipti. Yazarın zaten erkek karakterlere methiyeler düzmesi ve kitaplar boyunca sürekli ama sürekli buna değinmesi beni sinir ediyordu. Lola'yı karakter olarak sevmemiştim ama Anna'yı sevmiştim. Isla ise ilk elli sayfa boyunca kendisinden nefret edeceğimi sandığım bir karakterken sonradan seride açık ara en sevdiğim kız oldu. İlk seksen sayfa kadar Josh'u sürekli övmesi ve sanki liseye geçene kadar dünyada hiç erkek yokmuş gibi Josh'la en ufak bir karşılaşmasını double double abartarak anlatması sinir bozucuydu. Ama yüz sayfadan sonra kitap ciddi ciddi çok güzeldi. Özellikle de Isla çok mantıklı bir karakterdi. Yaptıklarından ve hatalarından ders çıkararak özür dilemeyi bilmesi çok hoştu. O kadar cana yakındı ki bazı satırları okurken cidden suratım onunla domatese döndü. Josh desen ona da ayrı tutuldum ve sanırım seri boyunca en sevdiğim erkek karakter oldu. Onun da Isla'ya olan aşkını okumak çok hoşuma gitti. Karakterler arasındaki uyum da çok güzeldi.
"Şemsiyem yok bile."
"Ah, doğru. Teninin su geçirmez olduğunu unutmuşum."
Josh eğlenerek gülüyor. "Çok hoşuma gidiyorsun."
Kucağıma doğru gülümsüyorum. Bir ay boyunca öpüşmemize rağmen hala bende bu etkiyi yaratabiliyor. Yağmur yağsa da kimin umurunda?
Bu kitap açık ara seride en sevdiğim kitap oldu. Hatta o kadar ki keşke Anna and the French Kiss'e daha az puan verseydim dedim. Stephenie Perkins'in hem detaylı hem de üstünden ortaya karışık bir kalemi var. Ama her seferinde seride kız karakterin kalp kırıklığını keskin bir dille anlatıp okuyucuyu sarsıyor. O bakımdan yazarı beğeniyorum. Zaten kitap çok akıcı ve kesinlikle hiç sıkmayan bir dille yazılmıştı. Kitabı kısa tutması da ayrı güzel olmuş, her şey yerli yerindeydi. Kitap boyunca Isla ve Kurt'un aşırı samimi dostluğu da beni rahatsız etmedi değil. Ne kadar kardeş gibi olursanız olun Josh'un Isla ve Kurt'un beraber uyumasına ciddi anlamda karşı çıkmaması bana tuhaf geldi. Bunların dışında özellikle şu Josh'un kitap olayı falan bana çok farklı geldi. Isla'nın kendini küçük görmesi de çok hoşuma gitti. Evet, baya tuhafım ama kendini göklerde görmeyen ve küçümseyen karakterleri seviyorum. Lola ve Anna'nın aksine bu kitapta gönül rahatlığıyla işaretleyeceğim daha çok yer bulabildim. Kitapta bir de en çok sevdiğim şeylerden biri yazarın ikisi arasında gerçekleşecek aşkı uzatarak sıkmamasıydı. Hemen gerçekleştirdi ama sonradan araya ayrılık girdiğinde de bunu absürt bir sebepten ötürü yapmayarak merakla okutmaya devam etti. Mesela Anna and the French Kiss'de karakterlerin birbirine aşklarını ilan etmeleri ve birlikte olmalarının mümkün olması o kadar uzun sürmüştü ki sıkılmıştım. Aynı şekilde de Lola ve Komşu Çocuk kitabında da aynı hisse kapılmıştım ama bunu bu kitapta yaşamamak beni çok memnun etti. Kitap bittiğinde suratımda salak bir gülümseme vardı. O sırıtışı özlemişim gerçekten. Yani sonuç olarak çok güzel bir günümüz aşk romanıydı. Seride favorim oldu, yarım puanı da sadece o ilk yüz sayfa boyunca beni rahatsız eden Josh'un ilahlaştırıldığı satırlar yüzünden kırıyorum. Umarım siz de benim kadar beğenirsiniz.
Ayraçlar ne kadar tatlı! Yabancı gerçekten hakkını veriyor kitapların. Bir süre önce Lola'yı okumuştum ve karakterler konusunda sana yüzdeyüz katılıyorum, yazar alışılmışı yıkmaya çalışıyor sanırım.
YanıtlaSilBen de devam etmek istiyordum seriye, özellikle sen son kitaptan böyle bahsedince hemen alıp okuyasım geldi.
Son kitaba bir şans vermelisin bence :) Lola ve Komşu Çocuk kitabında sıradışı karakterler yazılmak isterken biraz garip olmuşlardı bana göre
Sil