Kitap Adı: Hayat Kitabı
Orijinal Adı: The Life of Book (All Souls Trilogy #3)
Yazar: Deborah Harkness
Sayfa Sayısı: 616
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: 07/2015
Goodreads Puanı: 4.13/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Sonlar. Başlangıçlar. Değişim. Geçmişin sırlarını ve geleceğin anahtarını gizleyen bir el yazması. Her şeyin tam kalbinde, ölümsüz bir aşk. Cadı tarihçi Diana Bishop ve vampir bilimci Matthew Clairmont geçmişten günümüze dönünce yeni sorunlar ve eski düşmanlarla karşılaşır. Fransada, Matthewun atalarından kalma evinde tanıdıkları pek çok kişiyle tekrar bir araya gelirler ancak çok önemli bir kişi eksiktir. Geleceklerine dair en büyük tehdit ise henüz açığa çıkmamıştır ve bunun farkına vardıkları an, hızla Ashmole 782 ile kayıp sayfalarını bulma çabasına gireceklerdir. Ruhlar üçlemesinin son kitabında Harkness güç ve tutku, aile ve sevgi, geçmişten gelen meseleler ile günümüze yansıyan sonuçlarını derinlemesine inceliyor. Auvergne’in tepelerinden Venedik’in saraylarına uzanan bu macerada Diana ve Matthew, devasa şatolar ve üniversite laboratuvarlarında, kadim bilgiler ile modern bilimi kullanarak, sonunda cadıların yüzyıllar önceki keşfini gün ışığına çıkaracak.
"Sır şuydu, ben Bishop-Clairmont ailesinin başı olabilirim ama sen de yüreğisin," diye fısıldadı. "Ve üçümüz bu konuda kesinlikle anlaştık. Yürek daha önemlidir."
Öyle mutluyum ki bu kitabı bitirdiğime! Öyle mutluyum ki bu kitabı bu kadar beğendiğime anlatamam! Serinin ilk kitabı da çok güzeldi. Ama benim için böyle aman aman övebileceğim kesinlikle okuyun diyebileceğim kadar güzel değildi. Özellikle serinin ilk kitabını ikinci kitaba göre daha çok beğenmiştim. Ve böyle üçüncü kitabı okurken bu seri öylesine satın aldığım sadece aklımda hoştu ama okurken bazen sıkıldığım bir seri olarak aklımda kalacak diye korkuyordum. Hatta Hayat Kitabı'nın yarısına gelene kadar bu kitaba da mı 4 puan vereceğim diye üzülüyordum. Aslında bunu başından beri bilmeliydim çünkü Hayat Kitabı'nın girişi bile ayrı güzeldi. Sadece daha heyecanlı devam etmez diye korkuyordum. Ama dostlar öyle güzel gitti ki bu kitap bayıldım. Ne yazık ki yazarımız biraz üşengeç olduğu için tüm olayları son iki yüz sayfada toplamıştı ve o sayfaları o kadar beğendiğim ki her tarafını işaretleyip durdum. Hatta bir ara coştum resmen.
Soğuk burnunu ensemde hissedince, "Burnun donmuş," dedim kıkırdayarak. Nefesim kesildi. "Ellerin de donmuş."
"Neden sıcakkanlı bir kadınla evlendim sanıyorsun?"
"Sıcak su torbası daha kolay olmaz mıydı?"
"Belki de." Matthew beni öptü. "Ama bu kadar eğlenceli olmazdı."
Bu kitaptaki aşk hikayesi öyle güçlü öyle güzel öyle manyak bir şeydi ki uzun süre unutamayacağım. Zaten sırf o aşk hikayesi için okuyordum ama üçüncü kitaba Matthew ve Diana sayesinde aşık oldum. İki karaktere de ayrı bayıldım. Üçüncü kitap benim için yarısından sonra bir solukta okuduğum harika bir kitaptı. Hele zaten ikinci kitabın sonuyla üçüncü kitapta gerçekleşmesini beklediğim o güzel olay öyle bir gerçekleşti ki bayıldım o sayfalara. Sonu desen ayrı bir harikaydı. Yani yazar bekletip bekletip nokta atışını yapmış bana göre. Benim zaten gıcık bir huyum var ki üçlü serilerde ikinci kitabı ilk kitap kadar beğenemiyorum. Bu seride de yine o huysuzluğumu sürdürdüm ama üçüncü kitap çok ama çok güzeldi. Böyle saf saf sırıtıp yazarın kaleminin samimiyetine hayran kaldığım satırlarla doluydu.
"Ama benim için kan ya da nefes kadar vazgeçilmez hale geldin. Kalbim artık seni ve beni birbirinden ayıramıyor. Seni gördüğüm an güçlü bir cadı olduğunu anlamıştım ama benim üzerimde bu kadar gücün olacağını nereden bilebilirdim?"
İşlediği hikaye öyle sıcaktı ki. Hadi aşk hikayesini bir kenara koyuyorum. Diana'nın teyzesi Sarah'dan Matthew'in annesinden babasına ve kitapta uzun süre barınan tüm karakterlere kadar öyle sıcak ve kalabalık bir aileye sahipti ki bir bakımdan da seriyi o yüzden sevdim. Yazarın dili her ne kadar mükemmel olsa da biraz ağırdı. Çok detaya girildiği için sıkıldığım sayfalar çok fazla oldu özellikle de ikinci kitapta. Matthew ile Diana'nın aşkı zaten dillere destan ama onların dışında Matthew'in ailesi ve vampir yaptığı evlatlarıyla olan ilişkisi bana dokunacak kadar güzel işlenmişti. Jack gibi mükemmel bir karakteri kolay kolay unutmayacağım.
Ama yalnız kalmak ne kadar güzel olursa olsun her anımızı yarattığımız yeni canlarla geçirmeye çalışıyorduk. Yatak odamızda şöminenin önünde oturuyor, Rebecca ve Philip'in santim santim birbirine yaklaşmasını, ellerini kenetlerken birbirlerine kendilerinden geçmiş gibi bakmalarını izliyorduk. İkisinin en mutlu oldukları an birbirlerine dokundukları zamandı. Rahimde geçirdikleri aylar onları sürekli temas halinde bulunmaya alıştırmış gibiydi. Yakında bu iş için fazla büyümüş olacaklardı ama şimdilik aynı beşikte uyutuyurduk. Onları nasıl yatırırsak yatıralım, her zaman küçük kollarını birbirine dolamış, yüzlerini birbirlerinin yüzüne bastırmış buluyorduk.
Bu seriyi okumak istiyorsanız kesinlikle ama kesinlikle seri kitapları arasında ara vermeyin ve art arda okuyun. O kadar çok karakter var ki ara verirseniz kesinlikle hikayeden koparsınız. Bir diğer önerim de sakin kafayla okuyun. Sırf okuyuyayım da bitsin diye okursanız seriden bir şey anlamazsınız. Kitaba odaklanabileceğiniz ve aklınızı başka şeylere meşgul etmeyecek ortamlarda okuyun. Aslında üçüncü kitabın kalan yarısını pazar yerinde bile okuyabilirdim o kadar akıcıydı ama ilk iki kitabı sakin bir kafayla okumanızı öneririm. Sonuç olarak serinin son kitabına tek kelimeyle bayıldım. Beğenmeyeceğim ve öylesine diyeceğim bir seri olacak diye çok korkuyordum ama goodreads'den ödül almakta haklıymış. İyi ki okumuşum ve inanın bu imkansız aşk hikayesini kesinlikle unutmayacağım.
"İmkansız," dedim.
"Impossible n'est pas français," diye cevapladı Matthew.
Ne çok seri kitabı okuyorsun. Ben hemen sıkılıyorum serilerden :)
YanıtlaSilBen de diğer türlü art arda seri kitapları okumayı çok seviyorum :)
Sil