Kitap Adı: Akıl Çıkmazı
Orijinal Adı: The Retribution of Mara Dyer (Mara Dyer #3)
Yazar: Michelle Hodkin
Sayfa Sayısı: 464
Yayınevi: Pegasus
Çıkış Tarihi: Mart 2016
Goodreads Puanı: 4.17/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Mara Dyer kendisine söylenen yalanların ardında daha fazlası olduğuna inanıyordu.
Ve haklıydı.
Gerçeğin peşinden giderken yolun sonunda ne bulacağını düşünmekten kendini alamıyordu.
Ama bundan vazgeçmeliydi.
İntikam için daha ne kadar ileri gitmesi gerektiğini bilmiyordu.
Yakında öğrenecekti.
Sadakat ihanete, suçluluk masumiyete dönüşürken Mara Dyer’ın hikâyesinin nefes kesici sonunda kader ile şans çatışıyor…
Yüzleşme zamanı geldi.
"Kahraman," dedi David, Noah'ya hayatında yaşadığı en büyük hayal kırıklığıymış gibi bakarak. "Ejderhayı öldürecek bir kahraman. Ama sen, ona aşık olmayı seçtin."
Şu an resmen hem kitaba aşık olduğum için saf saf sırıtıyorum hem de seriye veda ettiğim için ağlıyorum. İlk iki kitabını art arda aralıkta okumuştum ve üzerinden resmen beş ay geçti. Her ne kadar aklımda bir şeyler kalsa da üçüncü kitapta hangi sorulara cevap aramalıydım falan unutmuştum. İlk ve ikinci kitabın yorumlarını detaylı girdiğim için seriye dair çoğu şeyi geri hafızama kazıdım. Serinin ikinci kitabında aklımda çok ama çok fazla soru işareti kalmıştı zaten Mara Dyer serisi baştan sona bir karmaşa silsilesi. Seri boyunca o kadar çok şeyi merak ediyorsunuz ki artık not almak istiyorsunuz.
"Yani sıradan, yanağa kondurulan bir öpücüğün zararı olmaz," dedim.
"Muhtemelen öyle."
O bunu der demez ben de Jamie'nin yanağına bir intihar saldırısı düzenleyip öpücük kondurmuştum.
"HASİKTİR," diye bağırdı bir yandan yanağını silerken. "Ya öldürseydin!" Elindeki çikolatalardan birini üzerime fırlatmış ve beni anlımdan vurmuştu.
Genel olarak bir serinin son kitabından ne beklersiniz? Aklınızdaki soruların yanıtlanmasını, güzel bir sonu olmasını, size dokunmasını, sonunda salak salak sırıtmayı ve benim gibi duygusalsanız biraz da ağlatmasını. Son kitap tek kelimeyle MÜ-KEM-MEL-Dİ! Michelle Hodkin öyle bir yazmış ki, olayları öyle bir birbirine bağlayarak cevapları ortaya dökmüş gibi nefesimi tutup okudum. İlk kitapta meydana gelen olaylardan, Mara'nın neden böyle olduğundan, Noah'a ikinci kitaptan sonra neler olduğundan, Mara ve Noah'ın kaderinin neden birbiriyle alakalı olduğuna kadar her şey detaylıca verilmişti. Kitabın ilk yüz elli sayfayı kadarı bence sıkıcıydı. Arada baya heyecan zirvede olsa da bildiğiniz üzere bir kişi eksik olduğu için ve acaba gerçekten ortaya çıkacak mı diye beklemekten içim şişti. Bir ara ben de ümidimi kesecektim az daha.
"Bu senin hatan değil ama onunla olmayı sen seçmiyorsun." Ardından David Shaw bana acıma ve küçümseme karışımı bir bakış attı. "Sen böyle olmasan Noah seni sevmezdi."
Kaşlarını çatmasına sebep olduğu kırışıklığı düzeltmek, yüzünü tutup öpmek, onu iyileştirmek istiyordum ama aslında canını yakan da bendim.
Bu kitapta beni rahatsız eden birkaç olay oldu. Özellikle Mara'nın bu kadar soğukkanlı olması bence korkutucuydu. Yaptıkları karşısında hiçbir pişmanlık çekmemesi de ayrı bir durumdu. Mara'yı ilk kitaptan beri çok seviyorum ve ikinci kitapla beraber bu kıza artık ailesi nasıl inanacak, deli olmadığını nasıl kanıtlayacak diye kafayı yiyordum. Mara'nın yaptıklarını tüm çıplaklığıyla yazarın anlatması ama Mara'nın bunlardan rahatsız olmaması beni rahatsız etti. Aslında bunu biraz da şu sonradan vücuduna yerleşmiş olan kapsüllere de verebilirdik ta ki o tren sahnesine kadar. Bir de arada çok boş muhabbetler geçti. Jamie ile Mara'nın muhabbetlerine her ne kadar birkaç kere gülsem de bazı yerlerde fazla uzadığını düşünüyorum.
Günümüzde geçen olaylarda bölüm sonunu nefes kesip sonra büyük bir merakla sayfayı çevirdiğimizde geçmişe dönüp büyük annesini anlatması da ayrı bir heyecanlıydı. Büyük annesinin hikayesini de merakla okudum. Ama sonradan kitap öyle bir yere geldi resmen yazara tamam bitir bunların işini, bırak ağlayayım dedim. Yani artık karakterler kavuşmayacağı halde buruk bir sevince bile sahip olabileceğimi hissettiğim ilk kitaptı. Öyle bir şey yapsa yazara kızamayacaktım.
O anda nedense aklıma, onu ilk gördüğüm an geldi. İstediği şekerlemeyi bir türlü vermeyen otomatı tekmelediği gün. O güne dek, hayatımın her günü bir öncekiyle aynıydı. Bıkkınlık verecek derecede sıkıcı. Acı verecek derecede monoton. Ama sonra Mara, kabuslarımdan gerçek hayatıma girmiş ve ilk andan itibaren kocaman bir gizem olmuştu. Varlığı, çözmem gereken bir problemdi adeta. Nihayet ilgimi çeken bir problem. Ve sonra nasıl olduysa, kendimle de ilgilenmemi sağlamıştı.
Sonuç olarak serinin son kitabı harikaydı. Bir ara çok fena ağladım kitapta. Sonunda da gözlerim doldu yine. Keşke seriye veda etmesek ama elden ne gelir :( Artık Michelle Hodkin'in manyak kaleminden yeni çıkacak bebekleri bekliyorum. İlk ve ikinci kitabı okuyanlar zaten Akıl Çıkmazı'nı okumak için çıldırıyordur. Seriye hiç başlamadıysanız da kesinlikle bir an önce başlayın. Ağır bir spoiler geçip içimi dökeceğim. Umarım seriye başlarsanız çok beğenirsiniz. Kesinlikle benim en sevdiğim serilerin başında geliyor!
"Benim için mutluluğun tanımısın sen. Ve başka biriyle sonsuza dek yaşamaktansa, yalnızca bugünü seninle geçirmeyi tercih ederim."
Ağır Spoiler;
Şu kitabın bana yaşattırdığı manyak hisler! Öncelikle zaten ikinci kitapla beraber Noah'ın ismi merhum diye geçiyordu. Ama bunu kim yedi? Kimse yemedi elbette. Son kitapta Mara'nın üç kişiyi öldürmesi de haklıydı ama bunları çok soğukkanlı yapması beni korkuttu biraz. Sonradan neler olduğunu atlıyorum zaten. Asıl şoka uğradığım sayfalar Dr hanımın bunları nasıl deney olarak kullandığı ve Jude ile Mara'nın nasıl tanışmalarını sağlamasaydı. O binanın yıkılmasının ve Jude'un ellerini geri kazanmasının arkasındaki gerçeği öğrenince çok şaşırdım. Tabii asıl beni fena halde üzen sayfalar Noah ve Mara'nın babasının karşısında yüzleşmesiydi. Hele de Mara ne kadar tehlikeli olduğunu anlayınca "ben böyle olmak istemiyorum" deyip Noah'a onu öldürmesi için yalvarınca başladım ağlamaya. Sonra Jamie'den abisinin ona dair hiçbir şey hatırlamamasını sağlamasını rica ettiğini okuyunca devam ettim ağlamaya. Sonra Mara harbiden öldü sandım ama ölmedi. Sonra Noah güya öldü gösterdiler ve harbi yedim onun öldüğünü. Orada baya kötü oldum. Sonra Noah da ölmedi ve yazara bi yumruk geçirecektim, yeter kekleme bizi diye. Sonra Mara zaten Noah'la birlikte olduğu sürece onun gücünü kötü türlü etkileyeceğini herkesten duydukça artık yazara, tamam ayır bunları gerçekten kızmayacağım dedim. Oralarda da çok fena oldum. Çünkü herkes aynı şeyi söyledikçe artık birlikte olmalarını istememeye başladım. Sonuçta birbirlerine anca zarar veriyorlar. Hatta son söze kadar öyle olacağını ve Mara'nın Noah'ı terk edeceğini sandım ama kandırdım tatlı yarim oldu ve terk etmedi. Çok sevindim öyle bitmesine. Hatta salak salak sırıttım kitaba. Zaten o son sayfalarda nasıl aşk yaşadığımı tarif etmeme gerek yok. Sadece yazarın finalle beraber Mara'nın iyileştiğini en azından belirtmesini isterdim. Zaten bir iki seneye tüm olayları Noah'ın ağzından dinleyeceğimiz şekilde seri tekrar çıkacak. O zaman artık daha detaylı bilgi ediniriz umarım sonu hakkında!
Bu bir aşk hikayesiydi. Çarpık ve karmaşık. Kusurlu ve berbat. Ama yine de bizim hikayemizdi. Biz. Sonunun nasıl olacağını bilmiyor olsam da nasıl başlayacağını biliyordum. Bu yüzden kalemi alıp yazmaya başladım.
Ben bu kitabın fazla yüzeysel kaldığını düşünüyorum. Diğer kitaplar bu kitaptan daha çabuk bitmişti ve yazarın sağladığı o akıcılık bu kitapta biraz aksaktı sanki. Bilmiyorum kötü de vermedin 4 verdim ama işte :)
YanıtlaSilEvet, ben de belirttim zaten. İlk başları baya sıkıcıydı ama sonra ben bayıldım gerçekten :D
SilEksik Parçayı da Bıçak Sırtını da Akıl Çıkmazına da ve özellikle Noah ve Mara vee onların birbirine duyduğu aşka bayıldımm betulcum Noahnın ağzından çıkacak kitap serisi ne zaman elimize ulaşır?
YanıtlaSilKasım 2017de çıkıcaksa en az mart 2018 olmadan çevrilip yayınevinden çıkmaz ne yazıkki
Sil