Kitap Adı: Kardeşimin Hikayesi
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayınevi: Doğan
Sayfa Sayısı: 330
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Serenad fırtınasından sonra Livaneli’den nefes kesen bir roman...
Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir.
Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız.
Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum.
Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir.
Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız.
Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum.
Livaneli'nin kaleminden okuduğum ikinci kitabını ilk okuduğum Serenad'a göre daha az beğendim.Henüz ikinci kitabıyla bu yargıya varmam tuhaf ama belki de ilk okuduğum için de en çok Serenad'ı seveceğim. Bu kitabı hakkında yorumlara baktığımda ya bir kısmın çok beğendiğini, yada bir kısmın hiç beğenmediğini gördüm.Ortası yok mudur diye düşünürken ben de ne mükemmel buldum ne de çok fazla eksik. Kitaba Ahmet karakterinin bir cinayetin ardından zerre heyecan barındırmayan hislerini okuyarak başlıyoruz. Onun bu vurdumduymaz halleri bana Albert Camus'un ünlü eseri Yabancı'nın ana karakterini hatırlattı. Daha sonrasında Ahmet'in hayatına kısa süreliğine gazeteci bir kız dahil olarak cinayetin arka planını öğrenmeye çalışıyor. İlk başta Arzu'nun cinayeti merak konusuyken daha sonrasında Ahmet'in insanlara dokunmayacak kadar neler yaşadığı, bahsettiği ikizi olan kardeşi Mehmet'in nasıl bir acıdan muzdarip olduğu daha büyük bir meraka yön vererek cinayet olayını arka planda bırakıyor. Yazarın kalemini yine çok beğendim. Konuşma cümlelerinde pek betimleme kullanmasa bile paragraflarca Ahmet'in iç sesini okusak da sıkılmıyoruz. Tabii ki en çok merak ettiğim kısım Mehmet'in sevgilisi Olga ile yaşadıklarıydı ama gerçekler ortaya çıkınca onu böylesine mahveden, kara sevdadan bir çukura gömen aslında Olga'ya olan aşkı değil; bu aşkın yan etkilerinin zararları oluyor. O yüzden bu karasevdanın bu kadar direkt Olga'yla eşleşmesini eksik buldum. Ayrıca Mehmet'in başına gelenlerin arka planında kimin parmağının olduğunu ufaktan tahmin etmiştim. Beni en çok şaşırtan da kitabın sonunun beklenmedik sonuydu. O sonu tahmin etmek için sanırım çok dikkatli okumak bile yetersiz kalırdı çünkü yazar tüm kitabı bunu hiç hissettirmeden yazmış.Gözümde mükemmel bir roman olmasa da elimden bırakmadan, kurgusunu ve yazarın kalemini çok beğenerek okuduğum bir kitaptı.Ayrıca yazarın kendi kişisel görüşlerini karakterler üzerinden yansıtma gibi bir eyleme bu kitapta girişmediğini görünce daha çok beğendim.Okumanızı öneririm.
0 yorum:
Yorum Gönder