26 Şubat 2017

,

Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Kuşlar Yasına Gider
Yazar: Hasan Ali Toptaş
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 250
Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Kadirşinas otlarının mırıltısını, of dememenin ilmini, 
eldeyken kıymetini bilmenin erdemini, ömürden giden 
günlerin sabrını okudukça zihnimiz, gönlümüz havalanıyor. 
“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır” sözü 
yankılanıyor kulaklarımızda. 
Kuşlar Yasına Gider; atların koşması kadar doğal, kaleme 
iç çektirecek kadar merhametli bir roman. 
“Toptaş’a yazarlık âdeta bahşedilmiştir.” 
ANDREW RIEMER, Sydney Morning Herald
“Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam, kulağımızda çınlayan uzak bir motor sesiydi ve az evvel dediğim gibi, gitti mi gelmek bilmezdi bir türlü.”
İlk başta itiraf ediyorum ki kısa olmayacak bir süredir kitap okuduğum halde yazarı hiç bilmiyordum. Bu kitabını bir edebiyat dergisinde senenin en çok beğenilen kitabı olması sayesinde merak etmeye başlamıştım. Daha sonra tesadüfi takip ettiğim kişilerden de hakkında övgüler okudum. Kitabı ilk elime alıp arka sayfasını okuyup kapağını incelediğimde ağır yazılmış bir romanla karşılaşacağımı sandım, hatta dilinde zorlanmamayı umuyordum. Fakat kitap başladığı gibi oldukça günümüz bir dille ilerlemeyi sürdürdü. Baba kavramının kitapta ne kadar çok geçeceğini düşündüğüm gibi beğeneceğimi de seziyordum. Ayrıca pek rastlamadığım bir anlatım dili vardı çünkü konuşmalar ayrıca satır başı olması gerektiği yerde kişinin düşüncelerini belirttiği paragraf içlerinde virgülle ayrılarak yazılmıştı. Açıkçası bu da daha büyük bir dikkatle okumamı sağladı. Kitaba başladığım gibi baş karakterin sürekli babasıyla bu kadar detaylı ilgilenmesi aklımda hemen ne iş yaptığı sorusunu aydınlattı. Sonrasında bunun mantıklı bir cevabını alabildim.
Anadolu insanın gündelik hayatına çok naif ve doğal değinilmişti. Anlatım konusunda beni arada bir bozan tek şey bazı cümlelerdeki yapı bozukluğuydu. Bu sayede bazen aynı cümleyi tekrar okumak durumunda kaldım. Sanırım yazar kaleminde bu tarz cümleleri arayı serpiştirmeyi de tercih ediyor. Öykü kurgusuna gelirsek elimden bırakmadan okudum. Hem baş karakterle babasının ilişkisi nereye varacak hem de şu Denizli yolunda her seferinde aynı süratle yanında koşan atın manası nereye varacak derken sayfaları heyecanla çevirdim. Gözümde çok farklı bir kitaptı çünkü ölüme bugüne kadar hiç bilmediğim bir şekilde değindiği oldu. Özellikle o birkaç cümleyi okuduktan sonra ben de öylece kaldım. Kitabın ismini kesinlikle bir olaya bağlıyorum fakat tam olarak aklımdaki midir emin değilim. Bana sorarsanız itiraf edeyim; sonunda bazı sorularım havada asılı kaldı. O beyaz gömlekli çocuğun kim olduğunu tahmin etmek de bize kaldı. Yazarı okumaya kesinlikle devam edeceğim. Hem öykü kurgusu hem de anlatım tarzı benim büyük beğenimi kazandı. Ayrıca kitabın dili, baba-oğul ilişkisi ve sonunda üstüme bir hüznün oturmasını sağlayan satırlarıyla hafızamdan çıkmayacak bir kitap oldu. Baştan sona uzanan büyük bir hevesle okuma şevkim aynı atın yol aldığı gibi sürat kesmedi. Sadece içimde hafif bir eksiklik var kitaba karşı. Bunun dışında kesinlikle öneririm.

0 yorum:

Yorum Gönder