Kitap Adı: İki Şehrin Hikayesi
Orijinal Adı: A Tale of Two Cities
Yazar: Charles Dickens
Yayınevi: Koridor
Sayfa Sayısı: 464
Goodreads Puanı: 3.8/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Adaletin intikam duygusuyla özdeş olduğu ve masumla suçlu arasında neredeyse hiçbir ayrımın gözetilmediği, tarihin akışını değiştiren Fransız İhtilali’nin gölgesinde kalemini sivrilten Dickens’ın ‘yazdığım en iyi hikâye’ dediği bir başyapıt İki Şehrin Hikâyesi…
On sekiz yıl boyunca Paris’te suçsuz yere hapis yatıp akıl sağlığını yitiren Dr. Manette, eski bir dostunun yardımıyla, öldüğünü zanneden kızı Lucie’ye kavuşur. Londra’da hayatlarına devam eden baba kız, beş yıl sonra vatana ihanet suçundan yargılanan genç Fransız Charles Darnay için Paris’teki mahkemeye tanık olarak çağrılırlar. Aristokrat bir aileye mensup olduğu halde, her zaman ezilen halkın yanında yer alan Darnay ile zeki olmakla birlikte dünyadaki hiç kimseyi ve hiçbir şeyi umursamayan soğuk mizaçlı avukatı Syndey Carton'un yolları Lucie'ye duydukları aşk yüzünden kesişir ve iki genç adam giyotinin ölümcül gölgesi altında, kaderlerine doğru sürüklenmeye başlarlar.
On sekiz yıl boyunca Paris’te suçsuz yere hapis yatıp akıl sağlığını yitiren Dr. Manette, eski bir dostunun yardımıyla, öldüğünü zanneden kızı Lucie’ye kavuşur. Londra’da hayatlarına devam eden baba kız, beş yıl sonra vatana ihanet suçundan yargılanan genç Fransız Charles Darnay için Paris’teki mahkemeye tanık olarak çağrılırlar. Aristokrat bir aileye mensup olduğu halde, her zaman ezilen halkın yanında yer alan Darnay ile zeki olmakla birlikte dünyadaki hiç kimseyi ve hiçbir şeyi umursamayan soğuk mizaçlı avukatı Syndey Carton'un yolları Lucie'ye duydukları aşk yüzünden kesişir ve iki genç adam giyotinin ölümcül gölgesi altında, kaderlerine doğru sürüklenmeye başlarlar.
Uzun zamandır öyle merak ediyordum ki meşhur İki Şehrin Hikayesi'nden bahis açıldığında "ben de okudum" cümlesini ne zaman telaffuz edeceğim diye beklerken işte sonunda gerçekleştirdim bu dileğimi. Öncelikle kitap çok ama çok güzeldi. Bana göre kitabın son yüz sayfası bir yana, diğer yarısı bir yana. Tüm kitap boyunca karmaşık olaylara anlam vermek için kendimi öyle zorladım ki satırları tekrar tekrar okudum. Upuzun paragrafları boğucu değilmiş gibi bir de üstüne üstlük bir bölüm içinde tek bir karakterden bahsedilirken ismiyle ayrı soyadıyla ayrı cümle kurmaları fena halde bocalamamı sağladı. Detaylı özet ve karakter özelliklerini okuduktan sonra ancak aklımda bazı şeyler rayına oturdu. Bunun ardından yine de kitabı bağrıma basamadım. Böyle meşhur bir eseri beğenemeyeceğim diye üzülmeye başladım hatta.
Her ne kadar Lucie ile babasının öyküsüne dahil olan Darnay ve Syndey'i bir zamandan sonra mantıklı bir şekilde okusam da eser sürekli kafamı karman çorman etmeyi bir türlü bırakmadı. Mahkeme olayların kitaba giriş yapmasının ardından kitabın ana konusunu oluşturan aristokrat ailenin ardında yatan sırrı okumamla beraber kitaba sarılmaya başladım. Bununla birlikte her şey öyle dokunaklı ve mükemmel bir anlatımla ilerlemeye başladı ki son yüz sayfa sayesinde kitabın harika olduğuna rahatlıkla kanaat getirebildim. Ayrıca bu boğuculuk arasında koca kitap boyunca okuduğumuz karakterleri yavaş yavaş ne kadar sevdiğimi sağlayan da sonlara doğru yaptıkları karşısında bir anda duygu yoğunluğuyla gözlerimin dolmasını sağlayan hislerdi. Kitabın sonlarına doğru elbette gözlerimin dolmasına eşlik eden hafif bir ağlamayla bitirdim son satırları. Uzun ve ağır öykü kurgularına sahip klasikleri okumak beni baya zorluyor ve bu kitapla beraber bu zorluğu kırmaya başladığımı hissediyorum. Henüz okumadıysanız cüret ettiğiniz gibi bir an önce elinize alın. Evet, kesinlikle sabır ve ilgi istiyor. Fakat son satırları okurken emin olun bir şeyler kalbinize dokunmayı gerçekten başarıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder