13 Kasım 2015

,

Zaman İpliği - Nathan Filer | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Zaman İpliği
Yazar: Nathan Filer
Orjinal Adı: The Shock of Fall
Sayfa Sayısı: 320
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 3,80/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa:
Ben benim. Evimdeyim, kolları kabartma kumaşla kaplı koltuğumda oturuyorum. Akşam oluyor. Uzun zamandan beri daktiloda yazı yazıyorum, yorgunum.

Sigarayı koluma bastırıp söndürdüm. Kolumda kabarcık oluştu. Acının beni uyanık tutacağını sandım ama ipi tutamıyorum. Zaman parmaklarımın arasından kayıp gidiyor.

Size ne olduğunu anlatacağım çünkü ağabeyimi anlatmanın en iyi yolu bu. Adı Simon. Bence onu seveceksiniz ama birkaç sayfa sonra o ölmüş olacak. Ve bir daha asla eskisi gibi olmayacak.

Tüyap alışverişimden sonra en çok merak ettiğim kitaplar arasında ilk beşin içindeydi Zaman İpliği. Hele de kitabı okuyanların çok duygulandığını öğrenince merakım ikiye katlandı. Böylece perşembe günü elime aldım kitabı. Arapça dersimi beklerken okudum, evde okudum, tekrar arapça dersini beklerken okudum ve sonunda bugün evde bitirebildim. Kitabın arkasındaki özeti zaten insanı okumaya şevklendiriyor. Hele kapağı! Gerçekten harika bir kapağı var. Kitap hakkında genel görüşümü yaptıktan sonra izninizle bir de spoiler içerikli yorumu yapacağım. Öncelikle hani demiştim ya ben kitabı okurken merakla sayfaları çevirmeyi, gözlerimin dolmasını, sırıtmayı isterim diye. Alın size Zaman İpliği! Bir kitabı böyle merakla okumayalı baya oldu. Tüm olaylar sonunda ortaya çıkacak diye sabırsızlıkla çevirdim sayfaları. Ama Matthew'in yani kitabı kendi ağzından anlatan ana karakterimizin anlatım şekline, doğallığına ve argo konuşma tarzına bayıldım. Çok içtendi gerçekten. Kitabı okurken kafanız çok karışabilir. Şurada 9 yaşında olduğu yazıyor, şurada 19 diyor derken benimki çok karıştı açıkçası. Bir de olaydan olaya atlıyor. Öyle olduğu için sonunda her şeyin berrak bir şekilde açıklanmasını daha büyük merakla bekliyorsunuz. Sorarsanız kitabı bitirdiğimde bir boşluğa düştüm. Gözlerim doldu ama istediğim gibi rahatlayamadım. Nasıl desem bunca sayfadır okuyup dört gözle beklediğim final bu muydu dedim ne yazık ki. Ama (elbette ama) diyeceğim. Ama sonradan kitabı araştırdım ve İngilizce yorumcuların videolarını daha izledim (hatta berbat bir İngiliz aksanına dahi katlandım). Meğer yazar bu kitapla ilgili bir de kısa film çekmiş ve ödül kazanmış. Kısa film ise harika! İzledikçe hüzünleniyorum. Sakın kitabı bitirmeden izlemeyin. Sonra kitabın birkaç özetini daha okuduktan sonra aklımda soruların çoğu gitti, azı kaldı. Bu yüzden 8,5 verdim. Ama bana sorarsanız Matthew'in anlatım tarzı ve o koca merak için kesinlikle okuyun derim!

"Bu sayfaları da diğerlerinin arasına katıp her şeyi arkamda bırakacağım. Geçmişi yazmak onu yatıştırmanın, eski defterleri yeni baştan açmanın bir yol. Anıları her zaman var olacaklarını bildiğimiz kağıt parçalarının üzerine yerleştiriyoruz. Fakat bu hikaye hiçbir zaman bir hatıra özelliği kazanmadı, kendini koyvermenin bir yolunu buluyor. Sonunu bilmiyorum ama bundan sonra neler olacağını biliyorum. Koridor boyunca, veda partisi seslerinin geldiği yere doğru yürüyorum. Fakat daha ileriye gitmeyeceğim. Önce sola, sonra sağa döneceğim, ardından da çıkış kapısını iki elimle ardına kadar aşacağım. Bugün yapacak başka bir işim yok. Bu bir başlangıç!"

Spoiler bölümüme geçiyorum. Açıkçası kitabı okurken aklımdan yüzlerce şey geçti. Şimdi spoiler olarak şunu söylüyorum ki Matthew, down sendromlu abisi Simon'un ölümüne şahit oluyor. Hatta sadece şahit olmakla kalmıyor, bir bakımdan onun yüzünden ölüyor. Matthew bu suçluluk hissiyle şizofreniye kadar kafayı yiyor. Kitapta hem geçmişten hem de şu anki Matthew'den karışık bir şekilde bahsediliyor. Kitabın bir bölümünde Matthew'in daktilo yazılarını okuyoruz. O kısımları da beğendim. Okudunuz mu bilmiyorum ama Calia Read'in Kördüğüm adında mükemmel bir kitabı var. Mesela o kitap da kafamı çok karıştırmıştı. Hatta bir ara o kitaptan esinlenerek Matthew, aslında Simon mu diye bir sürü düşünce geçti aklımdan. Anlayacağınız bir ara Matthew'e takılıp ben de kafayı yiyordum, o kadar aklım karıştı. Olayların en sonunda berrak bir şekilde açıklandığı kısımda kitabı öyle sıkı sıkı tutuyordum ki sonunda istediğim satırlar gelmişti! Kitabı beğenmemek elde değil ama bir yandan da diyorum ki keşke bu kadar karman çorman yazmasıydılar. Belki bir gün tekrar baştan sona okur ve aklımdaki tüm soruları okuyup da o zaman anlam veremediğim satırlarda bulurum, kim bilir? Şimdi izninizle o videodaki harika sahnelerden fotoğraflarla kitaptan replikleri art arda dizerek yazıma son vereceğim.
"Annemin deli olduğunu söylemiştim. Evet dedim ama bunu fark edemeyebilirsiniz. Yani size söylediğim hiçbir şey onun deli olduğunu ispatlayamayabilir. ancak deliliğin farklı türleri vardır. Bazı delilikler ilk başta delilik belirtisi göstermezler, bazen kibarca kapıyı çalarlar ve siz içeri kabul ettiğinizde odanın bir köşesinde oturup büyürler."
"Karanlık, gece vakti, ağzım, gözlerim, çamur içinde, hala yağmur yağıyor. Onu sırtlamaya çalışıyorum ama yerler ıslak. Onu kaldırıyorum, düşüyorum, bir daha kaldırıyorum, yine düşüyorum, sesi çıkmıyor. Cansız kolları iki yanında sallanıyor. Konuşması için yalvarıyorum. Lütfen! Bir şey söyle! Tekrar düşüyorum, ona sarılıyorum, yüzünü yüzüme yaslıyorum, ona o kadar sıkı sarılıyorum ki vücudunun soğuduğunu hissediyorum, konuşması için yalvarıyorum. Lütfen. Lütfen. Konuş benimle."
"Şişşt. Şişşt. Geçecek. Sesi o kadar olgun ve nazikti ki... Hayatımda ilk kez bir ağabeyin varlığını hissettim."
"Aptalcaydı. Onu duyabiliyordum. Arabada yanında oturuyordum, üstelik sesli ağlıyordu. Babam da öyle. Hem araba kullanıyor hem de ağlıyordu. Acaba ben de ağlıyor muydum, gerçekten bilemiyorum ama anladığım kadarıyla ağlıyordum. Görünüşe göre ağlıyor olmam gerekirdi. Yanaklarımı dokundum ama kuruydular. Ağlamıyordum."
"Anlatmaya devam edebilirim ama beni artık tanıyorsunuz. Daktilonun şeridindeki mürekkep kuruyor. Burası kapanıyor. Bu herkesin düşünmesini yetecek kadar küçük puntolu bir yazı."
"MERHABA. İsmim Simon Homes. Bana kardeşim diyebilirsin. Beni unutmandan korkuyorum. Buradaki insanların başına bu geliyor. Bizi unutuyorlar. Bundan nefret ediyorum. Sabahları neler yaptığımızı hatırlıyor musun? Babam gelene kadar kapının arkasında saklanır sonra da onunla güreşirdik. Eğlenceliydi. Birlikte ne güzel eğlenirdik. Unutacağım hiç aklıma gelmezdi. Bir seferinde seni okyanus kıyısındaki kayalıklardan yukarı taşımıştım, zordu ama başarmıştım ve benimle gurur duymuştun, beni unutmana izin vermeyeceğim Matthew. Beni unutmana asla izin vermeyeceğim. Gelip benimle oyun oynamak zorundasın."

Kitabı okuduktan sonra buyurun bunu izleyin.

İşte kitap hep böyle repliklerle dolu. Haftaya çok fazla kitap okuyamayacağım yani blogum pek bir sakin olacak. Görüşmek üzere.

2 yorum:

  1. Ayy çok ilginç duruyoo okumak istedim. Yarın eğer ki tüyapa gidersem almayı düşündüğüm kitaplar arsına aldım bile! thx

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, bence de oku ama internetten alırsan daha uygun fiyata elde edersin. Tüyap'da indirimleri uygun olmayan kitapevlerinden biri Pegasus'du. İstersen Tüyap yazıma bir göz atıp git :)

      Sil