Kitap Adı: Ay Bahçesi
Yazar: Kristin Hannah
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 384
Goodreads Puanı: 3.7/5
Benim Puanım: 4,5/5
Arka Sayfa;
Aşk, masumiyet, fedakârlık ve inançla örülmüş bir peri masalı…
Kim olduğunu ve ıssız Maine sahillerine nereden geldiğini bilmeyen Selena kendini yabancı yüzlerin arasında kaybolmuş hisseder. Bu tanımadığı dünyada sadece tek bir kişi ona huzur verir; kendisi gibi yalnız olduğunu gözlerinden okuyabildiği Ian Carrick…
Eskiden son derece başarılı bir doktor olan Ian, insanları iyileştirme arzusundan vazgeçmesine neden olan telepati yeteneği yüzünden toplumdan uzak bir yaşam sürdürmeye karar vermiştir. Ancak Ian bu doğaüstü yeteneğini Selena’nın üzerinde kullanamaz. Genç kadın, masumiyeti ve güzelliğiyle Ian’ın aklını başından almakla kalmayıp karanlığı ışıkla, sessizliği kahkahalarla yok eder. Onun sayesinde Ian hayata ve kendine yeniden inanmaya başlar. Fakat geçmişten çıkagelen gizemli bir gölge, bu büyük aşkı ve Selena ile Ian’ın kurduğu hayalleri yıkmakla tehdit edecektir.
Pek sevgili yazarımızın yalnızca romantizm türüne hitap eden kitaplar yazdığını da bu güzelim romanıyla öğrenmiş oldum ve elbette çok ama çok sevindim çünkü günümüz dram-aşk romanlarını bir kere beğendim mi hemen bağrıma basarım. Ay Bahçesi kesinlikle tahmin ettiğimden kat kat harika bir romandı. Baştan son bölüme kadar beklemediğim olaylar gerçekleşti ve şaşırdığım kısımsa bunların en ufak benzerlerinin yaşandığı kitaplardakinin aksine yazar hep bir şeyleri farklı yazmak için kaleminin sihrini kullanmıştı. İlk defa bir kitapta okumaya fırsat bulduğum konusunun dikkat çekici kısmı ise Ian'ın telepati güçleriydi. Geçirdiği kaza sonucu temasta bulunduğu insanların özel anlarından kesitler bir anda gözlerinin önüne seriliveriyor. Bu durumun peşini bırakmayacağını anlayınca el mahkum doktorluğa veda ediyor. Bu olayların ardından intihar girişimi sonucunda hayatla ölüm kalım savaşı veren bir kadın hayatına giriyor ve yıllar sonra tüm doktor yetenekleri bu kadının üzerinde tekrar yaşatmaya başlıyor. Ona Selena adını veriyor ve uyanmasını sabırsızlıkla bekliyor.
Bir yerlerde bir martı öttü. Bu ona yeni doğan bir bebeğin çığlığını anımsattı. Tanrı'nın muhteşem senfonisiydi bu.
Ian yavaşça gözlerini açtı ve içini sızlatacak kadar büyük bir sevgiyle Selena'ta baktı. "Ah, tanrıçam," dedi boğuk bir sesle. "Sonunda müziği duyuyorum."
Bundan sonrasında Selena'nın uyanmasının ardından zihniyle iç içe olduğu oyunu okuyoruz. Bir bebek gibi onunla adım atan zihni sayesinde içinde Ian'a karşı yeşeren hislerle doğru düzgün bir yolda ilerleyemiyor. Selena günden güne kendini geliştirip dişini sıkıp tüm bedenini ve zihnini iyileşmek için yorarken Ian aynı karamsar hayatına bürünüyor. İkisinin aşkının doğuş hikayesi ve bir araya gelmelerinin ardından o masumiyetin tadını iliklerimize kadar hissediyoruz. Beklemediğim ölçüde beni etkileyen bir kitap oldu. Özellikle Selena'nın o sürekli onu yarı yolda bırakana aklıyla içine kapandığı hüznü yazar çok derin satırlara geçirmişti. Elimden sayfalar akarken sonlara doğru elbette bir olayın patlak vermesini bekliyordum ki öyle de oldu. Yorumumun başında değindiğim başka kitaplarda okuduğum bu konunun aksine yazar tamamen farklı bir çizgide ilerleyerek beni şaşırttı. Son satırına kadar "keşke daha uzun olsa" diyerek okudum. Yazarın her romanıyla kalemine daha çok bağlanıyorum. Kitaplarını hemen okuyup bitirmek istemiyorum ama böyle tam benim zevkime hitap eden romanlarını okudukça sıradakini elime almak için sabırsızlanıyorum. Fedakarlığa, akıl hastalığına ve aşka harika dokunuşlarla değinen dopdolu bir kitaptı. Keyifli okumalar dileyerek canı gönülden öneririm.
0 yorum:
Yorum Gönder