20 Haziran 2016

,

Geceyarısı Leydisi - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Geceyarısı Leydisi (Karanlık Sanatlar #1)
Orijinal Adı: Lady Midnight (The Dark Artifices #1)
Yazar: Cassandra Clare
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 820
Goodreads Puanı: 4.52/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
KAHRAMANLAR DA KAYBEDEBİLİR. AMA ASLA PES ETMEZLER. ONLARI KAHRAMAN YAPAN DA BUDUR.
Cassandra Clare’in uluslararası çoksatar “Ölümcül Oyuncaklar” evreninde geçen yeni serisi “Karanlık Sanatlar”da Los Angeles Gölge Avcıları  başrolde! Geceyarısı Leydisi bir Gölge Avcıları romanı.
Felaketlerin Gölge Avcıları’nı yok olmanın eşiğine getirmesinin üzerinden beş yıl geçti. Emma Carstrairs artık ailesinin yasını tutan bir çocuk değil, onları öldürenleri bulmaya ve intikam almaya kararlı genç bir kadın. Parabatai’si Julian Blackthorn’la el ele veren Emma, tüm Los Angeles’ı saran şeytani bir planı araştırırken aklına ve kalbine güvenmesi gerektiğini öğrenecek. Tabii kalbi onu tekinsiz yollara doğru sürüklemedikçe...
Julian’ın beş yıl önce peri halkı tarafından kaçırılan kardeşi Mark’ın, Gölge Avcıları’nın yardımına ihtiyaç duyan periler tarafından geri getirilmesi işleri iyice karıştıracak. Ama peri diyarında zaman öyle farklı işliyor ki, Mark, ailesini tanımakta zorlanacak. Acaba periler, Mark’ı gerçekten ailesine bırakacak mı? 
Bol ışıltı, şatafat ve meşhur Gölge Avcıları’yla, Geceyarısı Leydisi, Cassandra Clare’in “Karanlık Sanatlar” serisine sarsıcı bir giriş.
SEVGİDEN DAHA BÜYÜK BİR YASA YOKTUR!
Bu kadın ne yazarsa yazsın istinasız okurum! Geceyarısı Leydisi tek kelimeyle mükemmeldi. Seriye ilk giriş kitabı bu kadar mükemmelse daha neler göreceğiz Allah bilir! Açıkçası ben bu kitabı deli gibi beklemiyordum çünkü henüz Cehennem Makineleri'ni okumamıştım ve Cassandra'nın kalemine kesinlikle o seriyle aşık olmuştum. Ölümcül Oyuncaklar serisinin sonunda Karanlık Sanatlar serisinin ana karakteri geçiyordu fakat çok detaylı hatırlamıyorum çünkü yaşları küçük olduğu için aklımda pek yer edinmemişlerdi. Julian'a aşığım diyordu herkes ve evet katılıyorum ben de kendisine tutuldum! Kitabın bu kadar kalın olması insanın gözünü korkutmuyor değil. Bir buçuk günde bitirdim ve bazı satırlar o kadar güzeldi ki tekrar tekrar okuduğumdan dolayı çok yavaş ilerlediğim bir kitap oldu. İlk iki yüz sayfası pek olaylı değildi ama ben yine de karakterleri tanımak için dikkatli ve severek okudum. Emma'yı çok sevdim! Aslında Emma'yı bu kadar sevmeyi beklemiyordum ama özellikle sonlara doğru yaptıkları karşısında ona karşı içimde ayrı bir sempati oluştu. Bu kitapta en ama en çok sevdiğim şey Cassandra'nın beni rahatsız edecek bir unsuru kitaba sokmamış olmasıydı. Tabii sonda yine bombayı patlatıp beni deli etti ve eminim ikinci kitabı büyük bir rahatsızlıkla okuyacağım ama yine de ilk kitapta önceki serilerinde yaptığı gibi kişiyi karakterlerden soyutlayacak veya iki mükemmel karakter arasında seçim yapmanızı sağlayacak bir durum mevcut değildi.
"Yasalar anlamsızdır, evlat," dedi Malcolm, hala duyabilen bir sesle. "Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir. Ve hiçbir yasa ondan üstün değildir."
Kitapta aşık olduğum diğer bir şeyse işlenen aile kavramıydı. Julian ve Mark'ın kardeşlerine beslediği şefkatı okurken satırları işaretlemeye doyamadım, eridim resmen. Kardeşlerin hepsini okumaya ayrı bayıldım. Olay kurgusunda geçen ana konu da ayrı heyecanlıydı. Zaten parabatai'ler arasında geçecek bir aşk hikayesi olması kitaba çok büyük bir beklentiyle başlamanızı sağlıyor. Kitabın bu kadar uzun olması başta rahatsız etse ve Cassandra seri başlangıç kitabını niye bu kadar uzun tutmuş dedirtse de daha sonrasında ona minnet duyuyorsunuz. Her yeni bölümle karakterlere daha derinden bağlanıyor, olayların devamında neler olacak diye meraktan çatlıyorsunuz. Cassandra'yı ilk Ölümcül Oyuncaklar serisiyle tanıdığımda üçüncü şahıs yazması beni rahatsız etmişti. Fakat daha sonra kitaplarında ilerledikçe ve bu üçüncü şahıstan yazması sayesinde her serisinde olan kalabalık karakterlerin her birinin iç sesini duymamız ve onların bakış açısında okumamız yazarın tüm kitaplarını ayrı sevmemi sağladı. Ve inanıyorum ki bu üçüncü şahıstan yazma olayını herkes başaramaz. Bugüne kadar okuduğum fantastik & distopik kitaplar arasında çok nadir üçüncü şahıs anlatıma rastladım, ilk önce beni kitaptan soyutlanmamı sağlasa da yazarın mükemmel kalemiyle bayıla bayıla okumaya başlıyorum. Konu Cassandra olunca zaten ayrı bayılıyorum.
"Sen burada yokken, şuramda hissettim," dedi Emma parabatai mührünün çizili olduğu koluna dokunarak. "Sen de hissettin mi?"
"Evet," dedi Julian. "Senen uzakta kalmak ben üzdü. Sanki kaburgalarımın altında bir kanca varmış da bir şey diğer ucundan çekiyormuş gibi. Aramızdaki mesafe ne olursa olsun sana bağlıymışım gibi."
Gelelim biraz da kitapta geçen karakterleri yakından tanımaya. Öncelikle benim Cehennem Makineleri sayesinde başıma ağrı sokacak kadar ağladığım Tessa,Jem ve Will geçtiğinde yüreğim pır pır etti. Clary ve Jace, Magnus ve Alec de geçiyordu elbette. Geceyarısı Leydisi'ni yazarın diğer serilerini okumadan okuyabilir miyiz diye soranlara önceki serileri okumasanız da bu kitabı çok iyi anlarsınız elbette ama önceki serilerde geçen o isimleri okuduğunuzda kalbiniz pır pır etmeli bence. O yüzden yazarın diğer serilerine kesinlikle önce okumalısınız. Gelelim kitabın sonuna. Böyle koca kitabı sımsıkı tutarak okudum sonunu. Öyle bir bitti ki bir daha ki seneye kadar nasıl dayanacağımı bilmiyorum, muhtemelen ekitabı çıktığı gibi ingilizce üzerine atlayacağım. Serinin ilk kitabına dair herkesi çok ama çok sevdim. Ana karakterlerin yanında Julian'ın tüm kardeşlerini, Cristina'yı ve Mükemmel Diego'yu bile biraz sevdim. Bu seride aslında Cehennem Makineleri gibi ana üç karakter barındırıyor ve bu beni çok korkutuyor. Cehennem Makineleri gibi bir duruma daha düşürsem ciddi depresyona girerim. Ama Julian ve Emma'nın birbirlerine olan aşkından eminim. Ruhu yaralı Mark ne yaparsa yapsın aralarına girecek olursa beynimde şimşekler çakar. Bu arada Julian'ın aşkını okumak beni öldürdü resmen. Eriyip bittim, satırları işaretleyip durdum. Emma ve Julian arasında geçenleri okurken suratımdaki o sıcacık salak tebessümü unutamıycam. Ayrıca şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Fantastik yönden de beni ziyadesiyle tatmin eden bir kitap oldu. Mühim olay gerçekleştiğinde gözlerimde hem dehşet hem de büyük bir heyecanla okudum.
Emma kaşlarını çatmış, gözlerinde kasvetli bir ifade vardı. Cesedi hatırladığı için olabilirdi ya da sadece okyanusu düşündüğü için. Tam karşısında yaşadığı, her gün sahilinde koştuğu okyanustu bu, oysa Julian bunun Emma'yı nasıl korkuttuğunu biliyordu. Emma titreyerek, hastalıklı bir halde o okyanusa girmeye zorlayabilirdi kendini, fakat Julian bunu izlemekten nefret ediyordu. Güçlü Emma'sının kendisine bile açıklayamadığı, böylesi ilkel ve isimsiz bir şeyden duyduğu dehşetle mahvolduğunu görmekten nefret ediyordu.
Son zamanlarda Artemis'in çevirisi vb. çok eleştiriliyor fakat ben çoğunlukla katılmıyorum. Çok güzel bir çevirisi vardı ve yazım hataları her ne kadar olsa da yayınevinin kitabı satışa çıktıktan sonra hemen çevirmeye başladığı düşünülünce okuyucuları inatla ve sebepsizce bekletmedikleri için kucak dolusu teşekkürler. İkinci kitabı da aynı hızla çıkaracaklarından eminim. Kitabın baya bir yerini işaretledim. Muhtemelen canım sıkıldıkça açıp okuyup delireceğim. Daha fazla uzatmıyorum, mükemmel bir kitaptı. Bir an önce Cassandra'nın kalemine atlayın!

2 yorum: