4 Aralık 2016

,

Sonat - Işılsı Gültekin | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Sonat
Yazar: Işılsı Gültekin
Yayınevi: Müptela
Sayfa Sayısı: 458
Puanım: 3,5/5
Arka Sayfa;
"Pençelerini çıkarmış bir tilki, Aslan'ın karşısında ne kadar şansı olduğunu düşünüyor?"
Hazar ve Hazan... İsimlerinin arasındaki farklı olan tek harf, hayatlarını iki yaka gibi ayıran bir köprüydü; üzerinden geçen onlarca insanın suların derinliğini görmeyen binlerce gözüne şahitlik etmiş.
İkisinin dalgası aynı müziğin notasında çarpıştı.
Adam bir suçun tehlike çanlarını fısıldarken, kadın onun bileklerine kapanan kelepçenin sesi gibiydi. Ona tutundu. Kızıl saçların dolandığı bileklerde çiçekler açtı.
Mavi güller, kadının kulaklarına adamın sözlerini fısıldadı: “İmkansız, ulaşılmaz, eşsiz...”
Tahmin ettiğimden daha çok beğendim ama istediğim kadar beğenemedim. Kitap boyunca anlatım tarzında, repliklerinde, karakterlerinde hem çokça beğenemediğim unsur, hem de çokça beğendiğim kısımlar vardı. Öncelikle şunu içtenlikle belirtmek istiyorum ki; kitabın yazarı gerçekten güzel, detaylı, farklı ve okuyucuya samimi hisler geçirmeyi büyük bir istekle geçirmeye çabalamış. Bunu hem okuduğu kitaplardan alıntıları kendi hikayesindeki satırlarda pekiştirmesiyle, hem de değişik bir hikaye sunma gayretinden anlayabiliyorum fakat alıntılar ve bazı büyük beğenimi kazanan kısımlar haricinde bu farklılık bana ne kadar geçebildi diye sorarsanız yanıtım çok olumlu olmayacak. Kitabı ilk baştan ele alırsak en çok kafamı karıştıran Hazan ve Hazar'ın isimlerinin bu kadar çok tıpatıp olmasıydı. Sanki bu ikilinin karmaşık isimleri yeterince çok geçmiyormuş gibi yazarın bir anda Hazan'ın arkadaş listesini ve sınıftakilerin isimlerini üst üste yazması iyice kafamı bulandırdı. Keşke erkek ve kız karakterlerin isimleri bu kadar benzemeseydi. Estetik açıdan çok hoş durmuş olabilir ama bu benzerlik yazarın da hatalar yapmasını sağlamış. En büyük ve beni en çok rahatsız eden örneği; Hazan ve Hazar'ın isimlerinin geçtiği bir satırda pat diye Hazar'dan çocuk diye bahsedilmesiydi. Bu çocuk öznesi bence kesinlikle sadece Hazar'ın ismini öğrenmeyene kadar kullanılabilirdi ya da kız ve çocuk şeklinde çift olarak. Yazılım tarzında diğer büyük hatalardan biri de Hazan'a ait bir konuşma cümlesinin sonunda başka bir karakterin tepkisini okumamızdı. Bir diğeri de Hazan'a ait bir paragrafta pat diye olayları Hazar'ın bakış açısından okumamızdı. Konuşma satırları arasında çok fazla kısa cümleler vardı ve kabullenilmeli ki çok da derin ve okuyucuyu şaşırtan betimlemelere sahip değildi. Zorlama ya da değil bir şekilde az da olsa ağdalı cümleler kitabı daha güzel kılabilirdi ve elbette benim de daha çok satırı işaretlememi sağlayabilirdi.
Kitabı ilk okumaya başladığımda karakterlerin tepkileri karşısında doğal bir tavırla argo kullanmalarını samimi bulmuştum. Fakat bir zamandan sonra asla sansürlenmeyen bu kadar çok küfür içermesi beni rahatsız etmeye başladı. Sonuçta bu tür kitapların hangi yaş aralığına daha çok hitap ettiğini biliyoruz. Ayrıca kitaplarda bazı şeyler o kadar derine girmeden üstünden anlatımla da üsturuplu yazılabileceği için yazarın ısrarla bu küfürlere devam etmesi çok rahatsız edici olmaya başladı. Elbette erkekler kendi aralarında sürekli böyle konuşabilirler ama bunu devamlı olarak önümüze koymamak da yine yazarın elindeydi. Yakınlaşma sahneleri bakımından da yine belirli bir yaşa hitap ettiğini düşünüyorum. İkili arasında geçenler yüzünden değil, argo ve diğer lafların içeriğinin altında yatanın pis olması bakımından. Ama beni en bariz rahatsız eden tabii ki sürekli devam eden çilli, saç, koku ve tilki olayıydı. Bu kelimeleri ne kadar okuduk saymadım ama bir zamandan sonra çokluğu sayesinde göz devirmeye başladım çünkü ne olursa olsun iki cümlede bir "tilki" kelimesi görmek beni ifrit etti. Bunlara daha çok dikkat edilseydi ve gözüme batmasaydı çok memnun olurdum. Hazar da Hazan da rahatça kabul edilebilecek bir şekilde klişe karakterlerdi. Hazan'ın daha güçlü olmasını beklerdim ama "ağlamaktan nefret ederim" diyen bir kızın sürekli ve ısrarla her şeye ağlaması aslında yazarın kitabın başında karakter tanıtımlarında yazdığı cümlelerin gerçekliğini çok da umursamadığını kanıtlıyordu.
Ayrıca daha önce intihar etmekten hiç bahsetmeyen ve asla ölmek istemeyen bir kızın, bir olay sonucu "bıraksaydın da ölseydim" gibi gereksiz laflar söylemesi çokça geçti. Aynı bunun gibi örnek verebileceğim keşke eklenmeseydi, ne gerek vardı diyebileceğim kitabın tadını kaçıran alakasız olaylar da sürekli öne çıkıp sırıtıp durdu. Hazar desen tipik bir kötü erkek modeliydi. Davranışları ve konuşması kesinlikle kendini sıyıracak türden değildi. Kitapla ilgili beğendiğim kısımları araya koyarak sonu hakkında düşündüklerimi de ardından ekleyeceğim. Beğendiğim en bariz kısım müziğin ve alıntıların bu kadar güzel eklenmesiydi. Bu tadı yazar çok güzel verebilmişti. Ayrıca hikayenin gidişatını ve ikili arasında doğacak hisleri merakla okudum. Nedenini tam çözemesem de kitaba çokça değer verdim; öyle ki okurken arada bir kitabı sadece bir kere okuyabileceğimi ve satırları bir kere okumakla hafızama kazıyacağımı bildiğim bir his heyecanlanmamı sağladı. Hatta bu his öyle güzel gitti ki sonunu beğenseydim kesinlikle daha yüksek bir puan verirdim. Kitabı çok daha beğenebilirdim ama bazı olayları öyle saçma buldum ki elimde olmadan üzülürek beğenim azaldı. Sevdiğim kısımlardan birisi de ilk başta lisede geçen olayların doğallığıydı. Bunun dışında da her ne kadar klişe olsalar da karakterleri de sevdirmeyi başaran bir kitaptı. Daha doğrusu bazı hareketleri sonucunda dudaklarınızdan bir tebessüm çalabilmeyi başarabilen türdendi. İkili arasında atışmaların sırıtmamı sağladığı da oldu. Kitabın sonuna gelirsek gerçekten gereksizdi. Kitapta öyle şeyler gördük ki bunu da atlatabilirlerdi. Yazarın imkansız aşkı yansıtmasını beğendim çünkü saçma nedenlere dayanmıyordu. Ama sonunu ciddi anlamda beğenemedim. Sonsöz kısmını okurken içime ağır bir hüzün yayıldı fakat son olayların karışıklığı ve kesinlikle hak etmediğini düşündüğüm o sonu okurken öfkelenemedim bile. Ve elbette gözlerim yaşlarla da dolmadı. Aslında kitaplara çok kolay ağlayan birisiyim ama duygu yoğunluğu final kısmında satırlarla bana geçmeyi başaramadı.
Genel olarak bakıldığında beğenerek okuduğumu itiraf etmeliyim ama hayır, tam istediğim tadı alamadım. Yazarın farklı bir şeyler yazmak için uğraştığı çok ortada ama bazı yerler de öyle kötü gitti ki üzüldüm. Samimiyetini de beğendim ama gözüme batan onca şey varken bayıldım diyemem. Olay gidişatı olarak sonuna doğru giden kısım haricinde kesinlikle saçma diyemem çünkü çoğu şey pat diye olmak yerine güzelce uzatılmıştı. Beklediğim gibi ağır aksiyon arka planlı bir kitaptı ve bu olayların gidişatı beni heyecanlandırmayı başardı. Türk romanlarında o aksiyon hissi hep bana fazla yapmacık geliyor ama bu kitapta o hisse çok kapılmadım. Londra, Rusya, İzmir, İstanbul gibi gezdikleri yerlere ve Hazar'ın rus geçmişine de çok hoş değinilmişti. Fakat beğendiğim kısımlarla beğenmediklerimi toplayınca canı gönülden ısrarla öneremiyorum. Unutmadan içindeki çizimler gerçekten harikaydı. Kitabı en ufak merak ediyorsanız almanızı öneririm çünkü karşılaştırabileceğiniz kitaplara göre herkese farklı hisler yaşatmayı başarabilecek tatta bir roman. Kitabı kelimelere bölsem şöyle olurdu; samimi, hoş, karışık, aşkı hiç tatmadığım farklılıkta olmayan, enstürmanla bezenmiş, bol şiirli ve kızıl saçlarla sarı hareli gözlerle dolu. Ne kadar detaylı eleştirsem de kitabı düşündüğümde aklımda ısrarla güzel düşünceler havaya zıpladığı için çok fazla puan kırmıyorum. Merak eden herkese keyifli okumalar diliyorum.

2 yorum: