30 Haziran 2016

Haziranda Neler Yapıyorum?

Geçen mayıs ayında neler yaptığıma dair bir yazı yazmadım çünkü benim için sınavlarıma hazırlandığım ve çoğunlukla evde olduğum normal bir aydı. Sadece ayın sonunda bir kez Vialand'a gittim. Bu ay ise çok güzel geçti. Öncelikle ayın başında açık öğretim sınavlarım vardı ve ilk defa bu kadar çok ders çalıştım. Seçtiğim tarih derslerinden geçmek için sahura kadar ders çalıştım. Test çöze çöze bi alem oldum. Normalde ciddi derslerim olmadığı için zorlandım gerçekten. Sınavlarıma da tam Vezneciler'deki patlamadan bir hafta sonra Vezneciler'de girdim. Çalışınca insan bir şeyler yapabiliyor cidden. Sınav sonuçlarım beş gün sonra açıklanacak. Şayet bu sınavlarla kredimi tamamlarsam elveda lise, fakat tamamlayamazsam temmuzun 20'sinde yapılacak sınavlara da girmem şart olacak. Ardından sınavlarım bittiğinde zaten ramazanda olduğumuz için ya biz iftara gittik ya da bize gelindi. Ramazana girmeden önce de Karaburan'a son kez denize girmeye gittik. O gün de çok güzeldi, kuzenlerimleydim.
Bu ayın en güzel yanı sevdiğim insanlarla bir araya gelebilmem oldu. Kuzenlerimle defalarca kez görüştüm. Uzun zamandır görmek istediğim yakın bir arkadaşım ile de görüşme fırsatı buldum. Sonra da oruçlu oruçlu bir gün Vialand'a gittik ve mükemmeldi. Evet, çok susadım. Evet, çok yoruldum ve eve gelince yığıldım ama çok güzel bir gündü. Ne yazık ki ilk sefer gittiğimdeki gibi cesaretli değildim, bu sefer neye binsem içimde tuhaf bir ürperti vardı. Özellikle de adalet kulesine bindiğimde çok fena korktum. Kız kardeşim de biraz ağladı, oysa iki kez üst üste binmek için deliriyordu. Aslında bu kadar korkmamızın nedeni adamın makineyi yukarıda yirmi saniye kadar tutması ve ha indi ha inecek derken sizin kalbinize inmesiydi.

Bunların dışında bildiğiniz üzere ben çok az giysi alışverişi yapıyorum çünkü sürekli kitap alıyorum ve eskisi gibi kıyafete olan aşkım çok değil. Kız kardeşim de tüm kışın harcamadığı parayla bu iki aydır instagram'dan bulduğu butiklerden sürekli alışveriş yapıyor. Zevklerimiz aynı olduğu için aldığı her şeyi giymek istiyorum. Bu yüzden de ortak almamız gerekiyor. Anlayacağınız paramın büyük bir kısmı da kıyafetlere yatırılmaya başlandı. Ama benim bu ay aşık olduğum tek bir şey vardı. Onlar da babama yalvarıp kendime aldırttığım New Balance'ler oldu. Bu garibim betülün dört sene önce bir çift kırmızı harika ayakkabısı vardı. Ayrıca o zamanlar New Balance böyle uçuk bir marka değildi Türkiye'de. Ayakkabılarını azıcık indirimle 100 lira alıyordunuz. Fakat daha sonra ben o mükemmel ayakkabılarımı kapıdan çaldırdım, hala içimde yaradır. Sonra uzun süre aileme bana yeni ayakkabı almaları konusunda ısrar ettim. Klasik annem "senin zaten spor ayakkabıların var" diyerek geciktirdi. En son annemi de ikna ederek ve babama yalvarıp eski aldığım fiyatın iki katına yeni ayakkabılarıma kavuştum. Yaz sıcak dinlemiyorum ve ayaklarımı kavurmalarına rağmen her dışarı çıktığımda giyiyorum. Bu arada ayın başında bir de buz patenine gittik. Mükemmel bir şeydi. O kadar çok kaydım ki sonraki iki gün boyunca her yerim manyak ağrıdı. Bir daha gitmek için sabırsızlanıyorum. Paten sürmeyi çok seviyorum fakat ne yazık ki öyle her istediğimde süremiyorum. O yüzden bu buz pateni olayı çok güzel oldu.

Ramazan demişken bu ramazanda geçen ramazanlarda olduğu gibi öğlen üçe kadar asla uyumadım. Her gün on bir ya da on iki gibi uyandım. Çünkü bitirmem gereken okumaya niyetli olduğum çok fazla kitap vardı. Bu ay 44'e yakın kitap okudum. Benim için muazzam bir sayı. Fakat gözlerimi çok yordum. Bir hafta kadar damla kullanmak zorunda kaldım. Gözümde berbat bir sancı vardı, özellikle de sağ gözümde. Bu yüzden sürekli uyumak istedim. Geçen ramazanlarda olduğu gibi sabah sekize kadar her gün oturamadım. En çok sinirimi bozan da bu oldu. Birkaç saat gece uyumadan sabaha kadar oturmam çok zor oldu. Bu ramazanda babam beni deli etti. Hemen sabah namazını kılıp yatmadığı için sürekli onun uyumasını bekledim ve bu bekleme sürecinde uykuya yenildiğim de oldu. Annemi bu ramazanda da hayal kırıklığına uğratarak teravihe çok az gittim. Caminin imamı değişmiş ve bu durum da benim bir nevi bahanem oldu. Bu arada bu ay bir kere mukabele okudum ve çok heyecanlı farklı bir deneyimdi gerçekten.
Ayrıca bombayı söylemeyi unuttum. Dostlarım ben üç buçuk senedir Samsung s3 kullanıyordum ve bu isyanıma blogda bazen değindim, telefonum sürekli bozuluyordu. Ve bu bozulmalar hiç de kısa sürmüyordu ne yazık ki. Bir kere tüm yazın yarısını telefonsuz geçirmiştim. Ve ne yazık ki canım babacığım telefon konusunda çok katı. Bu sene evdeki iki kişinin telefonun camı çatlakken gidip bize yeni tablet aldı ama telefon almayı hiç düşünmüyordu. Fakat bu ayın başında ciddi ciddi kız kardeşimle bana Almanya'dan iphone 6 aldı. O hissi nasıl anlatırım bilmiyorum. O kadar uzundur yavaş ve kamerası iğrenç bir telefon kullanıyordum ve snap atmaya o kadar hevesliydim ki çok sevindim. Yeni telefonumu aldığımdan beri hayat daha net gerçekten. Ayrıca snapte çok fazla takılıyorum. İnstagram hesabımdan da beni çok fazla ekleyen oluyor. 

Ve son olarak bu ay çok güzel kitaplar aldım. En son da bu ay ağlamaktan başımı çatlattığım Mekanik Melek serisinin harika basımının iki kitabını aldım. Hatta bugün ta Fatih'ten Mall of İstanbul'a gidip ikinci kitaba kavuştum. O kadar mutlu oldum ki anlatamam.
Ayrıca arkadaşlar dünkü patlama bizim evde baya kaosa sebep oldu. Dün öğlen annemin yengesi Bursa'da vefat etti ve benim annemler dokuz kardeş. Çoğu başka şehirlerde ve hepsi bugün cenaze için Bursa'da bir araya gelecekti. Bir teyzem de Almanya'da yaşıyor. Dün gece on iki gibi patlama yapılan alana yani dış hatlardan çıkacaktı. Annem ve babam da onu almaya gidecekti. Yani anlayacağınız büyük bir şok yaşadık. Dün vefat edenler benim en yakınlarım da olabilirdi. Hem bu düşünceler hem de dün vefat edenler insanları düşündükçe berbat bir akşam geçirdim. Bugün metroya binerken kurup durdum. Artık her an her şey olabilir ne yazık ki. Allah herkesi korusun ve bir an önce bu pisliklerin defini görüp rahat nefes alırız inşallah.

Aslında kısa bir yazı olacaktı ama aklıma geldikçe duramadım yine. Son olarak da muhtemelen bu hafta sonu Trabzon'a gidiyoruz. Açıkçası kız kardeşimle hiç istemiyoruz fakat babam çok hevesli olduğu için ben de sorun çıkarmıyorum. Sanırım on beş gün kalıp döneceğiz. Artık gidersek yine bol bol snap (ohyoulovemetoo) atarım. Temmuz ayında neler yaptığımla görüşmek üzere!
Continue reading Haziranda Neler Yapıyorum?

27 Haziran 2016

,

Demir Kız - Julie Kawaga | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Demir Kız
Orijinal Adı: The Iron Daughter (The Iron Fey #2)
Yazar: Julia Kawaga
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 410
Goodreads Puanı: 4.15/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
Fâni dünya bensiz dönerken Kış Divanı’nda tutsağım. Zaman algımı yitirdim.
Demir Divan’da keşfettiğim büyü gücümü kullanamıyorum ve Ash kayıplara karıştı.
En azından Demir perileri yendiğimi sanıyordum…
Ta ki Mevsimler Asası çalınana kadar.
ONU GERİ ALACAĞIM.
Hayatı boyunca hiçbir yere uyum sağlayamamış yarı insan, yarı peri Meghan, Prens Ash’in kayıplara karıştığı Kış Divanı’nda tutsaktır. Demir perileri yendiğini sanan genç kız, Mevsimler Asası’nın Tekinsiz Divanı’ndan çalınmasıyla, savaşın daha yeni başladığını anlayacaktır. 
Savaş çanlarını susturmak ve masumiyetini kanıtlamak için peri ve fâni dünyaları arasında mekik dokurken büyü gücüne anlayamadığı bir nedenle erişemeyen Meghan’ın tek silahı zekâsıdır. Ancak demir gibi bir irade geliştirirken bile fazlasıyla insani olan kalbindeki özlem fısıltılarını duymazdan gelemeyecektir.
Bu yolculuğunda Meghan’a tanıdık isimler ve yepyeni, tuhaf karakterler eşlik ediyor…
Aynen tahmin ettiğim gibi ilk kitabın sonu sayesinde ikinci kitabı bir solukta bitirdim. Bu kitabı da çok beğendim. Hatta ilk kitaba nazaran ikinci kitapta daha fazla duygu yoğunluğu yaşadım. Bunun da tek nedeni Ash'ın zalimliği ve yazarın Meghan'ın hislerini belirtirken kullandığı keskin dilin sizi bile üzüyor olmasıydı. Bu nedenle ikinci kitabı çok beğendim. Devamında yine ilk kitaptaki karakterlerin ortaya çıkmasıyla devam eden büyük bir olay vardı. O olayın gerçekleşmesini de merakla okudum. Rahatsız eden kısımsa Pack'e üzülüyor olmamdı. Çünkü Pack'i de seviyorum ama Meghan'ın Ash'e olan hislerinden emin olmasına ve canının yanmasına rağmen Puck ve Meghan arasında geçen en ufak bir yakınlaşma durumu bile beni rahatsız etti. Seriyi gitgide daha çok seviyorum. Ortada çok güzel imkansız bir aşk var ve gerçekten neler olacak, sonunda kavuşacaklar mı merak ediyorum. Çok uzun bir yorum olmayacak. Bu kitabı her ne kadar beğensem de bence ilk kitaptan şöyle güzel böyle güzel diyemem. Üçüncü ve dördüncü kitaptan daha çok umutluyum. Öyle olmasa bile ilk iki kitabı tahmin ettiğimden daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.
"Yüzlerce fani kız gördüm. Sayabileceğinden çok daha fazla, dünyanın her köşesinde. Benim için hepsi aynı. Onlar yalnızca benim dışımı görüyorlar, içime, kim olduğuma bakmıyorlar. Ama sen bakıyorsun. Sen beni büyüsüz ve illüzyonsuz da gördün; hatta sırf hayatta kalabilmek için aileme karşı taktığım maske bile olmadan. Gerçekte kim olduğumu biliyorsun ve hala buradasın. Buradasın ve dans etmek istediğim tek kişi de sensin."
Continue reading Demir Kız - Julie Kawaga | Kitap Yorumu

26 Haziran 2016

,

Demir Kral- Julia Kawaga | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Demir Kral
Orijinal Adı: The Iron King (The İron Fey #1)
Yazar: Julia Kawaga
Yazar: Pegasus
Sayfa Sayısı: 416
Goodreads Puanı: 3.93/5
Benim Puanım: 4/5
Arka Sayfa;
On altı yaş; kızların prensese dönüştüğü, gerçek aşkı bulduğu, yıldızların onun için parladığı ve yakışıklı prensin onu günbatımına taşıdığı o özel yaş...
Benim için öyle olacağını hiç sanmıyorum.
On altıncı yaş günümde kardeşim kaçırıldı.
Periler tarafından…
Onu geri alacağım!
MEGHAN CHASE’İN GİZLİ BİR KADERİ VAR. 
HAYALİNİ BİLE KURAMAYACAĞI, EFSANEVİ KARAKTERLER VE FANTASTİK MACERALARLA DOLU BİR KADER.
Evde ve okulda çevresine uyum sağlayamayan Meghan on altıncı yaş gününde hayatında bir terslik olduğunu hisseder. Karanlık bir yabancı onu izlemeye ve muzip dostu aşırı korumacı davranmaya başlamıştır. Ancak gerçek, bütün tahminlerin ötesindedir; genç kız, efsanevi bir peri kralının kızı ve ölümcül bir savaşın en önemli piyonudur.
Bu gerçekle yüzleşen Meghan, kardeşini perilerden kurtarmak, hiçbir perinin yüzleşemeyeceği gizemli bir canavarı durdurmak ve doğuştan hakkı olan güçleri yönetmek için ne kadar ileri gidebileceğine kendi bile şaşıracaktır. 
Bu macerada ona tuhaf bir ekip eşlik edecektir: en yakın dostu, fazlasıyla ilgili ve şakacı Puck; sürekli ortadan kaybolan kedi Grimalkin… Ve yasak aşkın vücut bulmuş hali, soğuk kalpli Prens Ash. 
"Ee," diye mırıldandı, çenemi kaldırırken sırıtıyordu, "savaş öncesi bir şans öpücüğüne ne dersin?"
İleri uzanarak onu yanağından öptüm. Teni ılıktı ve kirli sakalı battı. "Ölme," diye fısıldayarak kenara çekildim.
Hayal kırıklığına uğramış gibi göründü ama sadece bir anlığına. "Ben mi? Ölmek mi? Sana söylemediler mi Prenses, ben Robin Goodfellow'um."
Yine yeni bir serinin güzelim yorumlarıyla karşınızdayım! Demir Kral serisini çok uzun zaman önce görüp sırf kitap sırtları için bile almak istemiştim fakat sonrasında artık eski kitapları almayacağıma dair söz verdiğim için ekitap olarak okumaya karar verdim. Serinin ilk kitabını çok yavaş yaklaşık üç günde okudum. Bunun asıl sebebi ilk yarının oldukça sıkıcı geçmesiydi. Perilere dair ilk defa böyle fantastik bir kitap okudum ve bu konu bir yandan ilgimi çekerken bir yandan da bir ara beni nedensizce sıkıp seriyi sonra mı okusam dedirtti fakat iyi ki öyle bir hataya düşmemişim çünkü kitap çok güzeldi! Öncelikle Meghan'ı çok sevdim. Henüz 16 yaşında olmasına rağmen karakterindeki sadakat ve olgunluğa hayran kalıyorsunuz. Seride aşkın öne çıkmasını bekliyordum ve o konuda ziyadesiyle tatmin oldum. Kitapta ciddi nefretlik bir durum söz konusuydu ana karakterler arasında. Ash ciddi anlamda Meghan'ı gözünü kırpmadan öldürmeyi aklına koymuştu. O yüzden ne zaman ki o kısımları okudum kitabı çok beğeneceğimi gayet anlamış oldum. Kitapta harika bir Alice Harikalar Diyarında parodi havası vardı. Özellikle de huysuz kedi Grimalkin adeta masaldaki tavşan gibiydi. Ama benim Ash ile eşit seviyede tutulduğum diğer karakter Puck oldu. Hakkında bir şeyler öğrendikçe ve Meghan'a olan bağlılığını okudukça serinin diğer kitaplarında o sempatik hallerini okumak için sabırsızlanıyorum. Ayrıca kitabı bitirdikten sonra internetten baktığımda Puck'ın da en az Ash kadar güçlü bir erkek karakter olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradım. Bir Mekanik Prens sendromu da yaşamayacak kadar psikolejim bozuk. Ama her ne kadar Puck'ı da sevsem de Team Ash diyebilirim içtenlikle! Bir de yazar Puck'ı yani Robin'i sürekli çok yetişkin biri gibi belirtmişti. Fanart çalışmalarına bakmasam kafamda oluşan haliyle seriyi okumaya devam edecektim. Ash'in kırılganlığı ve gençliği çok güzel betimlenirken Robin'in genç olduğuna dair satırlara rast gelemedim.

Ben onların duygularını güzel bir tablo gibi açıkça görerek gülümsedim: mavi güzün, zümrüt yeşili umut, kızıl sevgi. Hepimiz birbirimize bağlıydık. Hiçbir şey, periler, Tanrı ya da ölümsüzler bunu bizden söküp alamazdı.
Ethan'a el salladım, anneme onu bağışladığımı gösterircesine başımı salladım ve kapıyı kapadım. Gümüş ay ışığına doğru ilerleyen Ash'in peşinden gittim.
Kendini gerçekten sıyırabilen bir seri kesinlikle çünkü yazarın kalemi, betimlemesi, olay kurgusu ve aslında bize kolay gelen bazı kavramları oluşturduğu dünyada farklı deyimlerle ortaya koyması kitabı çok daha severek okumamı sağladı. Fantastik kitaplarda yazarların betimlemerini çok sıklıkla beğenemiyorum ama Julie Kawaga bunu çok güzel başarmış, kalemini çok beğendim. Kitabın çeviri mükemmeldi, her şey en ayrıntısına kadar okuyucuya yansıtılmak için not düşülmüştü. Son olarak da benim en çok beğendiğim kısım elbette sonu oldu. Hah işte ben de bunu bekliyordum dedirtti ve öyle ki ikinci kitabı deli gibi merak ediyorum. Bu heyecanla ikinci kitabı ilk kitap gibi yavaş okumayacağım kesinlikle.
Ash sürünün ortasına ilerlerken satyr'ler gözlerini kırpıştırıp apar topar geriledi. Arkamdan yaklaşarak bir kolunu omuzlarıma sardı ve beni göğsüne çekti. Kalbim hızlandı ve midem adeta perende attı. "Bu," diye homurdandı Ash, "size yasak."
Serinin ilk kitabında sevemediğim tek kısım ilk yarısındaki yavaşlıktı. Onun dışında da yarım puanı serinin devam kitaplarının çok daha güzel olacağını umduğum için kırıyorum. Anlayacağınız seriyi merak edenler veya yorumumdan sonra okumayı düşünenler varsa kendinizi ciddi anlamda imkansız bir aşka, periler devler cüceler ve doğaüstü her şeyin olduğu bir dünyaya, sadakatin ve verilen sözlerin her şeyden önemli olduğu bu soluksuz seriye hazırlayın!
Continue reading Demir Kral- Julia Kawaga | Kitap Yorumu

21 Haziran 2016

,

Ben, Earl ve Ölen Kız - Jesse Andrews | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Ben, Earl ve Ölen Kız
Orijinal Adı: Me, Earl and Dying Girl
Yazar: Jesse Andrews
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads Puanı: 3.59/5
Benim Puanım: 3,5/5
Arka Sayfa;
Ben
Adım, Greg Gaines. On yedi yaşındayım. Bu kitabı ben yazdım. Pek hoş göründüğüm söylenemez ve büyük olasılıkla bir mantar beynimi yiyor. İnsan olduğumdan bile emin değilim.
Earl
Earl Jackson, arkadaşım sayılabilecek tek kişi. Birlikte vasat filmler çekeriz. Werner Herzog en büyük ilham kaynağımız. Earl genellikle şiddetli bir öfkeyle doludur.
Ölen Kız
Son sınıfta, annem beni kanser hastası bir kızla arkadaş olmaya zorladı ve bu, tüm hayatımı mahvetti.
Bu kitabın film uyarlamasını çok ama çok severek izlemiştim ve sonunda beni ağlattığı için de canı gönülden favorilerime sokmuştum. Kitabını uzun süre İngilizce almayı düşündüm ama en sonunda Pegasus'un baskısıyla satın alabildim. Genel olarak beğenilmeyen bir kitap ama ben tahmin ettiğimden daha çok beğendim. Çok yüksek bir puan veremem çünkü kitap boyunca beni rahatsız eden çok fazla unsur vardı. Ama yine de beklediğimden daha çok beğendiğimi nedenleriyle anlatacağım. Öncelikle rahatsız olduğum kısımlara geçelim. Hayatımda okuduğum iki kişi arasında en ufak bir cinsel sahne barındırmayıp bu kadar çok cinsellik öğesi içeren ilk kitaptı. Bu durum beni rahatsız etti mi? Şayet bunu iğrenç bir şekilde yazar sürekli önümüze koymasaydı rahatsız etmezdi. Ama itiraf ediyorum birkaç kez bu espriler beni güldürdü. Özellikle yastık esprisi ki filmde o konu çok komik ve filmin sonunda da baya manidar işlendiğinden dolayı yastık esprisinde güldüğüm doğru. Fakat yiyecekler ile yaptıkları o benzetmeler ve en iticisi de sürekli kusmuk sözcüğünü geçmesiydi. Sırf bu yüzden o satırları kitaba gıcık olarak okuduğum için eksi puanı hak ediyor zannımca. Ayrıca okuduğum en acayip kurguya ve anlatım tarzına sahip kitaptı. Herkes bir kız ölürken Greg'in bu kadar vurdumduymaz davranmasını yadırgamıştı ama ben bunu yadırgamadım. Çünkü Greg gerçekten tuhaf bir karakter ve kitabın sonlarında gördüğünüz üzere Rachel'in ölümünün üzerinde hiçbir etkisi olmadığını söylersek yalan olur. Hem hatırlarsanız üzülemediği için bu durumdan rahatsız olduğunu kendi ağzıyla belirtiyordu.
Hayatımın o anına kadar karnımı diğer insanların önünde konuşturduğum hiç olmamıştı. Birilerini güldürmek için kendimi bu kadar küçültmeye değeceğini hissetmemiştim. Bu, Rachel'in gülmesini ne kadar istediğimin göstergesi olmalı. Ama o gün Rachel'dan ne kişneme ne de gaklama sesi geldi.
Bana sorarsanız filmi kitaba göre müthişti. Kitap boyunca geçen rahatsız edici durumlar filmde çok da komik bir şekilde belirtilmişti. Mesela özellikle Madison'un ortaya çıktığı sahnelerde Greg'in yaptığı sincap benzetmesi her ne kadar kitapta okurken de beni tebessüm ettirse de filmde baya güldürmüştü. Ayrıca tahmin ettiğimden daha çok yerini işaretledim kitabın. Bu durum da bende artı puan yaptı. Özelikle çok beğendiğim yerlerden biri de Earl'in Greg'i sarsıp ona bağırdığı bölümdü. Her ne kadar Greg çoğunlukla espri yapma konusunda kendini kassa da absürt cinsellik ve kusmuk içermeyen esprilerine çoğunlukla güldüm. Çok garip bir işleniş tarzına sahipti. Yazarın kalemi de en az Greg'in kafası kadar garipti. Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. Her ne kadar komedi ve gençlik kitabı gibi görünse de kesinlikle belirli bir yaşa hitap ediyor. O yaşın altındaysanız kitaptan nefret etmeniz ve bu kadar cinsellik içerikli espriler ve cinselliğe kafası çalışıp duran bir karakteri okumak sizi epey zorlayabilir. Kitaba harika diyecek kadar beğenmedim ama beğendim. Yani yeteri kadar olmasa da beklediğimden iyi çıktı. Final kısmı daha çarpıcı olsaydı daha çok beğenirdim elbette diyeceğim ama bu yazın finali çarpıcı yazmasını nasıl bekleyebilirdim ki? Özellikle Greg'in bazı şeylerin farkına vardığı bir satır vardı ve orayı okurken duygulanmadım desem yalan olur. Sonuç olarak söylediğim gibi çok beğenmedim, hayal kırıklığına uğramadım aksine bir tık daha çok beğendim ama bu da yeterli değildi. Okumayı merak ediyorsanız lütfen belirttiğim rahatsız edici satırları göze alarak okuyun ve okuyabileceğiniz en garip kitap için kendinizi hazırlayın.
Continue reading Ben, Earl ve Ölen Kız - Jesse Andrews | Kitap Yorumu

Kitapyurdu, Babil ve İlknokta Kitap Alışverişim

Ne yazık ki bu yazıları yazmayı hep unutuyorum. Bu ay çok zengin değildim fakat kız kardeşlerimden de borç alarak bir dahaki ayın da alışverişini yaptım. Tabii ki bu bir daha ki yine kitap almayacağım anlamına gelmiyor. Bu ay üç siteyi tercih ettim, her birinden ayrı kitaplar aldım. Sırasıyla başlıyorum.
Kitapyurdundan zaten geçen ayın sonunda ufak bir alışveriş yapmıştım, o yüzden bu ay tercih etmeyecektim ama kartımda para kaldığı için onu harcamak istedim. Perşembe akşamı verdiğim kitapyurdu siparişi bir hafta arayla geldi. Siparişimin gecikmesinde ana unsur Geceyarısı Leydisi çünkü kitap bir türlü temin edilemedi. Bunun nedeni de satışa çıktığı gibi sipariş etmem oldu sanırım. Neyse, biraz gecikse de ben rahatsız olmadım çünkü hemen okuyacağım kitaplar değillerdi. Kitaplarımın hepsi hasarsız geldi. Bence son zamanlarda o kadar şikayetin ardından kitapyurdu artık bu konuda hassaslaşmaya başladı. Öyle olmasına çok sevindim çünkü benim internetten en çok alışveriş yapmayı sevdiğim sitelerin başında geliyor. Öncelikle Geceyarısı Leydisini aldım. Bildiğiniz üzere Ölümcül Oyuncaklar'ı geçen ay bitirdim ve bu ayda Mekanik Melek serisini bitireceğim ve ardından hemen Geceyarısı Leydisi'ne zıplayacağım. Simyacı'yı aldım çünkü kendisi şubat ayından beri sepetimdeydi fakat sürekli yeni çıkan kitaplarla erteliyordum. Bir de gördüğünüz gibi bu ortamda da son zamanlarda çok beğenilen iki ince klasik kitabı aldım. Son olarak da Ben, Earl ve Ölen Kız'ı aldım. Ben bu kitabın film uyarlamasına bayılmıştım ve baya ağlamıştım film bittiğinde. Kitabı genellikle çok az kişi beğeniyor ama beğenenler de mevcut. Ben de beğenen kısımdan olacağımı düşünüyorum çünkü ben filmi izlerken baş karakteri çok sevmiştim. Kitapta düşünceleri farklı olabilir ama beğeneceğimi düşünüyorum. Tabii elbette fikrim okuyunca değişebilir.

Kitaplığımda çok fazla İthaki'ye ait kitap yok çünkü İthaki daha çok epik fantastik veya gerilim dram türünde kitaplar basıyor ki ben o türleri ekitap olarak okumayı sevmiyorum. İlknokta yabancı&ithaki&müptela yayınlarının kendi sitesi bu yüzden kitapları diğer sitelere göre daha çok uygun oluyor. Pazartesi akşamı sipariş ettiğim kitaplar salı günü kargolandı ve çarşamba sabahı kapımdaydı. Alışverişimden çok memnun kaldım çünkü sadece bir kitabın ucunda hafif bir büzülme var. Sadece ufak bir rahatsızlığım oldu. Locke Lamora'nın Yalanları yerine yanlış bir kitap yollamışlar ama geri kargoladım ve asıl kitabın çıkışını yaptılar. Bence ilknokta'ya telefonla bağlanabiliyor olması güzel bir şey çünkü bazı siteler mail yoluyla sizi süründürebiliyor hatta bazıları hiç maile cevap vermiyor. Asıl kitabımın da yarın geleceğini tahmin ediyorum, sonuç olarak çok memnun kaldım. Bundan sonra yabancı&ithaki yayınlarından bir seferde çok kitap alacak alırsam ilknokta'yı tercih edeceğim. İlknokta'da kapıda ödeme mevcut değildi. Ben inilal kart ile alışveriş yaptım. Locke Lomara'nın Yalanları'nı dahil edersek bu beş kitabı sadece yüz lira ödedim. Centilen Piç serisini çok fena merak ediyorum. Bu ay bittiği gibi üzerine atlayacağım. Gölge Şehir ve ilk kitabı zaten herkes tarafından dillere destan. Locke Lomara'nın Yalanları kitabı da hemen perşembe sabahı kapıma geldi.

Perşembe akşamı siparişimi vermiştim fakat Güz Fırtınası kitabını çıktığı gibi verdiğim için paketlenmesi biraz gecikti. Ardından siteyi arayıp neden hala kargolanmadığını sordum ve sonraki gün kapımdaydı. Bu alışverişimden de memnun kaldım, en ufak bir hasar yoktu. Bir dahaki sefere umarım babilden daha çok kitap alırım çünkü yeni bir kart daha çıkarmayı düşünüyorum. Babilde inilal kartım hata verdi. Arka kapak dergisine de göz atmanızı öneririm, çok güzel bir edebiyat dergisi.





Continue reading Kitapyurdu, Babil ve İlknokta Kitap Alışverişim
,

Her Gün - David Levithan | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Her Gün
Orijinal Adı: Every Day
Yazar: Davit Levithan
Sayfa Sayısı: 336
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 4.00/5
Benim Puanım: 3/5
Arka Sayfa;
Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık. Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil… gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum… Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat.  Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de.  Hep böyle olageldi. 
"Sana kanıtlayacağım. Gerçekten ne anlama geldiğini göstereceğim."
"Neyin?"
"Aşkın."
Çok uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı ve okuyacağım için de hep içimde bir heyecan vardı. David Levithan'ın kaleminden ilk okuduğum kitaptı ve ilk olarak şunu belirtmeliyim ki; kitabı beklediğim kadar beğenmedim. Yazarın konuyu işleyişi ve betimlemeleri güzeldi fakat konu bir kere bende bir duraksama yaratıyor çünkü bu tip bir konu daha okumuştum ve o kitabı da beklediğim kadar beğenmemiştim. Öncelikle kitapta her gün başka bir bedene giren A'nın çaresizliği ve buna bir son verilmeyeceğini bilmek rahatsız olarak okumamı sağladı. Kız karakteri sevdim ve kitabın sonuna doğru verdiği kararlar sonucunda kendisine kızmadım çünkü biraz empati kurulduğunda A için yaptıkları kolay sineye çekilir değildi. Kitabın sonu da beni tatmin etmedi, ayrıca çok severek okumadım çünkü her seferinde gerçekleşen olay ve bu olayın sona ermeyeceğini her bölümün başıyla iyice anlamamız kitabı heyecanla okumamı da engelledi. Yazarın kalemini beğendim, okuyucuya dokunan, A'nın iç sesini size içten bir anlatımla hissettiren bir kalemi vardı. Fakat kitabın ana konusunu, işleniş tarzı ve elbette ki sonu beni tatmin etmedi. İkili arasında geçenleri, A'nın Rhiannon ile geçirdiği zamanları okumayı sevdiğim için çok fazla puan kırmıyorum. Ayrıca yazarın kalemini de beğendiğimi belirttim. Eleştirdiğim kısımlar daha az bulunsaydı, kurgu ve final açısından da beni rahatsız etmeseydi daha çok beğenebilirdim. Rhiannon'un ağzından yazılan kitabı da muhtemelen okumayacağım.
Continue reading Her Gün - David Levithan | Kitap Yorumu

20 Haziran 2016

,

Geceyarısı Leydisi - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Geceyarısı Leydisi (Karanlık Sanatlar #1)
Orijinal Adı: Lady Midnight (The Dark Artifices #1)
Yazar: Cassandra Clare
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 820
Goodreads Puanı: 4.52/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
KAHRAMANLAR DA KAYBEDEBİLİR. AMA ASLA PES ETMEZLER. ONLARI KAHRAMAN YAPAN DA BUDUR.
Cassandra Clare’in uluslararası çoksatar “Ölümcül Oyuncaklar” evreninde geçen yeni serisi “Karanlık Sanatlar”da Los Angeles Gölge Avcıları  başrolde! Geceyarısı Leydisi bir Gölge Avcıları romanı.
Felaketlerin Gölge Avcıları’nı yok olmanın eşiğine getirmesinin üzerinden beş yıl geçti. Emma Carstrairs artık ailesinin yasını tutan bir çocuk değil, onları öldürenleri bulmaya ve intikam almaya kararlı genç bir kadın. Parabatai’si Julian Blackthorn’la el ele veren Emma, tüm Los Angeles’ı saran şeytani bir planı araştırırken aklına ve kalbine güvenmesi gerektiğini öğrenecek. Tabii kalbi onu tekinsiz yollara doğru sürüklemedikçe...
Julian’ın beş yıl önce peri halkı tarafından kaçırılan kardeşi Mark’ın, Gölge Avcıları’nın yardımına ihtiyaç duyan periler tarafından geri getirilmesi işleri iyice karıştıracak. Ama peri diyarında zaman öyle farklı işliyor ki, Mark, ailesini tanımakta zorlanacak. Acaba periler, Mark’ı gerçekten ailesine bırakacak mı? 
Bol ışıltı, şatafat ve meşhur Gölge Avcıları’yla, Geceyarısı Leydisi, Cassandra Clare’in “Karanlık Sanatlar” serisine sarsıcı bir giriş.
SEVGİDEN DAHA BÜYÜK BİR YASA YOKTUR!
Bu kadın ne yazarsa yazsın istinasız okurum! Geceyarısı Leydisi tek kelimeyle mükemmeldi. Seriye ilk giriş kitabı bu kadar mükemmelse daha neler göreceğiz Allah bilir! Açıkçası ben bu kitabı deli gibi beklemiyordum çünkü henüz Cehennem Makineleri'ni okumamıştım ve Cassandra'nın kalemine kesinlikle o seriyle aşık olmuştum. Ölümcül Oyuncaklar serisinin sonunda Karanlık Sanatlar serisinin ana karakteri geçiyordu fakat çok detaylı hatırlamıyorum çünkü yaşları küçük olduğu için aklımda pek yer edinmemişlerdi. Julian'a aşığım diyordu herkes ve evet katılıyorum ben de kendisine tutuldum! Kitabın bu kadar kalın olması insanın gözünü korkutmuyor değil. Bir buçuk günde bitirdim ve bazı satırlar o kadar güzeldi ki tekrar tekrar okuduğumdan dolayı çok yavaş ilerlediğim bir kitap oldu. İlk iki yüz sayfası pek olaylı değildi ama ben yine de karakterleri tanımak için dikkatli ve severek okudum. Emma'yı çok sevdim! Aslında Emma'yı bu kadar sevmeyi beklemiyordum ama özellikle sonlara doğru yaptıkları karşısında ona karşı içimde ayrı bir sempati oluştu. Bu kitapta en ama en çok sevdiğim şey Cassandra'nın beni rahatsız edecek bir unsuru kitaba sokmamış olmasıydı. Tabii sonda yine bombayı patlatıp beni deli etti ve eminim ikinci kitabı büyük bir rahatsızlıkla okuyacağım ama yine de ilk kitapta önceki serilerinde yaptığı gibi kişiyi karakterlerden soyutlayacak veya iki mükemmel karakter arasında seçim yapmanızı sağlayacak bir durum mevcut değildi.
"Yasalar anlamsızdır, evlat," dedi Malcolm, hala duyabilen bir sesle. "Hiçbir şey aşktan daha önemli değildir. Ve hiçbir yasa ondan üstün değildir."
Kitapta aşık olduğum diğer bir şeyse işlenen aile kavramıydı. Julian ve Mark'ın kardeşlerine beslediği şefkatı okurken satırları işaretlemeye doyamadım, eridim resmen. Kardeşlerin hepsini okumaya ayrı bayıldım. Olay kurgusunda geçen ana konu da ayrı heyecanlıydı. Zaten parabatai'ler arasında geçecek bir aşk hikayesi olması kitaba çok büyük bir beklentiyle başlamanızı sağlıyor. Kitabın bu kadar uzun olması başta rahatsız etse ve Cassandra seri başlangıç kitabını niye bu kadar uzun tutmuş dedirtse de daha sonrasında ona minnet duyuyorsunuz. Her yeni bölümle karakterlere daha derinden bağlanıyor, olayların devamında neler olacak diye meraktan çatlıyorsunuz. Cassandra'yı ilk Ölümcül Oyuncaklar serisiyle tanıdığımda üçüncü şahıs yazması beni rahatsız etmişti. Fakat daha sonra kitaplarında ilerledikçe ve bu üçüncü şahıstan yazması sayesinde her serisinde olan kalabalık karakterlerin her birinin iç sesini duymamız ve onların bakış açısında okumamız yazarın tüm kitaplarını ayrı sevmemi sağladı. Ve inanıyorum ki bu üçüncü şahıstan yazma olayını herkes başaramaz. Bugüne kadar okuduğum fantastik & distopik kitaplar arasında çok nadir üçüncü şahıs anlatıma rastladım, ilk önce beni kitaptan soyutlanmamı sağlasa da yazarın mükemmel kalemiyle bayıla bayıla okumaya başlıyorum. Konu Cassandra olunca zaten ayrı bayılıyorum.
"Sen burada yokken, şuramda hissettim," dedi Emma parabatai mührünün çizili olduğu koluna dokunarak. "Sen de hissettin mi?"
"Evet," dedi Julian. "Senen uzakta kalmak ben üzdü. Sanki kaburgalarımın altında bir kanca varmış da bir şey diğer ucundan çekiyormuş gibi. Aramızdaki mesafe ne olursa olsun sana bağlıymışım gibi."
Gelelim biraz da kitapta geçen karakterleri yakından tanımaya. Öncelikle benim Cehennem Makineleri sayesinde başıma ağrı sokacak kadar ağladığım Tessa,Jem ve Will geçtiğinde yüreğim pır pır etti. Clary ve Jace, Magnus ve Alec de geçiyordu elbette. Geceyarısı Leydisi'ni yazarın diğer serilerini okumadan okuyabilir miyiz diye soranlara önceki serileri okumasanız da bu kitabı çok iyi anlarsınız elbette ama önceki serilerde geçen o isimleri okuduğunuzda kalbiniz pır pır etmeli bence. O yüzden yazarın diğer serilerine kesinlikle önce okumalısınız. Gelelim kitabın sonuna. Böyle koca kitabı sımsıkı tutarak okudum sonunu. Öyle bir bitti ki bir daha ki seneye kadar nasıl dayanacağımı bilmiyorum, muhtemelen ekitabı çıktığı gibi ingilizce üzerine atlayacağım. Serinin ilk kitabına dair herkesi çok ama çok sevdim. Ana karakterlerin yanında Julian'ın tüm kardeşlerini, Cristina'yı ve Mükemmel Diego'yu bile biraz sevdim. Bu seride aslında Cehennem Makineleri gibi ana üç karakter barındırıyor ve bu beni çok korkutuyor. Cehennem Makineleri gibi bir duruma daha düşürsem ciddi depresyona girerim. Ama Julian ve Emma'nın birbirlerine olan aşkından eminim. Ruhu yaralı Mark ne yaparsa yapsın aralarına girecek olursa beynimde şimşekler çakar. Bu arada Julian'ın aşkını okumak beni öldürdü resmen. Eriyip bittim, satırları işaretleyip durdum. Emma ve Julian arasında geçenleri okurken suratımdaki o sıcacık salak tebessümü unutamıycam. Ayrıca şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Fantastik yönden de beni ziyadesiyle tatmin eden bir kitap oldu. Mühim olay gerçekleştiğinde gözlerimde hem dehşet hem de büyük bir heyecanla okudum.
Emma kaşlarını çatmış, gözlerinde kasvetli bir ifade vardı. Cesedi hatırladığı için olabilirdi ya da sadece okyanusu düşündüğü için. Tam karşısında yaşadığı, her gün sahilinde koştuğu okyanustu bu, oysa Julian bunun Emma'yı nasıl korkuttuğunu biliyordu. Emma titreyerek, hastalıklı bir halde o okyanusa girmeye zorlayabilirdi kendini, fakat Julian bunu izlemekten nefret ediyordu. Güçlü Emma'sının kendisine bile açıklayamadığı, böylesi ilkel ve isimsiz bir şeyden duyduğu dehşetle mahvolduğunu görmekten nefret ediyordu.
Son zamanlarda Artemis'in çevirisi vb. çok eleştiriliyor fakat ben çoğunlukla katılmıyorum. Çok güzel bir çevirisi vardı ve yazım hataları her ne kadar olsa da yayınevinin kitabı satışa çıktıktan sonra hemen çevirmeye başladığı düşünülünce okuyucuları inatla ve sebepsizce bekletmedikleri için kucak dolusu teşekkürler. İkinci kitabı da aynı hızla çıkaracaklarından eminim. Kitabın baya bir yerini işaretledim. Muhtemelen canım sıkıldıkça açıp okuyup delireceğim. Daha fazla uzatmıyorum, mükemmel bir kitaptı. Bir an önce Cassandra'nın kalemine atlayın!
Continue reading Geceyarısı Leydisi - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

18 Haziran 2016

,

Nasıl Daha Hızlı Ve Sürekli Kitap Okuruz?

Başlığa gülüyorum gerçekten ama daha mantıklı bir başlık bulamadım bu yazı için. Öncelikle herkese merhaba! Bu yazı uzun zamandır instagram hesabımdan isteniliyordu ve sonunda laptopun başına bunun için oturabildim. Öncelikle çok hızlı ve sürekli kitap okuyan biri olarak bunu bölümlerle inceleyerek size önerilerde bulunmam daha mantıklı geldi. O yüzden biraz uzun bir yazı olabilir, umarım size bir şeyler katar!

1. Ekitap & Normal Kitap
Şöyle bir gerçek var. Bugüne kadar 400'e yakın kitap okudum ve yarısından çok daha fazlası ekitap. Öncelikle ekitap okumayı herkes sevmiyor ama ben çok severek okuyorum. Fakat ekitap asla normal kitap gibi olamaz. Bir yerleri işaretlemek sorun olur. Ama diğer bakımdan her zaman için daha hızlı okunur. Bunun sadece kendim için geçerli olduğunu sanıyordum ama birkaç kişiden daha duyduğuma göre ekitap normal kitaba göre bir iki tık daha hızlı okunuyor. Fakat ekitap okumaya hemen alışamıyorsunuz. Biraz sabrettiğinizde her kitabı satın almayarak kârlı olabilirsiniz. Şuna da değinmeliyim. İlla ekitapları normal kitaplara göre hızlı okumak zorunda değilsiniz. Bazı ekitapları normal kitaplara göre aynı hızla ya da daha yavaş okuduğum da oluyor. Ama genellikle ekitapları çok daha hızlı okuyorum. Ayrıca ben çok büyük bir genellikle daha çok romantik, tarihi aşk ya da genç yetişkin kitaplarını ekitap okuyorum. Distopya veya fantastik türünde kitap eski olmadığı takdirde nadir okuyorum. 

2. Okurken Uykunuz Mu Geliyor?
Ben kitap okumak konusunda biraz psikopat olabiliyorum. Bazen çok fazla okumak için günümü ve uykumu ciddi ciddi saatlere bölüyorum. Mesela dün sabaha kadar kitap okumak için akşam üzeri üç saat uyudum. Diğer türlü uykuya yeniliyorum. Kitap okurken uykunuz geldiğinde, özellikle de çok heyecanlı bir kitabı okumuyorken uykunuz gelirse başınız dertte! Kesinlikle silkelenmeye çalışın. Ben genellikle kahve içiyorum ve uykumu açacak bir ışığın bulunduğu odada duruyorum. Ayrıca şöyle gıcık bir huyum var belki başkalarında vardır diye değineyim. Ne zaman yatağımda uzanıp arkamda kuş tüyü yastıklarla kitap okusam bu rahatlık karşısında çok fena uykum geliyor ve çoğunlukla bu uykuya yenilip kitabı elimden bırakıyorum. O yüzden uykunuzun geldiği yerlerde uzanıp kitap okumamanızı öneririm.

3. Kendini Şartlamak
İşte ciddi anlamda en çok hızlı okumamı sağlayan kuralım bu. Çok büyük bir genellikle kendimi şartlıyorum. Şöyle ki; bu kitaba saat 12'de başlayacağım ve saat 3'te bırakacağım diye. Önceden böyle diyordum şimdi de kendimi sayfa sayısıyla şartlıyorum. Ekitaplarda saatte 150 sayfa, normal kitaplarda 100-120 sayfa kadar okuyabiliyorum. Ayrıca gün içesinde anlamadan çok fazla boş vakit geçiriyoruz. Örneğin öylesine Survivor'a bakayım derken bir bakmışım kırk dakikadır televizyonun başındayım. O yüzden ben normalde bu boş dakikaları silerek kitaplara yöneliyorum. Çok nadir televizyonun başına oturuyorum çünkü anlamadan zaman geçip gidiyor. Ayrıca kitap okurken kesinlikle kimseyle mesajlaşmıyorum. Hatta genellikle telefonumu sessize alıyorum. Size de bunu öneririm çünkü diğer türlü hem ara ara cevap vererek kitaptan soyutlanıyorsunuz hem de kitaba ara verip tamamen telefona dönmenize sebep oluyor.

4. Reading Slump
Ben bugüne kadar bu olayı hiç yaşamadım. Geçen haziran ayından bu yana kitap okumadığım zaman dilimi anca üç gündür, o da meşgul olduğum, ya da film izlemek istediğim içindir. Diğer türlü neredeyse her türlü okuyorum çünkü telefonumda her zaman  her an okuyabileceğim 20'dan fazla ekitap bulunduruyorum. Onun dışında sürekli kitap okudum ve bunun başlıca sebeplerinden biri de türden türe atlamam oluyor. Zaten geçen hazirandan eylüle kadar sadece tarihi aşk romanı okudum ama bunun nedeni o türü kumayı çok seviyor olmam ve yığınla bu türde kitap olmasıydı. Ama daha sonra tüm türlere yöneldiğimde elbette üst üste distopya veya dram okuduğumda canım sıkıldı. Bu yüzden size önerim reading slump'a girdim diyerek kitap okumaya ara vermemeniz. Distopya'da sıkıldaysanız daha basit aşk romanlarına yönelip o türü özleyene kadar devam etmeniz. Ben bugüne kadar hiçbir kitabı yarıda bırakıp kapatmadım. Çok ama çok sıkılırsam da atlayarak okurum ama yine de o kitabı bitiririm. Biri bitmeden asla diğerine başlamam ama  bunu yaşayanlar olabilir. Benden tavsiye bu konuda da kendiniz şartlamanız ve o kitabı bitirmeden başka bir şeye geçmeminizdir.

5. Kitap Okuyacak Ortam
Her kitap okuyucusunun en çok başını ağrıtan olay budur. Ben en ufak bir gürültüden bile rahatsız oluyorum kitap okurken. Ama eğer o gürültüden kurtulma ihtimalim varsa. Mesela bir yere oturmaya gittiğimizde ve herkes kendi halinde takılırken televizyon açıksa içgüdüsel olarak o televizyonun kapanmasını rica edemeyeceğim için kitap okurum. Ama diğer türlü evdeyim ve odam dururken babam televizyon izlerken yanında kitap okumam. Beni en çok deli eden olay bizim odanın kapısının açık bırakılması. Ben kitap okurken annemlerin içeri girip kapıyı açık bırakarak çıkmaları beni deli ediyor. Ayrıca odamda oturup kitap okurken kesinlikle etrafta gürültü olmamasını isterim. En nefret ettiğim şey kafamı veremeyerek bir satırı tekrar okumaktır. O yüzden size de kafanızı dinleyebileceğiniz, o kitabı bir okuyuşta anlayabileceğiniz bir ortamda okumanızı öneririm. Ve tekrar söylüyorum okurken telefon bildirimlerinizi tamamen kapatmanızı.

6. Sayfa Hızını Arttırmak
Aslında bu hızlı okuma olayı gitgide gelişerek kendini gösterir. Ama siz acele etmek istiyorsanız bence bir saatte kaç sayfa okuduğunuzu hesaplayın ve bu sayı az geliyorsa arttırmak için biraz daha hızınızı arttırıp okumayı amaçlayın. Yine kendinizi şartlamanızı bunda da öneririm.

Evet, dostlar bu yazı da bu kadardı. Şayet aklıma bir şeyler gelirse güncellerim. Umarım beğenmişsinizdir ve işinize yarayacak bir şeyler bulabilirsiniz. Eğer bu tür yazılardan yine size yardımımın dokunacağını düşünüyorsanız yazmamı istediğiniz yazıyı instagram hesabımda bu yazı için paylayacağım fotoğrafın altına yorum atabilirsiniz! Geri döneceğimi çok iyi biliyorsunuz!
Continue reading Nasıl Daha Hızlı Ve Sürekli Kitap Okuruz?
,

Mekanik Prenses - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Mekanik Prenses (Cehennem Makineleri #3)
Orijinal Adı: Clockwork Princess  (The Infernal Devices #3)
Yazar: Cassandra Clare
Sayfa Sayısı: 590
Goodreads Puanı: 4.58/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Gölge Avcıları yok olmanın eşiğine sürüklenirken tehlike ve ihanet, sır ve cazibe, aşk ve ölüm birbirine karışıyor!
Tessa Gray mutlu olmalıydı. Ne de olsa bütün gelinler mutludur, öyle değil mi? Ancak Tessa, Jem Carstairs’la evlenmeye hazırlanırken Londra Enstitüsü’ndeki Gölge Avcıları’nın başları büyük beladaydı. Mortmain, acımasız otomatlardan oluşan Cehennem Makineleri ordusunu, Gölge Avcıları’nı yok etmek için kullanmayı planlıyordu. Planını tamamlamak için de son bir şeye ihtiyacı vardı: Tessa Gray’e.
Enstitü başkanı Charlotte Branwell, Mortmain’i bulup onu durdurmak için her şeyi göze almıştı. Fakat Mortmain, Tessa’yı kaçırmıştı ve genç kıza aşık iki adam, Jem ve Will, onun için savaşmaya hazırdı. En yakınları Tessa’yı Mortmain’in kurtarmaya çalışırken, genç kız, kurtuluşun yalnızca kendi elinde olduğunu anlayacaktı.
Ancak Tessa, melekleri kontrol etme gücüne sahip olsa bile, acımasız bir orduyla tek başına mücadele edebilir miydi?

"Onunla yüzleştim," dedi Will. Alması gerekenden fazlasını aldığını öğrendiğimde çok kızgındım. Onu hayatını çöpe atmakla suçladım. Jem, Tessa için olabildiğim kadarı olmayı, onun için parlayabildiğim kadar parlamayı seçebilirim, dedi." 

Hani bazı kitapların kalbimi ağrıttığını söylüyorum ya artık o ifadeyi daha güçlü kitaplar için kullanacağım ve bu kitap kalbimi ağrıtmadı, direk paramparça etti. Ağlamak konusunda öyle bir boyut atladım ki kendimi kutluyorum. Kitabın sonu aklıma geldikçe böyle ağlamaya devam edersem muhtemelen tüm gün baş ağrısı çekeceğim. Bu kitabın beni mahvettiğini açıkça söyleyebilirim. Aslında daha kaba bir şekilde belirtmek istiyorum ama yine de kendimi tutuyorum. Bu kitapta ağlayacağımı biliyordum fakat beni ağlatacağını beklediğim satırlar hiç gelmedi. Benim ağlayacağımı düşündüğüm yerler üzerinden öylesine geçildi. Ama tabii ki ben yine gözlerimi ısrarla dolduracak yerler buldum. Kitap mükemmeldi, ciddi anlamda mükemmeldi öyle böyle değil. Bir final kitabından beklentimi tamamlamadı, aksine çok büyük bir üstünlükle beklentimi uçurup geçti. İkinci kitapta zaten çok canım yanmıştı. Üçüncü kitapta yarıya kadar olayların ilerleyişini çok severek okudum. Ayrıca ben bu serideki herkese aşık olduğumu tekrar belirtmeliyim. Gideon ve Gabriel'in üçüncü kitapta daha detaylı geçmesi ve ikisine de ayrı karakterlerin düşmesi beni can evimden vurdu, çook güzeldi. Jem'den ziyade Will'i tuttuğumu ama Jem'i de ayrı sevdiğimi söylemiştim. Bu bakımdan yazar canımı çok yaktı. Tessa'nın ikisini de seviyor olması beni rahatsız etmiyordu, çünkü yazar bunu harika bir şekilde yazarak sizi rahatsız etmemeyi amaçlamıştı seri boyunca.
Will ona hayretle baktı. "Ama öyle olmasını yeğlemez misin?"
"Yeğlemem. Kibar davranmanı istemiyorum! Will gibi davranmanı istiyorum! Baedeker rehberiymiş gibi, ilgi çekici mimari ayrıntıları belirtmeni istemiyorum! İstediğin delice, komik şeyler söylemen, şarkılar uydurman ve..." Aşık olduğum Will olman, diye eklemesine ramak kalmıştı. Onun yerine, "Ve Will olman," dedi. "Yoksa sana şemsiyemle vururum."
Ben malum karakterin serinin başından beri hasta olduğu için ölmesini beklerken yazarın beni bu kadar ters köşe yapması ağzımı açık bıraktı. Sonu çok güzeldi ama içim çok buruk. Spoiler girmesin diye içimi de dökemiyorum ama her ne kadar mutlu sonla bitse de bir yanım öyle acıdı ki susamadım bir türlü. Her şey çok güzeldi ve yazarın bu kadar adaletli olması takdire şayandı ama bir yandan çok tatmin olurken bir taraftan buruk kaldım. Bu hissi de ilk defa yaşıyorum çünkü ben her zaman sadece bir karakteri tutarım. Böyle bir duygu karmaşasına girmemi sağladığı için Cassandra'ya teşekkürler! Kendisi kesinlikle favori yazarlarımdan. Kendime eziyet ederek o Epilog kısmını okuyup okuyup ağlayacağım. 5 puan bu kitap için yeterli değil, tam puan da yeterli değil. Yorumu yazarken yine gözlerim doluyor, alıntıları okuyunca da dolacak eminim. Bu serideki herkesi çok özleyeceğim. Yan karakterlerden hep kendini küçük gören Sophie'yi, abisine derinden bağlı olan Cecily'i, hizmetçi olmasını aldırmadan bir kıza aşık olan Gideon ve canavara dönen birini öldürdüğü halde hala içinde hüznünü yaşayan Gabriel'i ve tabii ki sürekli kocasıyla didişen Charlotte'yu ve harika mucitleriyle Henry'i de. Ve Tessa'nın abisi Nathan'ı bile çünkü o da beni ağlatmıştı. Ve Jessamine'yi her ne kadar az okusak da onun da huysuzlukluklarını çünkü o da beni ağlattı. Şu herkesi delirtip hüzünlü şarkılar söyleyen hizmetçiyi bile. Sevdiği kız için ölümü göze alan ve cömertlikle onu başkasına verebilen kemanıyla bizi coşturan Jem'i, iki kişiye karşı aşk dolu hisleri varken dürüstlükle seni sevmem diğerini sevmemi azaltmıyor diyen gri gözleriyle ünlü Tessa'yı ve en çok da samimi ve sıcak karakterini içine bastırıp hayatını istemediği bir şekilde dalgaya vuran asabi bir genç olarak geçiren, Tessa'ya olan aşkını okurken gözlerimden kalp çıkartan Will'i. Ve elbette beni bu yorumu yazarken bile ağlatan Cassandra'nın kalemini. Ne kadar sevdiğimi anlatmama gerek yok, bu seriye dair her şeyi deli gibi özleyeceğim ve yakın zamanda kitaplarını da satın alacağım.
"Tessa," dedi Jem. "O umutsuzluğu da, umudu da tanıyor. Birbirinize öğretebilirsiniz. Onu bul, Will ve ona daime onu sevdiğimi söyle. Değeri nedir bilmem ama ikinize de istediğiniz yapmanız için izin veriyorum."
Continue reading Mekanik Prenses - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

17 Haziran 2016

,

Mekanik Prens - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Mekanik Prens (Cehennem Makineleri #2)
Orijinal Adı: Clackword Prince (The Infernal Devices #2)
Sayfa Sayısı: 600
Goodreads Puanı: 4.48/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Londra Enstitüsü’ndeki dengeler hiç bu kadar hassas olmamıştı. Konsey, Charlotte’ın gücünü elinden almak ve bu gücü, ahlak değerlerinden yoksun, gözünü iktidar hırsı bürümüş Benedict Lightwood’a vermek istiyordu.
Will, Jem ve Tessa, Enstitü’yü ve Charlotte’ı kurtarma umuduyla Mortmain’in geçmişiyle ilgili sırları araştırmaya karar verdi. Ancak tek keşfettikleri düşmanın amacı değildi. Aynı zamanda Tessa’yla ilgili huzursuz edici Gölge Avcısı bağlantısını da öğrendiler. Zaten Will ve Jem’in ilgisi arasında kalan Tessa, kendisinin bizzat bir “canavar”a dönüşmesine Gölge Avcıları’nın yardım ettiğini öğrenince başka bir seçimle daha yüz yüze gelecekti.
Sophie başını kaldırdı ve aptal aptal gülümsedi. "Onun kalbini kırmadınız, değil mi?
"Hayır," dedi Tessa. Sadece kendiminkini ikiye böldüm. "Onun kalbini kırmadım."
Kalbim yine çok fena ağrıyor. Bu kitabın bana yaşattığı bu duygu yoğunluğu, yanaklarımdaki yaşların sıraya girmesi ve kalbime bu kadar dokunması... tek kelimeyle mükemmeldi. Çok ama çok güzeldi. Bayılarak okudum. Bir ara ciddi ağladım, sonra sürekli gözlerim dolu okudum. Aslında sevmemem gereken bir karakteri seviyordum ve onun ağzından çıkan bazı sözler kalbimi burktu. Sonra zaten "hayır, nolur yapma Cassandra" dediğim satırlar geldi. Öyle bir ortada kaldım ki. Kimi seçsem kime üzülsem derken yüreğim yandı gitti. Hem Jem'i hem de Will'i seviyorum ama Will'i daha çok seviyorum Allah affetsin. Jem çok kırılgan naif ama istemiyorum onunla olmasını elimde değil. Tessa'yı çok ama çok seviyorum. Bu kitapla beraber yazarı cidden alkışlıyorum. Bir kız karakterine iki erkek düşürüp, kızı iki erkekle de yakınlaştırıp her seferinde hiç rahatsız olmadan okumamı sağlayacak kadar dürüst güzel kalpli düşüncelerle karakterleri doldurmasına hayran oldum. Beni rahatsız etmesi gereken yerler karakterin aslında içten içe nasıl harap olduğunu anlatmasıyla birlikte her seferinde silinip gitti. Bu seride her karaktere aşığım. Sophie'i de aşırı seviyorum. O kendini ezip durmaları yok mu benim de içimi eziyor. Tessa'nın ona dostça adım atması karşısında içine düştüğü şaşkınlıkları okurken suratımda saf bir tebessüm beliriyor.
Çözülüp dağıldığımı, hiçliğe karıştığımı hissediyorum çünkü dünyada sana değer veren hiç kimse olmadığında gerçekten var olabilir misin?
Bu kitapta yazarın kalemine bayıldım. Eyvallah deyip geçebileceğim yerleri bile o mükemmel betimlemesiyle "hayır, gözlerin dolmadan bu bölümü geçemezsin" diyerek okuttu. Hele de son yüz sayfayı öyle bir düğümle okudum ki boğazımda bir türlü yutamadım. Çok ama çok güzeldi. Ana karakterlerin çaresizliğini içimde hissettim. Hele de Will ile Tessa'nın kilitledikleri kapının ardında konuştukları :((( Tüm karakterlere geçen olaylara her şeyi çok severek okudum. Charlotte ve Henry'e bu kitapta daha detaylı değinilmesi onları daha çok sevmemi sağladı. Bu seriye dair her şeyi çok seviyorum. Övmelere doyamıyorum. Üçüncü kitapta çok ama çok fena ağlayacağıma eminim ve okumak için deli gibi sabırsızlanıyorum. Bildiğin yanımda peçete olmadan bir bölüm bile okumayacağım. Her zaman söylediğim gibi bir fantastik ve distopya kitabında benim en çok nutkumun tutulduğu satırlar kesinlikle bana dokunan yerlerdir. Kitabın tamamı distopyayı ve fantastik olayları kaplasa bile yazarın tek bir lafla sizi şut edip kalbinize dokunması kitabı anında canı gönülden sevmemi sağlar. Cassandra da kesinlikle böyle mükemmel bir yazar. Kitapta eleştirebileceğim bir nokta yok. Bazı olaylar durumunda ve malum kişinin ihanetini okurken beni yine şaşırtması da ayrı beğendiğim bir durum oldu. Bu gidişle serinin üç kitabına da tam puan verip bir ilke adım atacağım ama ne yapayım, hepsi çok ama çok güzel! Kesinlikle Cehennem Makineleri'ni bu kadar beğeneceğimi ummamıştım ama işte gördüğünüz gibi övgülere doyamıyorum. Ayrıca itiraf ediyorum, bloguma alıntıları yazarken yine ve yine gözlerim doldu :(
Ayrıca ev halkına yeni biri daha katıldı. Adı Tessa. Güzel bir isim, değil mi? Hani bulutlar okyanustan dağların üzerine sürüklenir ya, gözleri işte öyle gri.
Continue reading Mekanik Prens - Cassandra Clare | Kitap Yorumu
,

Me Before You (Senden Önce Ben) | Film Yorumu

Merhaba dostlarım! İşte aylardır beklediğim o an geldi ve film vizyona girdiği gibi soluğu en yakın simemada aldım. İnternetten çok fazla film izleyen biri olarak yaklaşık iki seneden fazla sinemaya gitmiyordum çünkü fiyatlar aşırı derece pahalı fakat konu Jojo Moyes'un büyük bir hayranlıkla okuduğum kitabı Senden Önce Ben'in film uyarlaması olunca akan sular durdu. Fragmanını izlediğimde yarım saat sırıtmıştım. Oyuncu kadrosunu da çok beğenmiştim ama filmle birlikte buna daha iyi karar vereceğimi belirtmiştim ve verdim! Kesinlikle iki karakter de Lou ve Will için mükemmeldi. İki oyuncuya da ayrı bayılıyorum. Filme gelirsek harikaydı! Tamamen kitaba sadık kalmaları -düşünün mektup kısmında bile- çok büyük zevk alarak izlememi sağladı. Mühim soruyu soruyorsanız evet, ağladım! Ama sinemada olduğum için anca gözlerimdeki yaşları silmekle meşgul oldum. Dilediğim gibi ağlayamayarak boğazımdaki düğüme de son veremedim. Kitaptaki gibi sonunun size dokunması açısından harika işlenmişti. Beni rahatsız eden tek bir kısım oldu. O da Emilia Clarke'in yani bizim Lou karakterinin sonlara doğru ağlama sahnelerinde bana o beklediğim duyguyu vermemesiydi. Biraz zorlama gibi geldi bana ağlaması. Tabii bunun dışında o neşesi, giyim tarzı, konuşurkenki heyecanı ve içtenliği mükemmel bir şekilde yansımıştı. Will de aynı kitaptaki gibi huysuz, bencil, kendini beğenmişti.
Filmini beğeneceğimi biliyordum ama beklediğimden daha çok beğendim. Çok kaliteli bir filmdi. Oyunculuk, kadro, işleniş ve her şey. Hele de ost parçaları kalbimi oradan oraya savuracak kadar harikaydı. O mükemmel kitaptaki dünyayı önümüze serdikleri için çok mutluyum. Me Before You her zaman için favori kitaplarımın başında gelecek. Filmi kesinlikle izlemenizi öneririm, pişman olmazsınız!
Continue reading Me Before You (Senden Önce Ben) | Film Yorumu
,

Mekanik Melek - Cassandra Clare | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Mekanik Melek (Cehennem Makineleri #1)
Orijinal Adı: Clocwork Angel (The Infernal Devices #1)
Yazar: Cassandra Clare
Sayfa Sayısı: 536
Goodreads Puanı: 4.33/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Büyü tehlikelidir ama aşk kadar değil!
On altı yaşındaki Tessa Gray, ağabeyini bulmak için okyanusu aşıp
Kraliçe Viktorya’nın hükmü altındaki İngiltere’ye geldiğinde, onu korkunç bir sır bekliyordu. Londra’nın Aşağıdünya’sının ıssız sokaklarını vampirler, büyücüler ve diğer doğaüstü yaratıklar ele geçirmişti. Kaosun yerine düzen getirmekse yalnızca Gölgeavcıları’na, kendilerini dünyayı iblislerden kurtarmaya adamış savaşçılara düşüyordu.
Pandemonium Kulübü’nde çalışan Kara Kardeşler tarafından kaçırılan Tessa, sonunda kendisinin de bir Aşağıdünyalı olduğunu öğrenecekti.
Üstelik ender bulunan bir yeteneğe sahipti.
İstediği zaman bir başkasına dönüşebiliyordu.
Kulübün kendini sır gibi saklayan yöneticisi Magister’ın niyeti ise,
Tessa’yı ve gücünü ele geçirmekti.
"Onu kaybetmenin veya ona zarar vermenin cezası ölümdür."
Tessa sanki alev almış gibi, kitabı kendinden uzaklaştırdı. "Ciddi olamazsın."
"Haklısın, ciddi değilim." Will merdivenden aşağı atladı ve kızın önüne kondu. "Söylediğim her şeye inanıyorsun. Sence çok güvenilir birine mi benziyorum yoksa gerçekten saf mısın?"
Bildiğiniz üzere geçen ay Ölümcül Oyuncaklar serisini okumuştum ve son iki kitabını çok beğenerek favorilerime sokmuştum. Mekanik Melek çoğunlukla Ölümcül Oyuncaklar kadar beğenilmiyor fakat ben kesinlikle çok daha fazla beğendim. Ölümcül Oyuncaklar serisinde de çok beğendiğim unsurlar vardı fakat bu serinin ilk kitaptan beni bu kadar etkilemesine çok şaşırdım. Öncelikle Cassandra bana sorarsanız bu seride kalemini çok fena geliştirmiş. Betimlemeleri ve karakterlerin özellikleri, kurgu ve işleniş mükemmeldi. Ne yazık ki Ölümcül Oyuncaklar serisi ile karşılaştırma yapmak zorundayım. O seride kitap boyunca geçen olayları çok büyük bir heyecanla nadir okuyordum ve geçen olay da bana bazen mantıklı gelmiyordu. Ve tabii bir de beni çok ama çok bariz bir şekilde rahatsız eden kardeş ilişkisi vardı. Tüm bunların aksine Mekanik Melek'de beni rahatsız eden hiçbir konu yoktu ve zırnık atlamadan okumak istedim hep.

"Bir lambanın üzerini hangi renkte, hangi biçimde, hangi tasarımda gölgeliklerle örtersen ört içindeki aynı kalır. Sen o ateşsin." O zaman gülümsedi, hafif utanmış göründü. "Ben buna inanıyorum."

Uzun bir kitap olmasına rağmen hiç sıkılmayarak büyük merakla okudum çünkü her karakterin kendine ait sırlı bir geçmişi vardı. Özellikle de Will'in geçmişinde neler yaşadığını, aslında kişiliğinin ardında nasıl bir kötülük barındırdığını çok merak ediyorum. Son yüz sayfada gelişen olaylar sayesinde inanamıyorum ama ilk kitaptan gözlerim fena doldu. O yüzden Cassandra'ya bir alkış alalım! Ağır bir fantastik kurgusu olmasına rağmen çok beğenerek okudum, bu sefer hiçbir şey gözüme absürt gelmedi ve aksine bu kitapla beraber gölge avcıları ve aşağı dünyalılar olaylarını düşününce ne hayal gücü ama harika bir kurgu oluşturmuş yazar dedim! Ayrıca bu kitapta işaretleyecek çok hoş yerler bulmam da beni ayrı mutlu etti.
"Aslında öyleler, yanılıyor muyum? Senin bu kadar sevdiğin bir şey yok mu? Ama lütfen tenis oynamak gibi aptal bir yanıt verme."
"Aman Tanrım," dedi oğlan yalancı bir şaşkınlıkla, "bu kız beni çoktan çözmüş."
Karakterlere bayıldım. Tessa'yı çok ama çok sevdim. Cassandra'nın ilk serisinde Clary'i bana aşırı itici geliyordu ve mantıksız hareketleri deli olmamı sağlıyordu (tabii onu da sonradan sevmiştim.) Tessa onun tersine daha sakin, cesur ama naifti. Will desen o huysuz hallerini okurken çok eğlendim. Jem'e gelirsek yazar resmen ilk kitaptan "sizi çok fena ağlatacağım" diyordu onun yüzünden. Bir de bu kitapta en çok beğendiğim ve etkilendiğim şeyse yan karakterler tarafından fena dumara uğramam oldu. Hiç beklemediğim olaylar gerçekleşti. Anlayacağınız çok ama çok beğendim. Serinin diğer kitapları belki bunun kadar güzel değildir ki inanmıyorum kesin güzeldir. Yine de bu kitaba canı gönülden tam puan veriyorum. Benim bir fantastik kitaptan beklediğim her şeyi barındırıyordu. Çok severek okudum, kitaba dair her şeye ayrı ayrı bayıldım. Seri devamında neler olacak okumak için sabırsızlanıyorum. Serilerde ilk kitaba tam puan vermeyi çok özlemişim ve kesinlikle bu güzelim puanı, bu tamamımın harika olacağını umduğum serinin ilk kitabı hak ediyor.
Continue reading Mekanik Melek - Cassandra Clare | Kitap Yorumu