24 Kasım 2016

,

Okyanuslar Arasındaki Işık - M. L. Stedman | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Okyanuslar Arasındaki Işık
Orijinal Adı: The Light Between Oceans
Yazar: M. L. Stedman
Yayınevi: Pegasus
Goodreads Puanı: 3.99/5
Benim Puanım: 5/5
Arka Sayfa;
Tom Sherbourne, Çanakkale Savaşı’nda acı dolu dört yıl geçirdikten sonra Avustralya’ya döner ve kıyıdan yarım gün uzaklıktaki Janus Kayası’ndaki deniz fenerinde bakıcı olarak çalışmaya başlar. Genç, cesur ve sevgi dolu karısı Isabel’le evlilikleri ikisinin de kafasındaki gürültüyü susturup yıldızlar, dalgalar ve rüzgârın sesinden başka hiçbir şeyin olmadığı iki kişilik dünyalarında huzur bulmalarını sağlar.
Bir gün, üç yılın ve üç düşüğün ardından, karısı bir bebeğin ağlamalarını duyar. Dalgalar, içinde genç bir adamın cesedi ile birkaç aylık bir bebeğin olduğu bir tekne getirmiştir. Çocuk özlemiyle dolu Isabel dualarının Tanrı tarafından kabul edildiğini düşünür. Yüreklerinin sesini dinleyip bebeği sahiplenmeye ve bundan kimseye bahsetmemeye karar verirler. Yıllar sonra gerçekler ortaya çıkmaya başlayınca aldıkları kararın hiç beklemedikleri sonuçları olduğunu anlarlar.
Pek sevgili yazar; bu iç yakan yorumumu sana hitaben yazarken ilk cümlemi bu altın kelimelerle taçlandırmak istiyorum. Buyur al yüreğimi, elma gibi soyayım ve eline çöp diye bırakayım. Kitabın konusunu okuduğum zaman canımın yanacağını düşünmüştüm ama cidden yorum yaparken bile gözlerim doluyor. Daha önce de yorumlarımı okuduysanız böyle çocuk vs. bebeklerin bulunduğu kitaplarda onlara şefkat gösterilmesinin samimi bir dille belirtmesi sonucunda ne kadar duygulandığımı defalarca kez belirtmişimdir.

"Izz, bir geleceğinin olabilmesi için geçmişi değiştireceğin umudundan vazgeçmen gerektiğini yaşarak öğrendim."

Bu kitapta yazar sanki sadece bu olay yetmezmiş gibi tüm karakterlerin çaresizliğini tokat gibi suratıma savurarak yüreğimi kavurdu. Hangi birine üzülüp, hangi birine sevineyim derken girdabın içinde buldum kendimi. Tom ve Isabel'in aşkları her ne kadar okumaya doyulmayacak türden olsa da, hayatlarına Lucy'nin girmesiyle ileride yaşayacaklarını tahmin etmek bile onların bu büyük mutluluğunu korkuyla okumamı sağladı. Zaten ne zaman ki romanda üçüncü kısma vardık; işte o saatten sonra her bir satırla daha çok canım yanmaya başladı. Böylesine bir acının gerçek olma ihtimali bu kadar çarpıcıyken, okuyucu olarak kimin feraha kavuşmasını istediğinize de asla karar veremiyorsunuz.
“There are still more days to travel in this life. And he knows that the man who makes the journey has been shaped by every day and every person along the way. Scars are just another kind of memory....Soon enough the days will close over their lives, the grass will grow over their graves, until their story is just an unvisited headstone.”
Dram ve romantizm türünde katiyen zihnimde silinmeyecek bir duygu yoğunluğuna sahipti. Tom gibi mükemmel bir karakter vardı ki her hareketi, içinden geçen her düşünce, dudaklarından dökülen her samimi cümle kitap boyunca ona daha çok bağlanmamı sağladı. Isabel desen yaşadığı acıları düşündükçe insanın gözleri doluyor. Isabel'in özellikle Tom'dan şüphelendiği kısımlar beni öfkeye boğarken bir yandan da onun çaresizliği kalbimi kırdı. Hannah ise bir türlü refaha varamaması ve günden güne mutluluğa varmış olması gerekirken daha çok acı çekmesi, asıl iki karakterimizin ileride mutlu olabileceği anlamına geldiği için onun için ne hissetsem iki dere bir arada kaldım. Bir yandan Lucy'nin davranışları karşısında küçük kız yaşadıklarını unutmadığı için oh çekerken, diğer yandan Hannah'ın bu ısrarına hem öfkelendim hem de yaşadıklarını düşündükçe daha çok hüzne boğuldum. Yazarın o çarpıcı kelimelerle süslenmiş kalemini uzun uzun övmeye gerek duymuyorum. Sadece bir an önce sizi de bu iç yakan girdaba sürüklemesini ve kitabı okudukça o karakterlerin çaresizliğini en derinlerinizde hissetmeniz dileğiyle kesinlikle tüm kalbimle okumanızı öneriyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder